veren, dellâllık eden ve nev-i insanın şerefini ve kıymeti-
ni ve vazifesini gösteren ve bin mu’cizatıyla tasdik edilen
Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm, en müntehap mah-
lûku ve en mükemmel elçisi ve en büyük resulü olmasın?
Hâşâ ve kellâ, yüz bin defa hâşâ!
demek
(1)
*G s
’p
G n
¬'
dp
G n
B’ r
¿n
G o
ón
¡r
°Tn
G
hakikati, bütün hüccet-
leriyle
(2)
$G o
?ƒo
°Sn
Q Gk
ós
ªn
ëo
e s
¿n
G o
ón
¡r
°Tn
G
hakikatini ispat eder.
• Hem, hiç imkân var mı ki, bu kâinatın sânii, mah-
lûkatını yüz bin diller ile birbiriyle konuştursun ve onların
konuşmalarını işitsin ve bilsin; ve kendisi konuşmasın?
Hâşâ!
Hem, hiç akıl kabul eder mi ki, kâinattaki makasıd-ı
İlâhiyesini bir ferman ile bildirmesin ve muammasını aça-
cak ve “Mahlûkat ne yerden geliyorlar ve ne yere gide-
cekler ve ne için böyle kafile kafile arkasında buraya ge-
lip, bir parça durup geçiyorlar?” diye üç dehşetli sual-i
umumîye hakikî cevap verecek kur’ân gibi bir kitabı
göndermesin? Hâşâ!
Hem, hiç mümkün müdür ki, on üç asrı ışıklandıran
ve her saatte yüz milyon lisanlarda kemal-i hürmetle ge-
zen ve milyonlar hafızların kalplerinde kudsiyetiyle yazı-
lan ve nev-i beşerin keyfiyeten kısm-ı azamını kanunla-
rıyla idare eden ve nefislerini ve ruhlarını ve kalplerini ve
akıllarını terbiye ve tezkiye ve tasfiye ve talim eden ve ri-
sale-i nur’da kırk vech-i i’cazı ispat edilen ve kırk taife
aleyhissalâtü vesselâm:
‘salât ve
selam onun üzerine olsun’ anla-
mında Hz. Muhammed’e dua.
Bakara:
Kur’ân-ı Kerîm’in 2. suresi.
Medine-i Münevvere’de nazil ol-
muştur. 286 ayettir.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
dellâl:
ilân edici; hakka davet
eden.
ebed:
sonu olmayan gelecek za-
man, sonsuzluk, daimîlik.
Ezel:
başlangıcı olmayan geçmiş
zaman, öncesizlik.
hafız:
Kur’ân-ı Kerîm’i tamamen
ezberleyen ve okuyan kimse.
hakikat:
gerçek, bir şeyin aslı, esa-
sı.
hakikî:
gerçek.
hamd:
methetme, övme, yücelt-
me.
idare:
bir işi yürütme, çekip çevir-
me.
ilâh:
kendisine ibadet edinilen ta-
pınılan Mabud, Allah.
imkân:
mümkün olma, olabilirlik.
kafile kafile:
sıra sıra, takım ta-
kım.
kanun:
yasa.
kellâ:
hiç bir zaman, asla, kat’iyen,
kesinlikle.
kemal-i hürmet:
hürmetin mü-
kemmelliği, tam ve kusursuz mü-
kemmel hürmet.
kısm-ı azam:
büyük kısım, ekseri-
yet, çoğunluk.
kıymet:
değer.
kudsiyet:
kutsallık, mukaddeslik,
azizlik.
kusur:
eksiklik, noksan, özür.
lisan:
dil.
mahlûk:
yaratık, Allah tarafından
yaratılmış olan.
mahlûkat:
Allah tarafından yaratı-
lanlar.
mahsus:
bir şeye veya kişiye has
olan.
muamma:
anlaşılmaz, çözülmesi
güç iş, anlamı gizli ve güç anlaşılır
söz.
mu’cizat:
mu’cizeler, Allah tarafın-
dan verilip, yalnız peygamberlerin
gösterebilecekleri büyük harika iş-
ler.
nefis:
şehvet, gazap, fazilet gibi
şeylerin kaynağı.
nev’i insan:
insan türü, insanoğlu.
resul:
Allah tarafından kendisine
vahiy gelen, Allah’ın emirlerini in-
sanlara bildirmekle vazifeli
olan insan, peygamber.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
ruh:
dirilik kaynağı, hayatın te-
meli ve sebebi olan manevî
varlık.
sâni:
her şeyi sanatlı olarak
yaratan Allah.
sual-i umumî:
herkesin soru-
su. umumun talebi.
şeref:
manevî büyüklük, yü-
celik, onur.
şükür:
nimet ve iyiliğin sahibi-
ni tanıma ve ona karşı minnet
duyma.
talim:
eğitim, yetiştirme, öğ-
retme.
tasdik:
bir şeyin veya kimse-
nin doğruluğuna kesin olarak
hükmetme.
tasfiye:
kalbi nefsî şeylerden
arıtma.
terbiye:
yetiştirme, kabiliyet-
lerini geliştirme.
tezkiye:
nefsi kötülüklerden
arındırma.
vazife:
görev.
vech-i i’caz:
mu’cize yönü.
dokuZunCu mesele
| 94 |
M
eYve
R
isalesi
AsA-yı MûsA
1.
Allah’tan başka hiçbir ilâh bulunmadığına şahitlik ederim.
2.
Hz. Muhammed’in, Allah’ın elçisi olduğuna şahitlik ederim.