İkinciMisal
: Allâme-i Mağrip kadı İyaz
Şifa-iŞe-
rif’
te ulvî bir senetle, doğru ve sağlam bir an’ane ile, Haz-
ret-i Abdullah ibni ömer’den haber veriyor ki:
Bir seferde resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın ya-
nına bir bedevî geldi. Ferman etti:
?o
ój
p
ôo
J n
ør
jn
G
, “nereye gi-
diyorsun?” Bedevî dedi: “ehlime.” Ferman etti:
?n
?p
d '
P r
øp
e
m
ôr
«n
N ? '
dp
G n
?n
d r
?n
g
“ondan daha iyi bir hayır istemiyor mu-
sun?” Bedevî dedi: “nedir?” Ferman etti:
Gk
ós
ªn
ëo
e s
¿n
Gn
h o
¬n
d n
?j
p
ôn
°T n
’ o
?n
ór
Mn
h*G s
’ p
G n
¬'
d p
G B
'
’ r
¿n
G n
ón
¡r
°ûn
J r
¿n
G
(1)
o
¬o
dƒo
°Sn
Qn
h o
?o
ór
Ñn
Y
Bedevî dedi: “Bu şahadete şahit nedir?” Ferman etti:
(2)
o
In
ôo
ªs
°ùdG o
In
ôn
és
°ûdG p
?p
ò'
g
“Vadi kenarındaki ağaç şahit ola-
cak.”
İbni ömer der ki: “o ağaç yerinden sallanarak çıktı,
yeri şakketti, geldi, ta resul-i ekrem Aleyhissalâtü Ves-
selâmın yanına. üç defa resul-i ekrem Aleyhissalâtü Ves-
selâm, o ağacı istişhat etti, ağaç da sıdkına şahadet etti.
emretti; yine yerine gidip yerleşti.”
(3)
Hazret-i Büreyde, İbni sahibi’l-eslemî tarikında, nakl-i
sahih ile, Büreyde dedi ki: “Biz resul-i ekrem Aleyhissa-
lâtü Vesselâmın yanında iken, bir seferde bir a’rabî geldi,
bir ayet, yani bir mu’cize istedi. resul-i ekrem Aleyhissa-
lâtü Vesselâm ferman etti:
aleyhissalâtü vesselâm:
salât ve
selâm onun üzerine olsun.
an’ane:
hadis naklinin rivayet zin-
cirlemesi.
a’rabî:
çölde yaşayan Arap, bede-
vî.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
bedevî:
göçebe, çölde yaşayan.
ehil:
karı kocadan her biri.
ferman:
emir, buyruk.
ilâh:
tanrı, ma’bud.
istişhat:
şahit gösterme, şahit tut-
ma.
misal:
örnek, numune.
mu’cize:
peygamberler tarafından
ortaya konmuş olağanüstü hâl ve
hareketlerden her biri.
nakl-i sahih:
şüphe duyulmayan,
doğru, gerçek haber bildirilmesi.
Resul-i ekrem:
çok cömert,
kerim ve Allah’ın insanlara bir
elçisi olan Hz. Muhammed.
sefer:
yolculuk, seyahat.
senet:
bir hadis metninde, o
metni rivayet etmiş ravilerin,
en son raviden başlayarak Hz.
Peygambere varıncaya kadar
uzanan isimler zinciri.
sıdk:
doğruluk.
şahadet:
Allah’ın varlık ve bir-
liğine tanıklık etme, Kelime-i
Şahadet getirme.
şahadet etmek:
Kelime-i Şa-
hadet getirmek, Allah’tan baş-
ka ilâh olmadığını ve Hz. Mu-
hammed’in onun kulu ve pey-
gamberi olduğunu kabul et-
mek.
şahit:
şahitlik yapan, tanık,
delil.
şakketmek:
yarmak, yarılmak.
şerik:
ortak.
ulvî:
yüksek, yüce.
o
n
d
okuzuncu
m
ekTup
| 216 | Mektubat
1.
Allah’tan başka hiçbir ilâh bulunmadığına, Onun bir olduğuna, hiçbir şeriki olmadığına ve
Muhammed’in de Onun kulu ve resulü olduğuna şahitlik etmendir.
2.
Şu semure ağacıdır.
3.
Kadı İyaz, Şifa, 1:298; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, 6:14, 15.