Asâ-yı Mûsa - page 89

Dokuzuncu Mesele
W
$Ép
H n
øn
e'
G w
?o
c n
¿ƒo
æp
erD
ƒo
Ÿr
Gn
h p
¬u
Hn
Q r
øp
e p
¬r
«n
dp
G n
?p
õr
fo
G Én
ªp
H o
?ƒo
°Ss
ôdG n
øn
e'
G
(1)
/
¬p
?°o
So
Q r
øp
e m
ón
Mn
G n
ør
«n
H o
¥u
ôn
Øo
f n
’ /
¬p
?o
°So
Qn
h /
¬p
Ño
à`o
c
n
h /
¬p
à`n
µp
` = '
Ä?n
en
h
ilâahiri’l-ayeti…
Bu ayet-i ecma ve âlâ ve ekberin bir küllî ve uzun nük-
tesini beyan etmeye bir dehşetli manevî sual ve bir aza-
metli ve İlâhî bir nimetin inkişafından neş'et eden bir hâl
sebebiyet verdiler. Şöyle ki:
Manen ruha geldi: “neden bir cüz-i hakikat-i imaniye-
yi inkâr eden kâfir olur ve kabul etmeyen Müslüman ol-
maz? Hâlbuki, Allah ve ahirete iman, bir güneş gibi o ka-
ranlığı izale etmek lâzım geliyor.”
Hem, “neden bir rükün ve hakikat-i imaniyeyi inkâr
eden mürtet olur, küfr-i mutlaka düşer; ve kabul etme-
yen İslâmiyetten çıkar? Hâlbuki, sair erkân-ı imaniyeye
imanı varsa, onu küfr-i mutlaktan kurtarmak lâzım geli-
yor.”
Elcevap
: İman, altı rüknünden çıkan öyle bir vahdanî
hakikattir ki, tefrik kabul etmez. Ve öyle bir küllîdir ki,
tecezzi kaldırmaz. Ve öyle bir külldür ki, kabil-i inkısam
olmazlar. Çünkü, her bir rükn-i imanî, kendini ispat
AsA-yı MûsA
M
eYve
R
isalesi
| 89 |
dokuZunCu mesele
kadar.
İlâhî:
Allah’la ilgili, Cenab-ı Hakka
dair.
inkâr:
reddetme, inanmama, ka-
bul ve tasdik etmeme.
inkişaf:
ortaya çıkma, keşfolun-
ma.
ispat:
doğruyu delillerle gösterme.
izale:
giderme, ortadan kaldırma.
kabil-i inkısam:
bölünebilir, ayrı-
labilir.
kafir:
Allah’ı ve İslamiyeti inkar
eden, dinsiz.
küfr-i mutlak:
kayıtsız şartsız kü-
für, mutlak küfür, hiç bir imanî
hükmü, delili, hakikati kabul et-
meme, kesin ve tam bir inkâr.
küll:
bütün.
küllî:
umumî, genel.
manen:
mana bakımından, mana-
ca.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
mesele:
önemli konu.
mürtet:
irtidat eden, İslâm dinini
bırakarak eski dinine veya başka
bir dine geçmiş olan, din değişti-
ren.
Müslüman:
İslâm dinine bağlı, din-
dar, mütedeyyin.
neş’et:
meydana gelme, oluşma,
çıkma.
nükte:
ince manalı, düşündürücü
söz.
ruh:
dirilik kaynağı, hayatın temeli
ve sebebi olan manevî varlık.
rükün:
bir şeyi meydana getiren
esas unsurlardan her biri, direk,
dayanak.
rükn-i imanî:
imana ait esas, ima-
nın esası.
sâir:
diğer, başka, öteki.
sebebiyet:
sebep olma, icap ettir-
me, gerektirme.
sual:
soru.
tecezzi:
parçalara ayrılma, bölün-
me, ufalanma, cüzlere ayrılma.
tefrik:
birbirinden ayırma, ayrı tut-
ma.
vahdanî:
Allah’ın birliği ile alâkalı,
Allah’ın birliği ve varlığı ile ilgili, Al-
lah’la ilgili.
ahiret:
dünya hayatından
sonra başlayıp ebediyen de-
vam edecek olan ikinci hayat.
ayet-i âlâ:
en yüce, yüksek
ayet.
ayet-i ecma:
en cemiyetli, her
şeyi içine alan ayet.
ayet-i ekber:
en büyük ayet.
azamet:
büyüklük, ululuk, yü-
celik.
cüz-i hakikat-i imaniye:
iman
hakikatlerinin bir cüz’ü, parça-
sı.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
elcevap:
cevap olarak.
erkân-ı imaniye:
imana ait
esaslar.
hakikat:
gerçek, esas.
hakikat-i imaniye:
imana ait
olan gerçek.
ilâahiri’l-ayet:
ayetin sonuna
1.
Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.
Peygamber, kendisine Rabbinden indirilen Kur’ân’ı tasdik edip ona iman etti. Mü’minler de
onunla beraber iman ettiler. Onların hepsi Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamber-
lerine iman etti. Onlar, “Biz Allah’ın peygamberlerinden hiçbirini ayırmayız diyerek iman
getirdiler. (Bakara Suresi: 285.)
1...,79,80,81,82,83,84,85,86,87,88 90,91,92,93,94,95,96,97,98,99,...570
Powered by FlippingBook