"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İnsan, Allah’ın sanatını temaşa etmekle mükelleftir

03 Ekim 2024, Perşembe
Sanat, sadece estetik bir zevk değil, aynı zamanda bir ibadettir; çünkü sanat, Allah’ın yaratıcı gücünün farkına varmamızı sağlar. Güzelliği görmek ve anlamak, insanın manevî hayatına da anlam katar.

Şair ve emekli eğitimci Hasan Şen (Sabahî) Yeni Asya’nın sorularını cevaplandırdı.

HASAN ŞEN (SABAHÎ) kimdir?

* Hasan Şen, 1947 yılında Arsin-Trabzon’da doğdu. Trabzon İmam Hatip Lisesi’nden sonra İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’nden mezun oldu. Mezuniyet sonrası Trabzon Çaykara Lisesi’nde öğretmenliğe başladı. Trabzon Lisesi, Arsin Lisesi gibi kurumlarda çalıştı. Arsin Lisesi Müdürlüğü, Arsin Millî Eğitim Müdürlüğü, Bayburt YİBO Müdürlüğü gibi idarî görevlerde bulundu. Binlerce öğrencinin yetiştirilmesinde görev aldı. 2005 yılında emekli olarak farklı sanat alanlarında çalışmalarına devam ediyor. Hasan Şen, öğrencilik yıllarından beri şiir, musikî, hat gibi sanatlarla uğraşıyor.

* Hasan Şen’in Esma-i Hüsna Şerhi, Sabahî Parıltılar, Gönül Erleri Şuleler, Sabahî gibi şiir kitapları bulunuyor.

* Kendisiyle hayatı, eserleri, çalışmaları ve sanata bakışı konularında yaptığımız röportajı bilgilerinize sunuyoruz.

Hasan Şen kimdir diye sorsak... Gerçi siz daha çok Sabahi diye de biliniyorsunuz…

Allah’ın bu aciz kulu Hasan’ın, 1947 yılı Ekim-Kasım aylarında doğduğu biliniyor. Yıl doğru da, ay konusunda tereddüt ver. Rahmetli anam öyle söylerdi. Onlar üzüm ayı tabir ederlerdi. Üzüm ayı da ekim ayının son haftalarıyla kasım ayının ilk haftalarına denk geliyor. 

Babam ve anam ikisi de hacıydılar. Allah onlara rahmet eylesin, ikisi de ehl-i takva sahibi mübarek insanlardı. Üzerimdeki emeklerini ve gayretlerini asla unutamam. Doğum tarihim çok sonradan kayda girdi. Onun için kayıtsız okumuştum bir yıl. Bir Nahiye müdürünün imzasıyla yaşım büyütüldü ve okula devam ettim. Daha sonra İmam Hatip Orta okulu ve Lisesi’ni bitirdim. Üniversiteyi ise Yüksek İslam Enstitüsü’nde üstün dereceyle tamamladım. Şimdilerde İlahiyat Fakültesi oldu. Öğretmenlik yaptım, idarî görevlerde bulundum. Ama hep sanatla meşgul oldum.

Sizler uzun yıllar öğretmenlik ve idarecilik yaptınız. Ayrıca milli eğitim müdürlükleri görevlerinde bulundunuz. Ama bunun dışında ilgi alanlarınız da olduğunu biliyoruz. Sanatla uğraşıyorsunuz: musiki, hat ve şiir gibi. Neyi yapmak istediniz bu çalışmalarınızla?

Sanat marifet, ustalık, hüner demektir; yani bir manada ilim demektir. İnsanın birçok kabiliyetleri var, Allah’ın inayetiyle bu kabiliyetlerden bir ikisi ileri derecede gelişir, olgunlaşır, tekâmül eder. Aslında biz bu sanat işine Hüda’nın nasibiyle başladık. En başta şiir geliyor ki zaten şiire lise yıllarından beri ilgim ve merakım oldu hep. Şiir defterlerim vardı. Sonradan ilgim artmaya başladı. Gayr-i ihtiyarî şiir söylemek geldi içimden, söylediğim şiirleri de daha çok aruz vezni ile yazmaya başladım.

İnanın böyle, yani biraz zor inanırsınız ama böyle 15 dakika hiç fasılasız peş peşe hiç tereddüt etmeden söylemeye, yazmaya başladım. Sanki gelecekteki yazacağım şiirlerin nüvesini o zaman Cenab-ı Hak bize ilham ediyordu. Sanat insanın ufkunu açıyor. Sanatla meşgul olmak Cenab-ı Hakk’ı da memnun eder. İnsanın mutlaka bir sanatla meşgul olması gerekir.

Bir hadiste Peygamberimiz (asm) mealen buyuruyor: “Şüphesiz Allah (cc), insanlar bir işi yaptığı zaman onu doğru, temiz, düzgün, en güzel şekilde, kim için yapmışsa o zatın beğenecek olduğu tarzda ve şekilde onu hazırlasın.” Yine, Peygamber Efendimizin, “dağınık gördüğü bir mezarın topağını eliyle düzeltmesi” sanatın ve zarafetin ne olduğunu anlayabilmek açısından önem arz ediyor. Bu şekilde, nizam ve intizam üzere olmak Peygamberimizin de (asm) hoşuna gider, Cenab-ı Hakk’ın da hoşuna gider. Yapanın da vicdanı rahat eder. Yani sanatı, tebliğ etmek, İlâhî hakikatleri anlatmak için yapmalı. Ben öyle yapmaya gayret ettim.

“Marifet iltifata tâbidir” derler. Bizim bir de makama göre okumak gibi bir kabiliyetimiz var. On civarında makamı seslendirebiliyorum, terennüm edebiliyorum. Evet, böyle yani. Mesela Arsin Lisesi Marşı yazdım. Çok eski bu, seneler var. Rast makamında yazmıştım. Daha sonra yine nihavent makamında bir İmam Hatip Lisesi Marşı telif ettim. Emekli olmaya yakın zamanlardı, hicaz makamında bir garip ayrılık şarkısı da yazdım. Ama onlar notaya alınmadı henüz, çünkü benim nota bilgim yok. Notaya alacak olanlar da biraz nazlanıyorlar, hassas insanlar. Adam haklı yani, benim gibi bakış açısı yok. Öyle bir marifetim yok ama notaya alıp bir enstrümanla seslendirmeyi çok isterdim.

Suat Kurtuldu diye bir zat-ı muhterem vardı. O bana dedi ki, “Siz çok müsaitsiniz beste yapmaya, kabiliyetlisiniz. Gelirseniz ben size usul dersi vereyim.” Ama o arada çocuklardan birisi trafik kazası geçirmişti. Olmadı, olamadı. Ama çok şükür Cenab-ı Hakk’a, şiir bende biraz “hüda-yi nabit” gibi yani kendiliğinden gelişti.

Hiçbir yerden ders almadan geliştirdim kendimi. Sadece Ahmet Kabaklı’nın edebiyatla ilgili kitapları vardı, onları okudum inceledim. Hep yazdım böyle. Hece ölçüsünde de aruz vezninde de yazdım. Hece ölçüsü, Türkçe şiirde en yaygın kullanılan ölçü türlerinden biridir. Bir şiirin dizelerindeki hece sayısının eşit olması gerekiyor. Yani, bir şiirde kaç hece varsa, diğer tüm dizelerde de aynı sayıda hece bulunur. Bu sayede şiire düzenli ve ritmik bir akış kazandırılır. 7, 8, 11, 14’lük hece ölçüleri var. Yani en azından bir usule kurala uygun yazmaya başladım. Bir üniversitede, bir hocanın, akademisyenin teşviki de oldu. Daha önce dediğim gibi şiirlerim çok vardı. Bir kısmı Arsin Belediyesi, bir kısmı da kendi gayretlerimle kitaplaştı. Hâlâ da farklı vezinlerde şiirler yazıyorum.

Hatla da ilgilendiğinizi biliyoruz, bu çalışmanız nasıl gelişti?

Evet, hat sanatı ile de ilgilendim. Başlarken nesih tarzında hat kursuna gittim, kabiliyetim olduğunu gördüm, devam ettim. Sülus ve rikka tarzında hatlar yazdım. İnsan-ı kâmil diyoruz, insan kendi işiyle, kendi meşguliyetleriyle uğraştığı müddetçe, bir de Cenab-ı Hakk’ın emirleri doğrultusunda yaparsa maksat hasıl olur. Kimseyi incitmeden işleri yapmalı, buna çok gayret ettim. Eline, diline, beline sahip olmaya gayret ederse insan kemale erer. 

Evet yani bir insan, günaha tenezzül etmesin, harama tenezzül etmesin. Mümkün mertebe istikamette hareket etsin, fıtrî hareket etsin. Mutlaka Allah onu kemale erdirir. Zaten ahlâklı olan insanların rızkına Allah da kefildir. İslâmiyet hüsn-ü ahlâktır, güzel ahlâktır yani. Demek ki en üstünü ahlâktır. Ahlâk, temel taştır. Ahlâk İlâhî nurdur, Allah’ın rahmetinden insanlara bahşedilmiş bir haslettir.

Güzel ahlâkı sayesinde insan kemale erer, Allah’ın rızasını kazanır, yüksek rütbeler elde eder. Çünkü çok dikkat çekicidir, Peygamberimiz (asm), “Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” diyor. Yani İslâm’ın neresine bakarsanız bakın güzel ahlâktan ibarettir. Yani ibadet de güzel ahlâk içindir. İtikat da güzel ahlâk içindir. Bir insanın yapmış olduğu müspet davranışlar hep ahlâkı güzelleştirmek, olgunlaştırmak, kemale erdirmek içindir. Çünkü peygamberlerde ilk görünen üstün özellikler, evsaf-ı âliye yani güzel ahlâktır. En kızgın anlarında bile onlar, elhamdülillah, halktan, adaletten, insanlıktan, tevazudan, merhametten, şefkatten asla ayrılmadılar. İşte bütün bu özellikleri dikkate aldığımızda sanat ahlâkı da güzelleştirir, insanı da güzelleştirir.

Sizin sanatla ilgili çalışmalarınız hakkında bilgi sahibi olduk. Ama biraz da sanatın amacı ve felsefesi hakkında konuşmak istiyoruz. Sanat ve güzellik kavramını, Allah’ın yaratıcı sıfatlarını dikkate alarak nasıl anlayabiliriz?

Allah, kâinatta her şeyi bir sanat eseri gibi yaratmıştır. Gül ve çiçeklerin yüzlerinde gördüğümüz güzellik, sadece onların dış görünüşüyle sınırlı değil, bu güzellik Allah’ın sanatındaki inceliklerin bir yansıması, tezahürüdür. Güzellik, bir anlamda Allah’ın Bedi’ isminin tecellisidir. Bu nedenle, yarattığı her güzelliğe, benzersiz yarattığı her şeye, o güzelliği takdir edecek gözler ve ruhlar da yaratır. Bu, O’nun isimlerinin bir cilvesidir.

Eşyanın insana yönelik bir gayesi varsa, Allah’ın isimlerine yönelik binlerce gayesi var. Kâinattaki her bir varlık, hem Allah’ın güzel isimlerinin bir aynasıdır hem de insan ruhuna derin bir tesir bırakır. Bu güzelliklerin yaratılma amacı, Allah’ın isimlerinin tecellisini göstermek ve insanın o isimleri anlamasını sağlamaktır. Bir sanatkâr, sanatını göstermek için nasıl eserler sergiliyorsa, Allah da kâinattaki tüm varlıkları, kendi isimlerini sergileyen birer sanat eseri olarak yaratmıştır.

İnsanın, Allah’ın yarattığı bu sanata karşı bakışı nasıl olmalı?

İnsan, Allah’ın sanatını temaşa etmekle mükelleftir. Etrafımızdaki her bir varlık, Allah’ın isimlerinin birer tecellisidir ve bu tecellileri gören insan, kendi lisanı ile O’nu tesbih ve takdir etmelidir. İnsanın sorumluluğu, yaratılmış her bir varlığı, Allah’ın bir eseri olarak görmek ve bu güzelliğin yaratıcısını tazim etmektir. Sanat, Allah’ın insanlara sunduğu bir lütuf olduğu gibi, bu sanatın karşısında hayranlık duymak ve ona uygun bir şekilde mukabelede bulunmak da insanın vazifesidir.

Sanat, Allah’ın isimlerinin bir cilvesi gibi düşünülebilir. İnsanın yaptığı her sanat eseri de bu İlâhî sanata bir ayna görevi görür. Allah’ın sanatındaki latif incelikler ve zarif güzellikler, insanlara bir ilham kaynağıdır. İnsanın sanatı, bu güzellikleri taklit etmek ve onlardan ilham alarak ortaya koyduğu eserlerle Allah’ın yaratıcı gücüne bir şahitliktir. İnsan sanatını, İlâhî sanatın bir temsilcisi olarak gördüğünde hem kendi ruhunu hem de insanlığın ruhunu yüceltebilir.

İnsanın sanatı, Allah’ın sanatının cilvesi gibi bir şey demek istiyorsunuz sanırım!

Kesinlikle. İnsanın elinden çıkan her sanat eseri, Allah’ın sonsuz gücünün bir yansımasıdır. İnsan, Allah’ın kendisine ettiği ilhamla sanat eserleri yapıyor. Ancak insana verilen bu kabiliyet, Allah’ın sanatındaki muazzamlık karşısında bir damla gibidir. İnsanın sanatında gördüğümüz güzellik ve zarafet, Allah’ın ona verdiği kabiliyetlerdendir. Bu nedenle, insanın bir sanat eseri yaparken Allah’ın yarattığı sanat eserlerine bakması ve onlardan ilham alması hem manevî hem de güzellik açıdan son derece anlamlıdır.

Anladığımız kadarıyla sanat insanı derinden etkiliyor, bu açıdan bakarsak sanatın insan ruhuna etkisi nedir? 

Sanat, insan ruhunu yüceltir ve ona derinlik kazandırır. Allah’ın sanatındaki renkler, şekiller, incelikler insan ruhuna huzur verir ve ona sonsuz bir güzellik duygusu aşılar. İnsan ruhu, bu güzellikler karşısında yücelir ve Allah’ın büyüklüğünü daha iyi anlamaya başlamaz mı? Evet, sanat, sadece estetik bir zevk değil, aynı zamanda bir ibadettir; çünkü sanat, Allah’ın yaratıcı gücünün farkına varmamızı sağlar. Güzelliği görmek ve anlamak, insanın manevî hayatına da anlam katar.

Sanat ve insan arasındaki bu ilişkiyi nasıl daha derinleştirebiliriz?

İnsanın, sanatın kaynağını ve amacını doğru anlaması, bu irtibatın derinleşmesini sağlar. Sanat sadece bir hobi ya da süs değil ki; hep vurgulamaya çalıştığımız gibi Allah’ın yaratıcı isimlerinin bir tecellisidir. İnsanın bu şuurla sanatla meşgul olması, onu Allah’a daha da yakınlaştırır. İnsanın sanatla uğraşırken ya da bir sanat eseri karşısında durup düşündüğünde, Allah’ın büyüklüğünü tefekkür etmesi ve kendi yaratılış gayesini yeniden keşfetmesi, bu irtibatı daha yukarılara taşır. Sanata bakıp, sanatkârı görmektir, bir kıyas yapmaktır yani.

Sanat, benim için kâinatın sırlarını çözmeye çalışma gayretidir. Her eser, bir yaratılışın hikâyesini anlatıyor mu? İnsan olarak bizler, bu hikâyeleri okuyarak kendi var oluşumuzu sorgulayabiliyor ve kâinatla daha derin bir bağ kurabiliyoruz. Yani benim anladığım sanat, İlâhî olanla bir bağ kurma gayretidir.  

Bizim sanatımızın sınırları, hayal gücümüzün sınırları kadardır. Bir yaprak, bir taş, hatta bir bulut bile bir sanat eserine dönüşebilir. Her şeyin içinde bir güzellik ve anlam arayışı, sanatın en temel özelliklerinden biridir. İnsan sanatla meşgul olduğu sürece yaratılışın anlamı, aşk, ölüm, yalnızlık gibi temel insan sorularına cevap arayabilir. 

Sanat ve din, ikisi bir araya gelmeli, hizmet etmeli. İkisinin de ortak noktası, güzelliğe ve hayatın anlamına kıymet biçme gayretidir. Sanat, dinî inançları ve duyguları estetik bir dille ifade etmek için güçlü bir araç olabilir.

Son olarak sanatla ilgilenmek isteyenlere ve gençlere tavsiyeniz nedir? 

Genç demek Farsça, hazine demektir. Bu hazineye ulaşmak için anahtarlar lâzımdır. Anahtar olmazsa, hazine açılmazsa, içindeki güzellikler görülmezse neye yarar?

Hazinenin anahtarı Allah’a kul olmaktır. Yani ne için yaratılmışsa onu ihya ve icra etmek. İnsan niye yaratılmış? Allah’a kulluk için yaratılmış. Güzel davranış, güzel bir bakış, güzel işler icra etmek kulluğun gereğidir. Güzel bir söz söylemek kulluktur. İbadet, Allah’a kul olmanın en güzel yollarından biridir. İnsanlara hizmet, Allah’a güzel bir kul olmaktır. Mahlukata şefkatle davranmak, ona bir sanat eseri nazarıyla bakmak, Allah’a en güzel kulluktur. 

Çok teşekkür ediyoruz, sanat yolculuğunuzda başarılar diliyoruz.

İ. Seyda Durgun - Trabzon / Yeni Asya

Okunma Sayısı: 3763
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • süleyman ALIÇ

    3.10.2024 10:38:41

    Maşallah çok güzel olmuş yazar ve Şair Hasan şen ile yapılan bu mülakat. Yalnız, bildiğim kadarı ile Hasan Şen'in Ruhunu, Gönlünü, Dünyasını ŞENLENDİREN "Şu kitabı kebiri kainattan" bahseden ve "Dinle de yıldızları, şu hutbe-i şirinine, Nâme-i nurîn-i hikmet bak ne takrir eylemiş." diye kainatı terennüme getiren Risale-i Nur ve onun Muhterem ve Muazzez BEDİİ Müellifi Bediüzzaman ile ilgili hiç bir soru sorulmaması hem Hasan Şen'inin hem de bu mülakatın ŞEN'liğini eksik bırakmıştır diye düşünüyorum. selam ve muhabbetlerimle....

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı