"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bunu 28 Şubatçılar bile yapmaya kalkışmadı

10 Ağustos 2018, Cuma
Gazeteci yazar Ruşen Çakır, 20 Temmuz OHAL sürecindeki uygulamaları değerlendirirken “Böyle bir şeyi 28 Şubat’çılar dahi yapamadı” dedi.

Gazeteci yazar Ruşen Çakır 15 Temmuz sürecini, getirilen yeni sistemi ve OHAL’in yankılarını anlattı. Sorularımızı cevaplandıran Çakır, cemaatlerin devletleştirilmesine ilişkin de değerlendirmelerde bulundu ve “Böyle bir şeyi 28 Şubat’çılar dahi yapamadı” dedi. 

Özellikle 15 Temmuz sürecinde medya üzerinde bir baskı olduğunu, gazetecilerin düşüncelerini özgürce paylaşamadığını, muhalif seslerin bastırıldığını görüyoruz. Medyadaki bu tek seslilik hakkında ne düşünüyorsunuz?

Medyada tek seslilik yok, aslında çok ses var, ama bazılarının sesi daha çok, bazılarının sesi daha az çıkıyor. Sesi daha yüksek çıkanlar tabiî ki siyasî iktidara yakın olanlar oluyor. Ama onların sesinin yüksek çıkıyor olması çok etkili oldukları, insanların düşüncelerini yönlendirdikleri anlamına gelmiyor. Bu durumu olay bitmiş gitmiş gibi kabul etmek teslimiyetçilik olur. Olabildiğince herkesin kendi imkânlarını zorlayarak, gerekirse imkânsızlığı zorlayacak bir şekilde konuşmaya, yazmaya, çizmeye, haber yapmaya devam etmesi lâzım.

Tek başına muhalefet bir şey kazandırmaz

 Ancak buradaki mesele şu; tek başına iktidar yanlısı olmak bir anlam ifade etmiyorsa aynı şekilde tek başına iktidar karşıtı olmak da bir anlam ifade etmiyor. Önemli olan konuşacak bir şeylerinizin, yapacak haberlerinizin olması. Yoksa muhalefet yapmak tek başına hiçbir mesleği anlamlı kılmıyor. Dolayısıyla muhalif sıfatının gazetecilik için çok iyi bir sıfat olduğunu düşünmüyorum. Gazeteci eleştireldir, iktidarda kim olursa olsun eleştireldir. O eleştirelliğini kaybettiği ölçüde gazetecilikten uzaklaşmış olur. Şu anda iktidara yaklaşmış olanlar da, sadece ve sadece iktidar eleştirisiyle uğraşanlar da büyük ölçüde eleştirel bir gazetecilik yapmıyorlar. Dolayısıyla gazetecilikten uzaklar.

Yeni sistem işlemeye başladı. Yeni düzenlemeler yapılmaya devam ediyor. Yeni sistemin getirdiği durum hakkında değerlendirmeniz nedir?

Bu benim tercih ettiğim bir şey değil. Ben parlamenter sistemi savunan birisiyim. Bu anlamda Türkiye’deki başkanlık sistemi benim bildiğim başkanlık sistemlerinden de daha otoriter bir sistem. Meselâ ABD’de uygulanan başkanlık sistemini ele alalım. ABD’de çok ciddî bir denge ve denetleme sistemi var. Çok çeşitli mekanizmalar var. Senato çok güçlü. Temsilciler Meclisi güçlü. Anayasa Mahkemesi güçlü. Bizdeki sistemde başkandan başka hiç kimse güçlü değil! Meclis artık tamamen fonksiyonsuzlaştırıldı. Anayasa Mahkemesi de dahil olmak üzere mahkemeler artık tamamen tarafsızlığını kaybetmiş durumdalar. Başkanlık sisteminin kendisi başlı başına yanlış olmayabilir, ama Türkiye’de hayata geçirilen haliyle başkanlık sistemi kabul edilemez. Ancak halk başkanlık sistemini istedi. Şu anda bize başkanlık sisteminde gösterilen şey hiçbir şekilde çoğulcu demokrasiyle bağdaşan bir şey değil.

İktidarın seçim vaatleri arasında da yer almış olan OHAL’i kaldırma vaadi gerçekleşti.  OHAL yapılan yeni düzenlemelerle kaldırıldı, fakat yeni tedbirler başlığı altında yeni yetki, ve görev tanımlamalarının devreye girdiğini görüyoruz. Sizce OHAL’in kalkması nasıl bir değişikliğe sebep oldu veya olacak?

OHAL kalkmış değil aslında. OHAL bir şekilde varlığını sürdürüyor. Türkiye olarak çoğulcu demokrasiden adım adım uzaklaşıyoruz ve bu yeni kurulan sistem bu uzaklaşmayı durdurmuyor. Tam tersine daha da hızlandırıyor. Bu açıdan baktığımız zaman detayların çok bir önemi yok. Ama şu anda seçim öncesi ve seçim sonrası yapılan hiçbir şey demokrasiye, hukuk devletine , temel hak ve özgürlüklere inanan birisi olarak beni heyecanlandırmıyor. Tam tersine daha kötüye gidiyoruz .

OHAL yankıları ve bıraktığı mağduriyetler devam ediyor. OHAL’de yaşanan mağduriyetlerin OHAL’den sonra devam etmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu mağduriyetlerin geleceği hakkında Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasî ve konjonktürel durumu göz önüne alarak neler söylersiniz?

- Çok büyük bir mağduriyet var. Tüm Türkiye’ye yayılmış mağduriyetler var, Anadolu’nun her köşesine yayılmış mağduriyetler var ve devlet bunları giderme konusunda hiçbir adım atmıyor. Çok cılız bir komisyon var ve bundan şikâyetçi de, rahatsız da değiller. Ama bu durum beraberinde çok ciddî bir nefret, öfke doğuruyor. Türkiye bunun izlerini yıllarca yaşayacak. Burada önemli hususlardan bir diğeri de şu; devlet öteden beri Türkiye’de solcu hareketlere ve Kürt hareketine karşı sertti, şimdi ise Gülen grubundan dolayı doğrudan muhafazakâr kesime yönelik de çok ciddî mağduriyetler yaşandı.

Muhafazakâr kesimden yüz binlerce insan mağdur

Buradaki soru şu; Zamanında muhafazakârların mağdur olduğu dönemler olmuş, ama bunların hepsi onlara zıt siyasetçiler tarafından yapılmıştı. Şimdiyse muhafazakâr ya da muhafazakâr kesimin desteğiyle iktidar olan bir parti döneminde, muhafazakâr kesimden yüz binlerce insan mağdur oluyor. Bu başlı başına çok önemli bir konu, bunun çok ciddî sonuçları olacak, şimdiden emareleri görünmeye başladı. Türkiye muhafazakâr, dindar bir ülke. Ancak son yıllarda yaşanan gelişmeler Türkiye dindarlığında, Türkiye’deki İslâm yorumlamasında, Türkiye’deki cemaatlerin varlığında ve siyasî anlamda İslâmcılık’ta çok ciddî travmalara yol açacak ki şimdiden onların işaretlerini görmek mümkün.

Bu sert savaşın etkileri uzun bir müddet sürecek

 Artık hiç kimse kolay kolay cemaatlere çocuklarını yollayamayacak, cemaatlerin para toplamasında insanlar eskisi kadar cömert olmayacak. Özellikle genç kuşaktaki çocukların dinle olan ilişkilerinde çok ciddî bir mesafe olduğunu görüyoruz. Bir de doğrudan mağdur edilen ailelerin çocuklarını düşünün, oralarda kim bilir neler yaşanıyor, ne fırtınalar kopuyor. Bunların çok geçmeden sonuçlarını görmeye başlarız. Ama şu da önemli: Türkiye’de bugün Gülen grubu ile AKP iktidarı arasındaki savaşın birinci derecedeki mağduru Türkiye’deki İslâm ve genel olarak dindarlık olacak. Sosyal alanda İslâmî hareketi tekelleştirme çabasında bulunmuş Gülen grubu ile siyasî anlamdaki İslâmî hareketleri tekelleştirmiş AKP iktidarının sert savaşının etkileri uzun bir müddet sürecek.

Muhafazakâr kesim ve sonuçları demişken son dönemde sıklıkla dile getirilmeye başlanan “Cemaatlerin devletleştirilmesi, devlet kontrolüne alınması” söylemleri hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Cemaatlere, devlete itaat dayatılıyor. Bunu yapmayanlar yani kayıtsız şartsız itaate yanaşmayanlar ya da itaat etmiş gibi gözükmeyenlerin önlerine engeller çıkartılıyor. Kimi zaman tasfiyeler gündeme geliyor. Ki böyle birşeyi 28 Şubat’çılar dahi yapamadı, yapabilmek şöyle dursun böyle birşeye kalkışamadı bile. Ama şimdi AKP iktidarında bu oluyor. Burada zaten dikkati çeken AKP iktidarında bunun olabiliyor olması. Normal şartlarda bugün birtakım cemaatlere karşı devletin meydana getirdiği mağduriyetleri, başka herhangi bir parti, meselâ CHP iktidarda olsa yapamazdı, kıyamet kopardı, şimdi kıyamet kopmuyor. Bu arada ben yıllardır bu konuda çalışan biri olarak söylüyorum, Türkiye’de cemaatlerin arasında geçimsizlik vesaire gibi şeyler vardır. Sırtını devlete dayayanlar başkalarıyla olan hesaplarını da görüyorlar arada.

Gün geçmiyor ki Meriç’ten veya Ege’den botun batması, ailelerin vefatı ile ilgili haber gelmesin. İnsanların yurtlarını terk edecek kadar çaresiz bırakılması hakkında neler düşünüyorsunuz?

Bu konuda ben çok yayın yaptım, araştırdım, değerlendirdim. Bu Türkiye’nin çok büyük bir acısı. Bu devletin sorumluluğu ve yıllardır bu hareketleri çalışan birisi olarak benim tanıdığım Gülen grubunun önde gelen isimlerinin hemen hemen hepsi gayet rahat bir şekilde yurt dışına kaçtılar, geride garibanlar kaldı. Ve garibanlar da çok kötü koşullar altında kendilerine bir seçenek arıyorlar ve kaçmaya çalışıyorlar, kaçanlar kaçıyor, kaçamayanlarda kötü trajediler yaşanıyor. Burada iki tarafın da çok ciddî ortak sorumlulukları olduğunu söyleyebilirim, burada masum olanlar orada hayatını kaybeden anneler çocuklardır. Onun dışında herkesin birinci derecede sorumluluğu var. Bunun bir şekilde halledilmesi lâzım, ama hiçkimsenin bu konuda çok ciddî bir çaba içerisinde olduğunu görmüyorum, kaçmasalar, ölmeseler vs. gibi çok rahatsız edici açıklamalar yapılıyor.

‘Yeni Asya şeffaf bir hareket’

Son olarak Yeni Asya’nın yayın çizgisi ve son süreçteki duruşu hakkında neler söylersiniz?

Yeni Asya yıllardır bildiğim bir hareket. Çok zor zamanlardan geçmiş, ama şu dönem çok daha zor. Ama şöyle bir husus var, ben bildim bileli şeffaf, gizlisi saklısı olmayan bir harekettir. Zaten böyle bir hareket olmasaydı çok kolay bir şekilde birtakım şeyler söz konusu olabilirdi Yeni Asya’ya karşı. Ama benim bildiğim, Yeni Asya hep zayıflatılmış, değişik gruplara ayrılmış. Şimdi eski gücünde olmadığı muhakkak, ama bu zor dönemde ayakta kalabilirse önümüzdeki dönemde daha iddialı olabilir. Bu zor dönemde ayakta kalmanın öyle kolay olduğunu sanmıyorum, ben de merakla izliyorum açıkçası. Yeni Asya’ya atfedilmeye çalışılan birtakım yaftaların, suçlamaların hiçbir inandırıcılığının olmadığını dışarıdan bir gözlemci olarak rahatlıkla söyleyebilirim. Beni hiçbir şekilde ikna edemezler. Yeni Asya’nın Gülen grubuyla iş birliği yaptığı v.s. bunlar tamamen uydurma şeyler. Tam tersine onlarla herkes iş birliği yaparken, benim bizzat Mehmet Beyle yaptığım röportajlarda kaç kere Gülen grubuna benim röportajlarım üzerinden meydan okumuş ve onu teşhir etmişti. Yani hiç kimsenin yapmadığı, herkesin Fethullah Gülen’in peşinden gittiği zamanlarda Yeni Asya o gruba yönelik eleştirilerini dile getiriyordu. Onun için bu pek tutturulabilecek bir yakıştırma değil, ama Türkiye artık hakkaniyetten, hukuk devletinden uzaklaştığı için herşeyin mümkün olduğu bir dönemden geçiyoruz.

RÖPORTAJ: MUHAMMED GÜNDOĞAN

FOTOĞRAF: VEYSEL KARAHAN

Etiketler: ruşen çakır
Okunma Sayısı: 13165
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • ALP

    20.12.2018 14:00:44

    ABAD eden ÍNSAN, VeyaHûd(d)a BERBAD eden ÍNSAN,... ÍNSAN'ı KaLbsiz ettik, ÍNSANLIĞIMIZI KAYBETTİK,... Bu Memleket Sistem Obsessivi oldu, Gör Artık Sen D/Âhî'm A Âhî'm,...

  • Hatice

    10.8.2018 11:18:27

    Bizim de Allah' imiz var

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı