Asâ-yı Mûsa - page 109

münasebetler iltihak ederler. o makama gayet mutabık
olur, mertebe-i belâgati yükseklenir.
İkinc i Bi r Sual
:
kur'ân’da sarihan ve zımnen ve
işareten ahiret ve tevhidi ve beşerin mükâfat ve mücaza-
tını binler defa ispat edip nazara vermenin ve her sure-
de, her sayfada, her makamda ders vermenin hikmeti
nedir?
El cevap
:
daire-i imkânda ve kâinatın sergüzeştine
ait inkılâplarda ve emanet-i kübrayı ve hilâfet-i arziyeyi
omzuna alan nev-i beşerin şekavet ve saadet-i ebediyeye
medar olan vazifesine dair en ehemmiyetli, en büyük, en
dehşetli meselelerinde en azametlilerini ders vermek ve
hadsiz şüpheleri izale etmek ve gayet şiddetli inkârları ve
inatları kırmak cihetinde, elbette o dehşetli inkılâpları
tasdik ettirmek ve o inkılâpların azametinde büyük ve
beşere en elzem ve en zarurî meseleleri teslim ettirmek
için, kur'ân, binler defa değil, belki milyonlar defa onla-
ra baktırsa, yine israf değil ki, milyonlar kere tekrar ile o
bahisler kur'ân’da okunur, usanç vermez, ihtiyaç kesil-
mez. Meselâ,
…/
ôr
én
J l
äÉs
æ`n
L r
ºo
¡n
d p
äÉn
ëp
dÉs
°üdG Gƒo
?p
ªn
Yn
h Gƒo
æn
e'
G n
øj/
òs
dG s
¿p
G
(1)
o
Ò/
Ñn
µr
dG o
Rr
ƒn
Ør
dG n
?p
d'
P o
QÉn
¡r
fn
’r
G Én
¡p
àr
ën
J r
øp
e
ayetinin gösterdiği müjde-i saadet-i ebediye hakikati,
bîçare beşere her dakika kendini gösteren hakikat-i mev-
tin hem insanı, hem dünyasını, hem bütün ahbabını
idam-ı ebedîsinden kurtarıp ebedî bir saltanatı kazandırır
dediğinden, milyarlar defa tekrar edilse ve kâinat
AsA-yı MûsA
M
eYve
R
isalesi
| 109 |
onunCu mesele
inkâr:
reddetme, inanmama, ka-
bul ve tasdik etmeme.
inkılâp:
bir halden başka bir hale
geçme, değişme, dönüşme.
ispat:
doğruyu delillerle gösterme.
israf:
gereksiz yere harcama, ihti-
yaçtan fazlasını harcama, savur-
ganlık.
işareten:
işaret ederek, belirterek.
izale:
giderme, ortadan kaldırma.
medar:
sebep, vesile.
mertebe-i belâgat:
belagat mer-
tebesi.
mesele:
önemli konu.
mutabık:
uygun.
mücazat:
bir suça karşı verilen ce-
za, karşılık, mutlak ceza.
müjde-i saadet-i ebediye:
ebedî
mutluluk müjdesi, ebedî, sonsuz
saadet müjdesi.
mükâfat:
iyi bir iş, hizmet veya
başarıdan ötürü verilen şey, ödül.
nev’i beşer:
insanoğlu, insanlar.
saadet-i ebediye:
sonu olmayan,
sonsuz mutluluk.
saltanat:
sultanlık, padişahlık, hü-
kümdarlık.
sarihan:
açıkça, açık olarak.
sergüzeşt:
bir kimsenin başından
geçen hâl ve olaylar, serüven, ma-
cera.
şekavet:
sıkıntı ve işkence altında
kalmak, kötü duruma düşme.
şekavet-i ebediye:
ebedî, sonsuz
sıkıntı ve işkence, bitmeyen azap.
tasdik:
bir şeyin veya kimsenin
doğruluğuna kesin olarak hük-
metme.
vazife:
görev.
zarurî:
mecburî, zorunlu, ister iste-
mez.
zımnen:
açıktan olmayarak, dola-
yısıyla, üstü kapalı olarak, kapalı
bir şekilde.
ahbap:
dostlar.
ahiret:
dünya hayatından
sonra başlayıp ebediyen de-
vam edecek olan ikinci hayat.
ayet:
Kur’an’ın her bir cümlesi.
azamet:
büyüklük, ululuk, yü-
celik.
bahis:
konu.
beşer:
insanlık.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
dair:
alakalı, ilgili.
Daire-i imkân:
imkan alemi,
kâinat ve varlıklar alemine ait
alem.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
ebedî:
sonu olmayan, daimî,
sürekli.
elzem:
daha (en, pek) lâzım,
lüzumlu, gerekli.
emanet-i kübra:
büyük ema-
net, en büyük emanet.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakikat-ı mevt:
ölüm gerçeği.
hilâfet-i arzıye:
arzın, yer yü-
zünün halifeliği.
idam-ı ebedî:
dirilmemek
üzere yok oluş, ahiret inancı
olmadığı için ölümü ebedî
yokluğa gitmek olarak görme.
iltihak:
karışma, katılma.
1.
İman eden ve güzel işler yapanlar için ise, altından ırmaklar akan cennetler vardır. Bu ise
pek büyük bir kurtuluştur. (Büruc Suresi: 11.)
1...,99,100,101,102,103,104,105,106,107,108 110,111,112,113,114,115,116,117,118,119,...570
Powered by FlippingBook