Asâ-yı Mûsa - page 329

aynı tarzda, yanlışsız, gayet mükemmel ve çabuk yapıl-
maları ve bir iş bir işe mâni olmadan, sair neviler ile be-
raber karışık iken karıştırmaksızın icatları, senin rububi-
yetinin haşmetine ve hiçbir şey ona ağır gelmeyen kud-
retinin azametine delâlet eder. öyle de, zeminin yüzün-
deki bütün zîhayat mahlûkların hadsiz hacetlerini, hatta
mütenevvi hastalıklarını, hatta muhtelif zevklerini ve ay-
rı ayrı iştihalarını tatmin edecek bir surette, dağların yüz-
lerini ve içlerini muntazam eşcar ve nebatat ve madeni-
yatla doldurmak ve muhtaçlara teshir etmek cihetiyle,
senin rahmetinin hadsiz genişliğine ve hâkimiyetinin ni-
hayetsiz vüs’atine delâlet; ve toprak tabakatı içinde gizli
ve karanlık ve karışık bulunduğu hâlde, bilerek, görerek,
şaşırmayarak, intizamla, hacetlere göre ihzar edilmele-
riyle, senin her şeye taallûk eden ilminin ihatasına ve
her bir şeyi tanzim eden hikmetinin bütün eşyaya şümu-
lüne ve ilâçların ihzaratı ve madenî maddelerin iddihara-
tıyla, rububiyetinin rahîmâne ve kerîmâne olan tedabiri-
nin mehasinine ve inayetinin ihtiyatlı letaifine pek zahir
bir surette işaret ve delâlet ederler.
Hem, bu dünya hanında misafir yolcular için, koca
dağları levazımatlarına ve istikbaldeki ihtiyaçlarına mun-
tazam ihtiyat deposu ve cihazat ambarı ve hayata lüzu-
mu olan çok definelerin mükemmel mahzeni olmak ci-
hetinde işaret, belki delâlet, belki şahadet eder ki, bu ka-
dar kerîm ve misafirperver ve bu kadar hakîm ve şefkat-
perver ve bu kadar kadir ve rububiyetperver bir sâniin,
elbette ve her hâlde, çok sevdiği o misafirleri için, ebedî
AsA-yı MûsA
s
ekizinci
H
üccet
-
i
i
ManiYe
| 329 |
3. Şua / mÜnaCaT
sonsuz kudret sahibi.
kerîm:
ikram ve ihsanı bol olan.
kerîmâne:
cömertçe, bol ihsan ile.
kudret:
güç, kuvvet.
letaif:
güzellikler, incelikler.
levazımat:
lâzım olan şeyler.
madenî:
madenle ilgili.
madeniyat:
madenler.
mahlûk:
yaratık, yaratılmış,.
mahzen:
içinde eşya saklanacak
yer altı deposu.
mâni:
engel.
mehasin:
güzellikler, iyilikler.
misafirperver:
misafir ağırlamayı
seven.
muhtaç:
ihtiyaç duyan.
muhtelif:
farklı, birbirine uyma-
yan.
muntazam:
düzenli, düzene gir-
miş, tertipli.
mükemmel:
kusursuz, eksiksiz.
mütenevvi:
türlü türlü, çeşitli,
farklı.
nebatat:
bitkiler.
nev:
tür, cins.
nihayetsiz:
sonsuz.
rahîmâne:
şefkat ve merhametle,
acıyarak, esirgeyerek.
rahmet:
şefkat ve merhamet et-
me, acıma, esirgeme.
rububiyet:
Cenab-ı Hakkın her za-
man, her yerde ve her varlığa
muhtaç olduğu şeyleri vermesi,
onları yetiştirmesi, uyum içinde
sevk ve idare etmesi.
rububiyetperver:
beslemeyi, ye-
tiştirmeyi, büyütmeyi, sevk ve
idare etmeyi seven.
sair:
başka, diğer, öteki.
sâni:
her şeyi sanatla yaratan Al-
lah.
suret:
şekil, biçim.
şahadet:
şahitlik, tanıklık.
şefkatperver:
şefkat etmeyi se-
ven.
şümul:
kaplama, kuşatma.
taallûk etmek:
alâkalı, ilgili olmak.
tabakat:
tabakalar, katmanlar.
tanzim etmek:
düzene koymak,
düzenlemek, sıralamak.
tarz:
şekil, biçim, yol.
tatmin etmek:
doyurmak, ihtiya-
cını karşılamak.
tedabir:
neticelerini düşünerek
idare etmeler, iş görmeler.
teshir etmek:
itaat ettirmek, bo-
yun eğdirmek.
vüs’at:
genişlik.
zahir:
görünür, apaçık.
zemin:
yer, yeryüzü.
zîhayat:
hayat sahibi, canlı.
ambar:
depo.
azamet:
büyüklük.
cihazat:
cihazlar, donanımlar;
ihtiyaç duyulan maddeler.
cihet:
yön.
define:
hazine.
delâlet etmek:
delil olmak,
göstermek.
delâlet:
delil olma, yol göster-
me.
eşcar:
ağaçlar.
gayet:
son derece, çok.
hacet:
ihtiyaç.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakîm:
her şeyi bir maksatla,
uygun, anlamlı, faydalı yara-
tan, yüksek bilgi sahibi.
hâkimiyet:
hükmediş, kontrol
ve emir altında bulundurma,
itaat ettirme.
haşmet:
heybet, büyüklük.
hikmet:
yüksek bilgi; gayeli,
faydalı, anlamlı ve yerli yerin-
de iş görme.
icat:
vücuda getirmek, yoktan
yaratmak.
iddiharat:
depolanmalar, bi-
riktirilmeler.
ihata:
kuşatma, sarma.
ihtiyat:
her hangi bir konuda
ileriyi düşünerek ölçülü dav-
ranma.
ihzar etmek:
hazırlamak.
ihzarat:
hazırlanmalar.
ilim:
biliş, bilgi.
inayet:
yardım.
intizam:
düzen, tertip.
istikbal:
gelecek zaman.
işaret:
gösterme, bildirme.
iştiha:
istek, arzu, açlık, yeme-
ğe karşı duyulan istek.
kadîr:
her şeye gücü yeten
1...,319,320,321,322,323,324,325,326,327,328 330,331,332,333,334,335,336,337,338,339,...570
Powered by FlippingBook