Asâ-yı Mûsa - page 102

usandırmaması; ve çok iltibas yerleri ve cümleleri ile be-
raber çocukların nazik ve basit kafalarında mükemmel
yerleşmesi; ve hastaların ve az sözden müteessir olan ve
sekeratta olanların kulağında mâ-i zemzem misillü hoş
gelmesi gibi kudsî imtiyazları kazanır. Ve iki cihanın sa-
adetlerini kendi şakirtlerine kazandırır ve tercümanın
ümmiyet mertebesini tam riayet etmek sırrıyla hiçbir te-
kellüf ve hiçbir tasannu ve hiçbir gösterişe meydan ver-
meden selâset-i fıtriyesini ve doğrudan doğruya sema-
dan gelmesini ve en kesretli olan tabakat-ı avamın basit
fehimlerini tenezzülât-ı kelâmiye ile okşamak hikmetiyle,
en ziyade sema ve arz gibi en zahir ve bedihî sayfalarını
açıp o adiyat altındaki harikulâde mu'cizat-ı kudretini ve
manidar sutur-i hikmetini ders vermekle lütf-i irşatta gü-
zel bir i'caz gösterir.
tekrarı iktiza eden dua ve davet, zikir ve tevhid kitabı
dahi olduğunu bildirmek sırrıyla güzel, tatlı tekraratıyla
bir tek cümlede ve bir tek kıssada ayrı ayrı çok manala-
rı, ayrı ayrı muhatap tabakalarına tefhim etmekte; ve
cüz'î ve adî bir hâdisede en cüz'î ve ehemmiyetsiz şeyler
dahi nazar-ı merhametinde ve daire-i tedbir ve ira-
desinde bulunmasını bildirmek sırrıyla, tesis-i İslâmiyette
ve tedvin-i Şeriatta sahabîlerin cüz'î hâdiselerini dahi na-
zar-ı ehemmiyete almasında, hem küllî düsturların bu-
lunması, hem umumî olan İslâmiyetin ve Şeriatın tesisin-
de o cüz'î hâdiseler, çekirdekler hükmünde çok ehemmi-
yetli meyveleri verdikleri cihetinde de bir nevi i'cazını
gösterir.
adî:
bayağı, aşağı, değersiz.
adiyat:
her zaman olagelen, alışıl-
mış, sıradan şeyler, basit işler.
arz:
yer, dünya.
bedihî:
delil ve ispata muhtaç ola-
mayacak derecede açık ve ortada
olan.
cihan:
dünya, kâinat, âlem.
cihet:
yön.
cüz’î:
küçük, az.
daire-i tedbir:
tedbir, idare etme
dairesi.
davet:
çağırma, çağrı.
dua:
yalvarma, yakarış, niyaz.
düstur:
kanun, kaide.
ehemmiyet:
önem.
fehim:
anlama, anlayış, kavrayış.
hâdise:
olay.
harikulâde:
görülmedik derecede,
olağanüstü, mükemmel.
hikmet:
İlahî gaye, gizli sebep.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
i’caz:
insanların benzerini yap-
maktan âciz kaldıkları şeyi yap-
mak.
iktiza etme:
gerektirme.
iltibas:
birbirine benzeyen yerleri
şaşırıp karıştırma.
imtiyaz:
fark, ayrıcalık, üstünlük.
irade:
bir şeyi yapıp yapmama ko-
nusunda için olan iktidar, güç.
İslâmiyet:
Müslümanlık, semavî
dinlerin sonuncusu.
kesretli:
çokluğu olan, çok fazla.
kıssa:
anlatılan olay, hikaye.
kudsî:
mukaddes, yüce.
küllî:
umumî, genel.
lütf-i irşat:
Allah’ın, lütfuyla insan-
ları hidayete erdirmesi.
mâ-i Zemzem:
Zemzem suyu.
manidar:
nükteli, ince manalı.
mertebe:
derece, basamak.
misillü:
gibi, benzeri.
mu’cizat-ı kudret:
kudret mu’ci-
zeleri.
muhâtab:
kendisine hitap olunan,
söz söylenilen kimse.
müteessir:
teessüre kapılan, duy-
gulanmış, etkilenmiş.
nazar-ı ehemmiyet:
pek önemli
görerek, pek mühim olduğunu dü-
şünerek olan bakış.
nazar-ı merhamet:
merhametli
bakış.
nazik:
narin, ince.
nevî:
çeşit, tür.
riayet:
uyma, gözetme.
saadet:
mutluluk.
sahabe:
Peygamberimiz Hz. Mu-
hammed’in mübarek yüzünü gör-
mekle şereflenen ve onun sohbet-
lerine katılan mü’min kimse.
sekerat:
ölmek üzere olan bir kişi-
nin kendinden geçmesi.
selâset-i fıtriye:
ifadede zorlama-
ya mahal bırakmaksızın doğal ola-
rak akıcı ve açık olması.
sema:
gökyüzü, gök.
sır:
gizli hakikat.
sutur-ı hikmet:
hikmet satır-
ları.
şakirt:
talebe, öğrenci.
Şeriat:
Allah tarafından pey-
gamber vasıtasıyla bildirilen,
İlâhî emir ve yasaklara daya-
nan hükümlerin hepsi.
tabaka:
kat, katman.
tabakât-ı avam:
avam taba-
kaları, halktan ilim ve irfanı az
olanların tabakaları.
tasannu:
bir eserde aşırı süs-
lerle yapmacığa kaçma.
tedvin-i Şeriat:
İslâmî hüküm-
lerin bir araya getirilmesi, sınıf-
landırılması.
tefhim:
anlatma, açıklama,
bildirme.
tekellüf:
gösteriş, yapmacık,
sahte tavır.
tekrarât:
tekrarlar.
tenezzülât-ı kelâmiye:
sözün,
muhatapların seviyelerine uy-
gun olarak söylenmesi, derin
hakikatların anlaşılır, kolay ifâ-
delerle açıklanması.
tercüman:
tercüme eden, çe-
viren.
tesis:
kurma, meydana getir-
me.
tesis-i İslâmiyet:
İslâmiyetin
doğuşu, kuruluşu ve yayılışı,
kökleşmesi.
Tevhid:
Allah’ın bir olduğuna
inanma.
umumî:
herkesle ilgili, genel.
ümmiyet:
okuma yazma bil-
memek.
zahir:
açık, âşikar.
zikir:
Allah’ın adlarını anarak
dua etme, Allah’ı anma.
ziyade:
çok, fazla
onunCu mesele
| 102 |
M
eYve
R
isalesi
AsA-yı MûsA
1...,92,93,94,95,96,97,98,99,100,101 103,104,105,106,107,108,109,110,111,112,...570
Powered by FlippingBook