Mektubat - page 208

salim ibni ebi’l-Ca’d, Cabir’den sormuş: “kaç kişi idi-
niz?”
Cabir demiş ki: “Yüz bin kişi de olsaydı, yine kâfi ge-
lirdi. Fakat biz, on beş yüz (yani bin beş yüz) idik.”
(1)
İşte, şu mu’cize-i bâhirenin ravileri, manen bin beş yüz
kadardırlar. Çünkü, fıtrat-ı beşeriyede, yalana yalan de-
mek bir meyl-i arzusu vardır. sahabeler ise, sıdk ve doğ-
ruluk için, can ve mal ve peder ve validelerini ve kavim
ve kabilelerini feda edip, sıdk ve hak için fedaî oldukları
hâlde, hem “Benden bilerek yalan bir şey haber veren,
cehennem ateşinden yerini hazırlasın”
(2)
mealindeki ha-
dis-i şerifin tehdidine karşı, yalana mukabil sükût etmele-
ri mümkün değildir. Madem sükût ettiler; o haberi kabul
ettiler, manen iştirak edip, tasdik ediyorlar demektir.
ÜçüncüMisal
: gazve-i Buvat’ta, yine
Buharî
,
Müs-
lim
başta, kütüb-i sahiha beyan ediyorlar ki:
Hazret-i Cabir dedi ki: “resul-i ekrem Aleyhissalâtü
Vesselâm ferman etti:
p
Aƒ o
°V o
ƒr
dÉp
H p
OÉ n
f
Abdestalmakiçinni-
daet
’ dediler. ‘su yok’ denildi. resul-i ekrem Aleyhissa-
lâtü Vesselâm dedi: ‘Bir parça su bulunuz.’ gayet az su
getirdik. sonra o az su üstüne elini kapadı, bir şeyler oku-
du; bilmedim ne idi. sonra ferman etti:
p
Ör
cs
ôdG p
án
ær
Øn
ép
H Én
fr
Op
Q
Yani, ‘
Kafileninbüyükteştini(tekne)getir
.’ Bana getiril-
di; ben de resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın önü-
ne koydum. o da elini içine koydu, parmaklarını açtı.
aleyhissalâtü vesselâm:
salât ve
selâm onun üzerine olsun.
beyan etmek:
anlatmak, açıkla-
mak, bildirmek.
feda etmek:
gözden çıkarmak,
uğruna vermek.
fedaî:
canını esirgemeyen, önemli
bir maksat uğruna canını verme-
ye hazır bulunan.
ferman:
emir, buyruk.
fıtrat-ı beşeriye:
insanın yaratılı-
şı, insanın tabiatı.
Gazve-i buvat:
Buvat savaşı.
hadis-i şerif:
mübarek söz, Pey-
gamberimizden aktarılan sözlerin
genel adı.
hak:
doğru, gerçek; adalet.
iştirak etme:
ortak olma, katıl-
ma.
kabile:
göçebe insanlarda; aynı
soydan sayılan ve bir başa itaat
eden insan topluluğu, boy, aşiret.
kâfi:
yeterli.
kafile:
birlikte yolculuk eden top-
luluk.
kavim:
insan topluluğu; araların-
da töre, dil ve kültür ortaklığı bu-
lunan boy ve soy bakımından da
birbirine bağlı insan topluluğu.
kütüb-i sahiha:
doğru ve güveni-
lir hadis kitapları.
manen:
manevî olarak, manaca.
meal:
anlam, mana.
meyl-i arzu:
arzu etme mey-
li, isteme eğilimi.
mu’cize-i bâhire:
apaçık mu’ci-
ze.
mukabil:
karşılık.
nida etmek:
bağırmak, ses-
lenmek; çağırmak.
peder:
baba.
ravi:
rivayet eden, hadis ve
haberi başkalarına aktaran
kimse.
Resul-i ekrem:
çok cömert,
kerim ve Allah’ın insanlara bir
elçisi olan Hz. Muhammed.
Sahabe:
Peygamberimiz Hz.
Muhammed’in mübarek yü-
zünü görmekle şereflenen ve
onun sohbetlerine katılan
mü’min kimse.
sıdk:
doğruluk.
sükût:
susma, konuşmama,
söz söylememe.
tasdik etme:
doğruluğunu ka-
bul etme, onaylama.
tehdit:
gözdağı verme, kor-
kutma.
teşt:
tekne, leğen, su kabı.
valide:
ana, anne.
o
n
d
okuzuncu
m
ekTup
| 208 | Mektubat
1.
Buharî, 4:234, 5:156; Müslim, hadis no: 1856 Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, 4:110.
2
. Buharî, 1:38; Müslim, 1:10; Kettanî, Nazmü’l-Mütenasir, s. 20-24.
1...,198,199,200,201,202,203,204,205,206,207 209,210,211,212,213,214,215,216,217,218,...1086
Powered by FlippingBook