hiç mümkün müdür, hiç akıl kabul eder mi, en cüz’î bir
zîhayat ile fiilen ve hâlen konuşsun ve tam derdine der-
man yetiştiren ihsanıyla derdini dinlesin ve ihtiyacını gör-
sün ve bilsin ve bütün kâinatın en müntehap neticesi ve
arzın halifesi ve ekser mahlûkat-ı arziyenin kumandanla-
rı olan insanların manevî reisleri ile görüşmesin? onlar-
la, belki her zîhayat ile fiilen ve hâlen konuştuğu gibi, on-
lar ile kavlen ve kelâmen konuşmasın ve onlara ferman-
ları ve suhuf ve kitapları göndermesin? Hâşâ, hadsiz hâ-
şâ!
demek, iman-ı billâh, kat’iyetiyle ve hadsiz hüccetle-
riyle
(1)
/
¬p
?o
°So
ôp
Hn
h p
¬p
Ño
à`o
µp
Hn
h
yani peygamberlere ve mukaddes
kitaplara imanı ispat eder.
• Hem, hiçbir cihet-i imkânı var mı ve hiç akıl kabul
eder mi ki, bütün masnuatıyla kendini tanıttırana ve sev-
direne ve teşekküratı fiilen ve hâlen isteyene mukabil,
kâinatı velveleye veren hakikat-i kur’âniye ile, zülcelâl o
sanatkârı ekmel bir tarzda tanıyıp ve tanıttırıp ve sevip
ve sevdirip ve teşekkür edip ve ettirip ve
(2)
o
ôn
Ñr
cn
G *n
G @ ! o
ór
ªn
ër
dn
G @ $G n
¿Én
ër
Ñ°o
S
ler ile küre-i arzı se-
mavata işittirecek derecede konuşturup ve kara ve deniz-
leri cezbeye getirecek bir vaziyetle, bin üç yüz sene zar-
fında, nev-i beşerin kemiyeten beşten birisini ve keyfiye-
ten ve insaniyeten yarısını arkasına alıp, o Hâlık’ın bü-
tün tezahürat-ı rububiyetine geniş ve külli bir ubudiyetle
mukabele eden ve bütün makasıd-ı İlâhiyesine karşı
kur’ân’ın sureleriyle kâinata ve asırlara bağıran, ders
AsA-yı MûsA
M
eYve
R
isalesi
| 93 |
dokuZunCu mesele
iman:
inanma, itikat.
iman-ı billâh:
Allah’a inanma, Al-
lah’ı, onun kâinatta tecelli eden
bütün sıfat ve isimleriyle beraber
kabul ederek Ona inanma.
insaniyeten:
insanlık bakımından,
insanlık mahiyeti itibarıyla.
ispat:
doğruyu delillerle gösterme.
kat’iyet:
kat’îlik, kesinlik.
kavlen:
söz ile, sözlü olarak, fiilî ol-
mayan.
kelâmen:
söz ile, konuşma ile.
kemiyeten:
sayı itibariyle, sayıca.
keyfiyeten:
keyfiyet yönünden,
nitelik ve özellik bakımından.
Kur’ân:
Allah tarafından vahiy yo-
luyla Hz. Muhammed’e indirilmiş,
semavî kitapların sonuncusu.
küllî:
umumî, genel.
küre-i arz:
yer küre, dünya.
mahlûkat-ı arziye:
dünyadaki ya-
ratılmışlar.
makasıd-ı İlâhîye:
Allah’ın mak-
satları, yaratıcının gayeleri.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
masnuat:
sanatla yapılmış şeyler.
mukabil:
karşılık.
mukaddes:
takdis edilmiş, kutsal,
aziz, temiz.
müntehap:
seçkin, güzide, müm-
taz.
nev’i beşer:
insanoğlu, insanlar.
peygamber:
Allah tarafından ha-
ber getirerek İlahî emir ve yasak-
ları insanlara tebliğ eden elçi, nebi.
reis:
başkan.
sanatkâr:
sanatçı, usta.
semavat:
semalar, gökler.
suhuf:
sahifeler, yapraklar.
sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldığı
114 bölümden her biri.
teşekkür:
yapılan bir iyilik karşı-
sında minnet, memnuniyet ve şü-
kür ifade etme, şükretme.
teşekkürat:
teşekkürler, minnet,
memnuniyt ve şükür ifade etme-
ler.
tezahür-i rububiyet:
Cenab-ı Hak-
kın terbiye, tedbir ve idare edicili-
ğinin ortaya çıkması, görünmesi.
ubudiyet:
kulluk.
vaziyet:
durum.
velvele:
gürültü, patırtı, yaygara.
zarfında:
süresince.
zülcelâl:
celâl sahibi, büyüklük, iz-
zet, heybet ve azamet sahibi Al-
lah.
arz:
yer, dünya.
asr:
yüzyıl, asır.
cezbe:
çekme, çekim; Allah’ı
zikredip Allah sevgisiyle ken-
dinden geçer bir hale gelme.
cihet-i imkân:
mümkün olma
yönü, imkân tarafı. bir şeyin
olabirlirlik tarafı, yönü.
cüz’î:
küçük, az.
derman:
ilaç, çare.
ekmel:
daha (en, pek) kâmil,
mükemmel ve kusursuz olan,
en uygun, en olgun, en eksik-
siz.
ekser:
pek çok.
ferman:
emir, buyruk.
hakikat-ı Kur’âniye:
Kur’ân’a
ait olan gerçek.
halife:
yeryüzünde bazı hu-
suslarda Allah adına ve yine
Allah’ın izniyle hareket eden.
Hâlık:
yoktan yaratan, her şe-
yi yoktan var eden, yaratıcı;
Allah.
hüccet:
delil.
ihsan:
bağışlama, ikram etme,
lütuf.
1.
Bakara Suresi: 285.
2.
Allah her türlü kusur ve noksandan uzaktır. · Ezelden ebede kadar her türlü hamd ve şü-
kür Allah’a mahsustur. · Allah en büyüktür, en yücedir.