zevkî olan mizancıklar ile teçhiz ettiren hikmet-i kudsiye-
nin her bir şeye şümulüne; hem bu dünyada numunele-
ri görülen celâlî ve cemalî isimlerinin tecellileri, daha
parlak bir surette ebedülâbâdda devam edeceğine ve bu
fânî âlemde numuneleri müşahede edilen ihsanatının da-
ha şaşaalı bir surette dar-ı saadette istimrarına ve beka-
sına ve bu dünyada onları gören müştakların ebedde da-
hi refakatlerine ve beraber bulunmalarına bilicma, bilitti-
fak şahadet ve delâlet ve işaret ederler.
Hem yüzer mu’cizat-ı bâhiresine ve âyât-ı katıasına is-
tinaden, başta resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ve
kur’ân-ı Hakîm’in olarak, bütün ervah-ı neyyire ashabı
olan enbiyalar ve kulûb-i nuraniye aktabı olan evliyalar
ve ukul-i münevvere erbabı olan asfiyalar, bütün suhuf ve
kütüb-i mukaddesede, senin çok tekrar ile ettiğin vaatle-
rine ve tehditlerine istinaden ve senin kudret ve rahmet
ve inayet ve hikmet ve celâl ve cemalin gibi kudsî sıfat-
larına ve şe’nlerine ve izzet-i celâline ve saltanat-ı rubu-
biyetine itimaden ve keşfiyat ve müşahedat ve ilmelyakîn
itikatlarıyla, saadet-i ebediyeyi cin ve inse müjdeliyorlar
ve ehl-i dalâlet için Cehennem bulunduğunu haber verip
ilân ediyorlar ve iman edip şahadet ediyorlar.
Ey Kadîr-i Hakîm, ey Rahman-ı Rahîm, ey Sadıku’l-
Va’di’l-Kerîm, ey izzet ve azamet ve celâl sahibi Kah-
har-ı Zülcelâl!
Bu kadar sadık dostlarını ve bu kadar vaatlerini ve bu ka-
dar sıfât ve şuunatını tekzip edip, saltanat-ı rububiyetinin
kat’î mukteziyatını ve sevdiğin ve onlar dahi seni tasdik ve
aktap:
kutuplar, büyük zatlar.
asfiya:
Peygamberimizin yolun-
dan giden, onun gayelerini hayata
geçirmeye çalışan, kemalât ve
takva sahipleri.
ashap:
sahipler.
ayat-ı kàtıa:
kesin ayetler, deliller.
azamet:
büyüklük.
beka:
devamlılık, sonsuzluk.
bilicma:
toplu hâlde.
bilittifak:
ittifakla, birlikte.
celâlî isimler:
Allah’ın celâl, bü-
yüklük, haşmet, ululuk gösteren
isimleri.
cemalî isimler:
Allah’ın güzellik,
lütuf, ihsan gösteren isimleri.
dâr-ı saadet:
saadet, mutluluk ye-
ri; Cennet.
delâlet:
delil olma, gösterme.
ebed:
sonsuzluk.
ebedü’l-abad:
sonsuzluklar son-
suzluğu; ahiret, ebedî hayat.
ehl-i dalâlet:
doğru ve hak yoldan
sapanlar, iman ve İslâmdan çıkmış
olanlar.
enbiya:
peygamberler.
erbap:
sahipler.
ervah-ı neyyire:
nur saçan ruhlar.
hikmet:
yüksek bilgi; gayeli, fay-
dalı, anlamlı, yerli yerinde iş gör-
me.
hikmet-i kudsiye:
kutsal, kusur-
suz ve eksiksiz hikmet.
ihsanat:
iyilikler, bağışlar, lütuflar.
ilmelyakîn:
ilim yoluyla kesin ola-
rak bilme.
inayet:
yardım.
istimrar:
devam ediş, devamlılık.
istinaden:
dayanarak.
itimaden:
güvenerek.
izzet-i celâl:
büyüklüğün izzeti ve
şerefi.
Kadîr-i Hakîm:
her şeyi hikmetle
yaratan ve her şeye kudreti yeten
Allah.
Kahhar-ı Zülcelâl:
kayıtsız şartsız
galip ve her an kahretmeye gücü
yeten büyüklük sahibi Allah.
keşfiyat:
keşifler.
kulûb-i nuraniye:
nurlu, aydınlık
kalpler.
Kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve sure-
sinde sayısız hikmet ve faydalar
bulunan Kur’ân.
kütüb-i mukaddese:
kutsal kitap-
lar.
mizancık:
ölçücük.
mu’cizat-ı bâhire:
apaçık mu’cize-
ler.
mukteziyat:
gereklilikler.
müşahedat:
gözlemler.
müştak:
çok isteyen, arzu
eden.
Rahman-ı Rahîm:
dünya ve
ahirette yaratığı varlıklara son-
suz rahmet, şefkat ve merha-
metiyle davranan Allah.
rahmet:
şefkat ve merhamet
etme, acıma, esirgeme.
refakat:
arkadaşlık, beraber-
lik.
Resul-i Ekrem:
çok cömert,
kerîm olan peygamber, Hz.
Muhammed (asm).
saadet-i ebediye:
sonsuz
mutluluk; Cennet hayatı.
sadıku’l-Va’di’l-Kerîm:
va-
adinde ve sözünde mutlaka
duran, cömertlik ve ikram sa-
hibi olan Allah.
saltanat-ı rububiyet:
bütün
varlıkları besleyen, büyüten,
yetiştiren, uyum içinde sevk
ve idare eden Allah’ın saltana-
tı, hâkimiyeti.
suhuf:
sahifeler.
suret:
şekil, biçim.
şahadet:
şahitlik, tanıklık.
şaşaalı:
parlak.
şe’n:
Allah’ın zatına has, zatın-
dan ayrılmayan, zatının gereği
olan mukaddes özellik.
şuunat:
Allah’ın zatına has, za-
tından ayrılmayan, zatının ge-
reği olan mukaddes özellikler.
şümul:
kaplama, içine alma.
tecelli:
görünme, yansıma.
teçhiz ettirmek:
donatmak.
tekzip etmek:
yalanlamak.
ukul-i münevvere:
nurlu, ay-
dınlanmış akıllar.
zîhayat:
hayat sahibi, canlılar.
mÜnaCaT / 3. Şua
| 340 |
s
ekizinci
H
üccet
-
i
i
ManiYe
AsA-yı MûsA