Asâ-yı Mûsa - page 330

bir âlemde, ebedî ihsanatının ebedî hazineleri vardır. Bu-
radaki dağlara bedel, orada yıldızlar o vazifeyi görürler.
Ey Kadir-i Külli Şey!
dağlar ve içindeki mahlûklar senin mülkünde ve se-
nin kuvvet ve kudretinle ve ilim ve hikmetinle musahhar
ve müdahhardırlar. onları bu tarzda tavzif ve teshir eden
Hâlık’ını takdis ve tesbih ederler.
Ey Hâlık-ı Rahman ve ey Rabb-i Rahîm!
resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın talimiyle ve
kur’ân-ı Hakîm’inin dersiyle anladım: nasıl ki sema ve
feza ve arz ve deniz ve dağ, müştemilât ve mahlûklarıy-
la beraber seni tanıyorlar ve tanıttırıyorlar; öyle de, ze-
mindeki bütün ağaç ve nebatat, yaprakları ve çiçekleri ve
meyveleriyle, seni bedahet derecesinde tanıttırıyorlar ve
tanıyorlar.
Ve umum eşcarın ve nebatatın cezbedarâne hareket-i
zikriyede bulunan yapraklarından ve ziynetleriyle sâniinin
isimlerini tavsif ve tarif eden çiçeklerinden ve letafet ve
cilve-i merhametinden tebessüm eden meyvelerinden her
birisi, tesadüfe havalesi hiçbir cihet-i imkânı olmayan ha-
rika sanat içindeki nizam ve nizam içindeki mizan ve
mizan içindeki ziynet ve ziynet içindeki nakışlar ve nakışlar
içindeki güzel ve ayrı ayrı kokular ve kokular içindeki
meyvelerin muhtelif tadlarıyla, nihayetsiz rahîm ve kerîm
bir sâniin vücub-i vücuduna bedahet derecesinde şahadet
ettikleri gibi; heyet-i mecmuasıyla, bütün zemin yüzünde
birlik ve beraberlik, birbirine benzemeklik ve sikke-i
hilkatte müşabehet ve tedbir ve idarede münasebet
.
âlem:
dünya.
aleyhissalâtü vesselâm:
salât ve
selâm onun üzerine olsun.
arz:
yer, yeryüzü.
bedahet:
apaçık olma, açıklık.
bedel:
karşılık, yerine.
cezbedarâne:
kendinden geçmiş
bir şekilde.
cihet-i imkân:
bir şeyin olabilirlik
yönü.
cilve-i merhamet:
şefkat etme,
acıma, bağışlamanın cilvesi, gö-
rüntüsü.
ebedî:
sonsuz, hiç bitmeyen.
eşcar:
ağaçlar.
feza:
uzay, gökyüzü.
Hâlık:
yaratıcı, her şeyi yoktan ya-
ratan Allah.
Hâlık-ı Rahman:
bütün yaratıl-
mışların rızıklarını veren ve ihti-
yaçlarını gideren yaratıcı, Allah.
hareket-i zikriye:
zikir hareketi.
harika:
olağanüstü, hayret ve
hayranlık uyandıran.
havale:
bir işi veya bir şeyi başka
birisine bırakma.
hazine:
define, kıymetli şeylerin
konulduğu yer.
hey’et-i mecmua:
bir şeyin tama-
mı, parçalarına bakılmaksızın bir
bütün olarak görünüşü.
hikmet:
yüksek bilgi; gayeli, fay-
dalı, anlamlı ve yerli yerinde iş gör-
me.
ihsanat:
ihsanlar, iyilikler, bağışlar.
ilim:
biliş, bilgi.
Kadir-i Külli Şey:
her şeye gücü
yeten, sonsuz güç ve kuvvet sahi-
bi Allah.
kerîm:
ikram ve ihsanı bol olan.
kudret:
güç, kuvvet.
Kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve sure-
sinde sayısız hikmet ve faydalar
bulunan Kur’ân.
letafet:
güzellik, hoşluk.
mahlûk:
yaratılmış, yaratık.
mizan:
ölçü, denge.
muhtelif:
çeşitli, farklı.
musahhar:
emre verilmiş, boyun
eğdirilmiş.
müdahhar:
depolanmış, biriktiril-
miş.
mülk:
sahip olunan üzerinde ta-
sarruf hakkı bulunan şey; saltanat,
hâkimiyet.
münasebet:
uyum, uygunluk; ilgi,
ilişki.
müşabehet:
benzeme, benzeyiş.
müştemilât:
içindekiler.
nakış:
işleme, süsleme.
nebatat:
bitki.
nihayetsiz:
sonsuz.
nizam:
düzen.
Rabb-i Rahîm:
besleyen, büyü-
ten, yetiştiren, sevk ve idare
eden, sonsuz merhamet ve
şefkat sahibi olan Allah.
rahîm:
sonsuz şefkat ve mer-
hamet sahibi, çok bağışlayıcı
olan.
Resul-i Ekrem:
çok cömert,
kerîm olan peygamber, Hz.
Muhammed (asm).
sanat:
ustaca ve güzel yapılış.
sâni:
her şeyi sanatla yaratan
Allah.
sikke-i hilkat:
yaratılış mührü,
damgası.
şahadet:
şahitlik, tanıklık.
takdis:
Allah’ı her türlü kusur
ve noksandan uzak tutma, te-
miz ve yüce kabul etme.
talim:
öğretme, eğitme.
tarif:
bir şeyi belli noktalar ve
işaretlerle inceden inceye an-
latıp tanıtmak.
tarz:
şekil, biçim.
tavsif:
bir şeyin vasıflarını ve
özelliklerini anlatma.
tavzif:
vazifelendirme, görev-
lendirme.
tebessüm:
gülümseme.
tedbir:
neticelerini düşünerek
idare etme, çekip çevirme.
tesadüf:
rastlantı.
tesbih:
Allah’ın şanını yücelt-
me, bütün kusur ve noksan sı-
fatlardan uzak tutma.
teshir:
emrine itaat ettirme,
boyun eğdirme.
vazife:
görev, iş.
vücub-i vücut:
varlığı zorunlu,
gerekli ve şart olmak, olma-
ması imkânsız olmak.
zemin:
yer, yeryüzü.
ziynet:
süs.
mÜnaCaT / 3. Şua
| 330 |
s
ekizinci
H
üccet
-
i
i
ManiYe
AsA-yı MûsA
1...,320,321,322,323,324,325,326,327,328,329 331,332,333,334,335,336,337,338,339,340,...570
Powered by FlippingBook