ve onlara taallûk eden icat fiilleri ve rabbanî isimlerde
muvafakat ve o yüz bin envaın hadsiz efratlarını birbiri
içinde şaşırmayarak birden idareleri gibi noktalarıyla, o
Vacibü’l-Vücud sâniin bilbedahe vahdetine ve ehadiyeti-
ne şahadet ederler.
Hem nasıl ki onlar senin vücub-i vücuduna ve vahde-
tine şahadet ediyorlar; öyle de, rûy-i zeminde dört yüz
bin milletlerden teşekkül eden zîhayat ordusundaki had-
siz efradın yüz binler tarzda iaşe ve idareleri, şaşırmaya-
rak, karıştırmayarak, mükemmel yapılmasıyla, senin ru-
bubiyetinin vahdaniyetteki haşmetine ve bir baharı bir çi-
çek kadar kolay icat eden kudretinin azametine ve her
şeye taallûkuna delâlet ettikleri gibi; koca zeminin her ta-
rafında, hadsiz hayvanatına ve insanlara, hadsiz taamla-
rın çeşit çeşit aksamını ihzar eden rahmetinin hadsiz ge-
nişliğine; ve o hadsiz işler ve in’amlar ve idareler ve ia-
şeler ve icraatlar, kemal-i intizamla cereyanları ve her
şey, hatta zerreler o emirlere ve icraata itaat ve musah-
hariyetleriyle, hâkimiyetinin hadsiz vüs’atine kat’î delâlet
etmekle beraber; o ağaçların ve nebatların ve her bir
yaprak ve çiçek ve meyve ve kök ve dal ve budak gibi
her birisinin her bir şeyini, her bir işini bilerek, görerek,
faydalara, maslahatlara, hikmetlere göre yapılmakla, se-
nin ilminin her şeye ihatasına ve hikmetinin her şeye şü-
mulüne pek zahir bir surette delâlet ve hadsiz parmakla-
rıyla işaret ederler. Ve senin gayet kemaldeki cemal-i sa-
natına ve nihayet cemaldeki kemal-i nimetine hadsiz dil-
leriyle sena ve methederler.
AsA-yı MûsA
s
ekizinci
H
üccet
-
i
i
ManiYe
| 331 |
3. Şua / mÜnaCaT
kemal:
mükemmellik.
kemal-i intizam:
mükemmel ve
kusursuz düzen.
kemal-i nimet:
nimetlerin mü-
kemmelliği.
kudret:
güç, kuvvet.
maslahat:
fayda; maksat.
methetmek:
övmek.
musahhariyet:
emre boyun eğ-
me hâli.
muvafakat:
uygunluk.
münasebet:
uyum, uygunluk; ilgi,
ilişki.
nebat:
bitki.
Rabbanî:
varlıkları, besleyen, bü-
yüten, yetiştiren, sevk ve idare
eden Allah’a ait.
rahmet:
şefkat ve merhamet et-
me, acıma, esirgeme.
rububiyet:
Cenab-ı Hakkın her za-
man, her yerde ve her varlığa
muhtaç olduğu şeyleri vermesi,
onları yetiştirmesi, uyum içinde
sevk ve idare etmesi.
rûy-i zemin:
yeryüzü.
sâni:
her şeyi sanatla yaratan Al-
lah.
sena:
methetme, övme, yücelt-
me.
suret:
şekil, biçim, görünüş.
şahadet:
şahitlik, tanıklık.
şümul:
kaplama, kuşatma.
taallûk:
alâkalı, ilgili olma.
taam:
yemek, yiyecek, gıda.
tarz:
usul, şekil, biçim.
tedbir:
neticelerini düşünerek ida-
re etme, çekip çevirme.
teşekkül etmek:
meydana gel-
mek, oluşmak.
Vacibü’l-Vücut:
varlığı zorunlu ve
gerekli olan ve yokluğu düşünüle-
meyen; varlığı Zatî, ezelî, ebedî
olup vücut tabakalarının en sağla-
mı, en kuvvetlisi, en esaslısı ve en
mükemmeli olan Allah.
vahdaniyet:
Allah’ın bir oluşu.
vahdet:
birlik.
vücub-i vücut:
varlığı zorunlu, ge-
rekli ve şart olmak, olmaması im-
kânsız olmak.
vüs’at:
genişlik.
zahir:
görünür, açık.
zemin:
yeryüzü.
zerre:
atom, molekül; en küçük
parça.
zîhayat:
hayat sahibi, canlı.
aksam:
kısımlar, bölümler.
azamet:
büyüklük.
bilbedahe:
apaçık bir şekilde.
cemal:
güzellik.
cemal-i sanat:
sanatın güzelli-
ği, sanattaki güzellik.
cereyan:
akım, hareket.
delâlet etmek:
delil olmak,
göstermek.
efrat:
fertler, bireyler.
ehadiyet:
Allah’ın her bir şey-
de birliğini göstermesi.
enva:
türler, neviler, çeşitler.
faide:
fayda, yarar.
fiil:
iş, oluş, hareket.
gayet:
son derece, çok.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hâkimiyet:
hükmediş, kontrol
ve emir altında bulundurma,
itaat ettirme.
haşmet:
büyüklük, heybet.
hayvanat:
hayvanlar.
hikmet:
yüksek bilgi; gayeli,
faydalı, anlamlı ve yerli yerin-
de iş görme.
iaşe:
beslemek, yedirip içir-
mek.
icat:
vücuda getirmek, yoktan
yaratmak.
icraat:
iş, faaliyet.
idare:
yönetme, çekip çevir-
me.
ihata:
kuşatma, sarma.
ihzar etmek:
hazırlamak.
ilim:
biliş, bilgi.
in’am:
nimet verme, nimet-
lendirme.
işaret etmek:
göstermek, bil-
dirmek.
itaat:
uyma, emre göre hare-
ket etme.
kat’î:
kesin.