dairesinde, hem inayet altında bize hizmet-i kur’âniye
yaptırılıyor.
(1)
»
p
q
Hn
Q p
?r
°†n
a r
øp
e Gn
ò'
g ! o
ór
ªn
ër
dn
G
(2)
o
º«
p
µ n
?r
G o
º«
p
?n
©r
dG n
âr
fn
G n
?s
f p
G =É n
æ n
à r
ªs
?n
Y É n
e s
’ p
G B É '
æn
d n
ºr
? p
Y n
’ n
?n
fÉn
ër
Ño
°S
k
A B G n
On
G
p
¬u
?n
ëp
dn
h k
ABÉ°n
Vp
Q n
?n
d o
¿ƒo
µ n
J k
Iƒ '
?°n
U m
ó s
ªn
ëo
e Én
fp
óp
q
«°n
S '
¤n
Yp
q
?n
°U s
ºo
¡
s
?dn
G
(3)
n
Ú
p
e'
G @ Gk
Ò
p
ã`n
c Ék
ª«
p
?r
°ùn
J r
ºu
?n
°Sn
h
p
¬p
Ñr
ën
°Un
h
p
¬p
d'
G '
=
¤n
Yn
h
lp
Mahrem Bir Suale Cevaptır
[Şusırr-ıinayet,eskidenmahremceyazılmış,OnDördüncü
Sözünahirineilhakedilmişti.Hernasılsaeksermüstensih-
lerunutupyazmamışlardı.Demekmünasipvelâyıkmevkii
burasıimişki,gizlikalmış.]
Benden sual ediyorsun: “neden senin kur’ân’dan
yazdığın sözlerde bir kuvvet, bir tesir var ki, müfessirle-
rin ve ariflerin sözlerinde nadiren bulunur. Bazen bir sa-
tırda bir sahife kadar kuvvet var; bir sahifede bir kitap
kadar tesir bulunuyor?”
elcevap: güzel bir cevaptır. Şeref, i’caz-ı kur’ân’a ait
olduğundan ve bana ait olmadığından, bilâperva derim:
ekseriyet itibarıyla öyledir. Çünkü, yazılan sözler ta-
savvur değil, tasdiktir; teslim değil, imandır; marifet de-
ğil, şahadettir, şuhuttur; taklit değil, tahkiktir; iltizam
ve onun hakikatlerine yapılan
hizmet.
ihsan:
iyilik, ikram, bağış, yardım.
ilhak:
ilâve etme.
iltizam:
taraftarlık.
iman:
inanma, itikat.
inayet:
yardım.
mahrem:
gizli olan, herkese söy-
lenmeyen.
marifet:
bilgi.
mevki:
yer.
muhakkak:
şüphesiz, mutlak.
müfessir:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayet-
lerini tefsir eden açıklayan İslâm
âlimi.
münasip:
uygun, lâyık.
müstensih:
bir yazının kopyasını
çıkaran, yazarak çoğaltan.
nadiren:
az olarak.
noksan:
eksiklik, kusur.
Rab:
yaratan, büyüten, ihtiyaçları
gideren, idare ve terbiye eden Al-
lah.
razı olmak:
hoşnut olma, kabul
etme.
rıza dairesi:
Allah’ın kabul edece-
ği, hoşnut ve razı olacağı daire.
sahife:
sayfa.
salât:
Hz. Peygambere dua; Hz.
Muhammed’e, ashabına, ailesine
Allah’ın rahmet ve mağfiretini,
meleklerin istiğfarını ve mü’min-
lerin dualarını dileme.
sual:
soru.
sırr-ı inayet:
Allah’ın yardımının
sırrı.
şahadet:
şahitlik, tanıklık.
şeref:
yükseklik, yücelik.
şuhut:
şahit olma, görme.
tahkik:
doğruluğunu, hakikatini
araştırma, soruşturma.
taklit:
başkasının fikir ve görüşle-
rine delilsiz körü körüne kabul
etme uyma.
tasavvur:
bir şeyi zihinde şekil-
lendirme, tasarlama, düşünme.
tasdik:
doğrulama, gerçekliğini
kabul etme, onaylama.
tenzih:
Allah’ı şanına lâyık olma-
yan şeylerden, her türlü eksik ve
noksandan uzak ve yüce tutma,
münezzeh sayma.
tesir:
etki.
teslim:
doğruluğunu kabul etme,
boyun eğme.
vesile:
vasıta, aracı.
ahir:
son.
Âl ve ashap:
Peyamgebirimi-
zin aile bireyleri ve Sahabeler.
âmin:
“yâ Rabbi! öyle olsun,
kabul eyle!” anlamında du-
anın sonunda söylenir.
arif:
bilen, hakikat mertebesi-
ne erişen, üstün görüşlü kim-
se.
bilâperva:
korkusuzca, çekin-
meden.
ekser:
çoğunluk, pek çok.
ekseriyet:
çoğunluk.
hak:
doğru, gerçek.
hamd:
Allah’a karşı olan şük-
ran ve memnuniyetini onu
överek bildirme.
hikmet:
belirli gayelere yö-
nelik, faydalı, anlamlı ve yerli
yerinde oluş.
hizmet-i kur’âniye:
Kur’ân’a
1.
Rabbimin bu ihsanından dolayı Allah’a hamd olsun.
2.
Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka hiçbir bilgimiz yok-
tur. Muhakkak ki Sen her şeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın. (Bakara Suresi: 32.)
3.
Allah’ım! Efendimiz Muhammed’e ve onun Âl ve Ashabına Senin razı olacağın ve onun hak-
kının ödenmesine vesile olacak şekilde çok salât ve selâm eyle. Âmin.
Mektubat | 639 |
Y
irmi
S
ekizinci
m
ekTup