Mektubat - page 619

‹ k inc i esas
: Şu asır, menfi milliyeti çok ileri sürdü.
Anasır-ı ‹slâmiye hiç muhtaç olmadığı hâlde, şu milliyet
fikrine körü körüne sarıldılar. Menfi milliyet ise, mukad-
desat-ı diniyeye hürmetkâr olamıyor; bahaneler bulduk-
ça ilişmek istiyor.
Üçüncüesas
: sükût…
ÜÇÜNCÜ NÜkte
Meslekler, mezhepler ne kadar batıl da olsalar, içinde
ukde-i hayatiyesi hükmünde bir hak, bir hakikat bulunur.
eğer âsârına ve neticelerine hükmeden hak ve hakikat
ise ve menfi cihetleri müspet cihetlerine mağlûp ise, o
meslek haktır. eğer içindeki hak ve hakikat, neticelere
hükmedemiyor ve menfi ciheti müspet cihetine galebe
ediyorsa, o meslek batıldır. onun ehli, ehl-i bid’a ve da-
lâlet olur.
‹şte bu kaideye binaen, âlem-i ‹slâmdaki ehl-i bid’a fır-
kalarına bakılsa görülüyor ki, her biri bir hakka istinat
edip gitmiş. Fakat, menfi ciheti ya garaz, ya inat gibi bir
sebeple, o mesleğin âsârı dalâlet hesabına çalışmıştır.
Meselâ, Şialar kur’ân’ın emrine imtisalen ehl-i Beytin
muhabbetini esas tutup, sonra intikam-ı milliye cihetin-
den bir garaz gelerek, meşru muhabbet-i ehl-i Beytin
âsârını zaptederek, sahabe ve Şeyheynin buğzuna bina
edip, âsâr göstermişler;
(1)
n
ôn
ªo
Y ¢p
†r
¨o
Ñp
d r
?n
H x
¤pn
Y u
Öo
ëp
d n
olan
darbımeseline mâsadak olmuşlar.
halk-ı kur’ân:
Kur’ân’ın yaratıl-
ması.
hükmeden:
hâkim olan.
hükmetmek:
hâkim olmak.
hükmünde:
değerinde.
hürmetkâr:
saygılı.
imtisalen:
uyarak, tâbi olarak.
inat:
bir konuda, bir hususta ıs-
rarlı olma, sözünde ayak direme.
intikam-ı milliyet:
milletçe du-
yulan hınç ve öfke.
istinat:
dayanma.
itibarıyla:
bakımından, sayılmak
üzere.
kaide:
kural, prensip.
kin:
gizli düşmanlık, hınç.
körü körüne:
sonuçlarını düşün-
meden.
mağlûp:
yenilmiş, yenilen.
maksat:
kastedilen, niyet, amaç.
mâsadak:
doğrulayıcı.
menfi milliyet:
ırkçılık.
menfi:
negatif, olumsuz, yanlış.
meşru:
dine uygun.
mezhep:
dinde tutulan yol.
milliyet fikri:
ırkçılık fikri.
muhabbet-i ehl-i beyt:
Peygam-
berimizin ailesine mensup ve so-
yundan olanlara duyulan sevgi.
muhtaç:
ihtiyacı olan.
mukaddesat-ı diniye:
dinin kut-
sal değerleri.
müspet:
pozitif, olumlu, doğru.
netice:
sonuç.
nükte:
herkesin anlayamadığı in-
ce mana, ancak dikkat edildiğin-
de anlaşılan ince söz ve mana.
Sahabe:
Peygamberimiz Hz. Mu-
hammed’in mübarek yüzünü
görmekle şereflenen ve onun
sohbetlerine katılan mü’min kim-
se.
sükût:
susma, sessizlik.
Şeyheyn:
‹ki şeyh; Hz. Ebu Bekir,
ve Hz. Ömer.
Şia:
taraftarlar, Hz. Ali (
RA
) taraflısı
olanlar, Hz. Ali’nin taraftarlığını
esas alanlar topluluğu, Şiî.
ukde-i hayatiye:
hayat düğümü.
zapt:
tutma; koruma.
âlem-i ‹slâm:
‹slâm âlemi, ‹s-
lâm dünyası.
anasır-ı ‹slâmiye:
Müslüman
unsurlar, milletler.
âsâr:
eserler.
asır:
yüzyıl, çağ.
batıl:
doğru olmayan, yanlış.
bina etmek:
yapmak.
binaen:
-den dolayı, dayana-
rak.
buğz:
kin, nefret.
cihet:
yan, yön, taraf.
dalâlet:
doğru yoldan ayrıl-
ma, inançsızlık.
darbımesel:
atasözü.
ehil:
bağlılar.
ehl-i beyt:
Peygamberimizin
evine mensup ve onun nes-
linden olanlar.
ehl-i bid’a ve dalâlet:
dinin
aslında olmadığı hâlde, sonra-
dan çıkarılan zararlı âdet ve
uygulamaları dine mal etme-
ye çalışanlar ve doğru yol
olan ‹slâmiyetten ayrılanlar.
ehl-i bid’a:
dinin aslında ol-
madığı hâlde, sonradan çıka-
rılan zararlı âdet ve uygula-
maları dine mal etmeye çalı-
şanlar.
fırka:
grup.
galebe:
üstün gelmek, üstün-
lük.
garaz:
kötü niyet, kin.
hak:
doğru, gerçek.
hakikat:
doğru, gerçek.
1.
Maksat Hazret-i Ali’ye sevgi değil, Hazret-i Ömer’e duyulan kindir.
Mektubat | 619 |
Y
irmi
S
ekizinci
m
ekTup
1...,609,610,611,612,613,614,615,616,617,618 620,621,622,623,624,625,626,627,628,629,...1086
Powered by FlippingBook