parlak bir kısım surelerin başlarında pırlanta gibi görün-
meleri ve çok sünuhatı tesbihatta başlayan risale-i
nur’un dahi hakikî madenleri ve esasları ve hakikatleri-
nin çekirdekleridirler. Ve velâyet-i Ahmediye ve ubudi-
yet-i Muhammediye (Aleyhissalâtü Vesselâm) cihetinde,
öyle bir daire-i zikirde, namazdan sonraki tesbihatta bir
tarikat-i Muhammediyenin (
AsM
) virdidirler ki, her namaz
vaktinde, yüz milyondan ziyade mü’minler, beraber o
halka-i kübra-i zikirde, ellerinde tesbihler,
(1)
$G n
¿Én
ër
Ñ°o
S
otuz üç,
(2)
! o
ór
ª n
ër
dn
G
otuz üç,
(3)
o
ôn
Ñ`r
c
n
G *n
G
otuz üç defa da
tekrar ederler.
İşte böyle gayet muhteşem bir halka-i zikirde, sabıkan
beyan ettiğimiz gibi, hem kur’ân’ın, hem imanın, hem
namazın hülâsaları ve çekirdekleri olan o üç kelime-i mü-
barekeyi namazdan sonra otuz üçer defa okumak ne ka-
dar kıymettar ve sevaplı olduğunu elbette anladınız.
Bu risalenin başında, Birinci Meselesi, namaza dair
güzel bir ders olduğu gibi, hiç düşünmediğim hâlde, âde-
ta ihtiyarsız olarak onun ahiri de namaz tesbihatına dair
ehemmiyetli bir ders oldu.
(4)
/
¬p
eÉn
©r
fp
G '
¤n
Y ! o
ór
ªn
ër
dn
G
(5)
o
º«/
µn
`?r
G o
º«/
?n
© r
dG n
âr
fn
G n
?s
fp
G B É '
æn
à r
ª s
?n
Y Én
e s
’p
G B É '
æ n
d n
º r
?p
Y '
’ n
?n
fÉn
ërÑ
°o
S
@
.
âdeta:
sanki.
ahir:
son.
aleyhissalâtü vesselâm:
‘salât ve
selam onun üzerine olsun’ anla-
mında Hz. Muhammed’e dua.
Bakara:
Kur’ân-ı Kerîm’in 2. suresi.
Medine-i Münevvere’de nazil ol-
muştur. 286 ayettir.
beyan etmek:
açıklamak, bildir-
mek, izah etmek.
cihet:
yön.
dair:
alakalı, ilgili.
daire-i zikir:
zikir dairesi, zikir yeri.
ebed:
sonu olmayan gelecek za-
man, sonsuzluk, daimîlik.
ehemmiyetli:
önemli.
ezel:
başlangıcı olmayan geçmiş
zaman, öncesizlik.
gayet:
son derece.
hakikat:
gerçek, esas.
hakikî:
gerçek.
halka-i kübra-i zikir:
en büyük zi-
kir halkası, dairesi.
halka-i zikir:
zikir halkası, zikir es-
nasında daire şeklinde oturma.
hamd:
methetme, övme, yücelt-
me.
hikmet:
İlahî gaye, yüksek bilgi.
hulâsa:
bir şeyin özü, esası, özeti.
ihtiyar:
irade, tercih.
ilâh:
kendisine ibadet edinilen ta-
pınılan Mabud, Allah.
iman:
inanma, itikat.
kelime-i mübareke:
mübarek ke-
lime.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
Kur’ân:
Allah tarafından vahiy yo-
luyla Hz. Muhammed’e indirilmiş,
semavî kitapların sonuncusu.
maden:
asıl, esas, kaynak.
Mesele:
önemli konu.
muhteşem:
haşmetli, yüce.
mü’min:
iman eden, inanan.
Nimet:
lütuf, ihsan, bağış.
Risale-i Nur:
Bediüzzaman Said
Nursî’nin eserlerinin adı.
sabıkan:
evvelce, bundan önce.
sevap:
hayırlı bir işe karşı Allah ta-
rafından verilen mükâfat; sevap.
sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldığı
114 bölümden her biri.
sünuhat:
sünuhlar, akla gelen, içe
doğan şeyler.
tarikat-i Muhammediye:
Hz. Mu-
hammed’in (asm) tarikati olan
sünnet yolu.
tenzih:
Allah’ı şanına lâyık olma-
yan şeylerden, her türlü eksik ve
noksandan uzak ve yüce tutma,
münezzeh sayma.
tesbihat:
tesbihler, Cenab-ı Hak-
kın bütün noksan sıfatlardan uzak
ve bütün kemal sıfatlara sahip ol-
duğunu ifade eden sözler.
ubudiyet-i Muhammediye:
Hz. Muhammed’in (asm) mü-
kemmel kulluk ve ibadeti.
velâyet-i Ahmediye:
Pey-
gamberimizin velîliği, Peygam-
berimize ait velîlik, Peygam-
berimizin vefatından sonra
nübüvvet tarzındaki hizmeti-
nin sureten, fiilen ve şeklen
sona ermesiyle velâyet tarzın-
da bu makamda devam eden
manevî hizmet tarzı; manevî
elçilik.
vird:
zikir; belli zamanlarda,
belli sayıda, belli duaların zikir
olarak belli biçimde ve düzenli
şekilde okunması.
ziyade:
çok, fazla
sekiZinCi mesele
| 88 |
M
eYve
R
isalesi
AsA-yı MûsA
1.
Allah her türlü kusur ve noksandan uzaktır.
2.
Ezelden ebede kadar her türlü hamd ve şükür Allah’a mahsustur.
3.
Allah en büyüktür, en yücedir.
4.
Nimet vermesine karşılık ezelden ebede kadar Allah’a hamd olsun.
5.
Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgi-
miz yoktur. Sen herşeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın. (Bakara Suresi: 32.)