Hem meselâ,
(1)
p
ón
?o
©r
dG p
‘
p
äÉn
KÉs
Øs
ædG
cümlesi (şeddeler sa-
yılmaz) bin üç yüz yirmi sekiz (1328); eğer şeddedeki
lâm
sayılsa, bin üç yüz elli sekiz (1358) adediyle, bu
umumî harpleri yapan ecnebi gaddarların hırs ve haset
ile bizdeki hürriyet inkılâbının kur’ân lehindeki neticele-
rini bozmak fikriyle, tebeddül-i saltanat ve Balkan ve İtal-
yan Harpleri ve Birinci Harb-i Umumînin patlamasıyla
maddî ve manevî şerlerini siyasî diplomatların radyo di-
liyle herkesin kafalarına sihirbaz ve zehirli üflemeleriyle
ve mukadderat-ı beşerin düğme ve ukdelerine gizli plân-
larını telkin etmeleriyle bin senelik medeniyet terakkiya-
tını vahşiyâne mahveden şerlerin vücuda gelmeye hazır-
lanmaları tarihine tevafuk ederek,
p
ón
?o
©r
dG p
‘
p
äÉn
KÉs
Øs
ædG
’nin
tam manasına tetabuk eder.
Hem meselâ,
(2)
n
ó°n
ùn
M Gn
Pp
G m
óp
°SÉn
M u
ôn
°T r
øp
en
h
cümlesi (şed-
de ve tenvin sayılmaz) yine bin üç yüz kırk yedi (1347)
edip, aynı tarihte, ecnebi muahedelerin icbarıyla bu va-
tanda ehemmiyetli sarsıntılar ve felsefenin tahakkümüy-
le bu dindar millette ehemmiyetli tahavvüller vücuda gel-
mesine ve aynı tarihte, devletlerde İkinci Harb-i Umumî-
yi ihzar eden dehşetli hasetler ve rekabetlerin çarpışma-
ları tarihine bu mana-i işarî ile tam tamına tevafuku ve
manen tetabuku, elbette bu kudsî surenin bir lem’a-i
i’caz-ı gaybîsidir.
• • •
AsA-yı MûsA
M
eYve
R
isalesi
| 137 |
on BirinCi mesele
inkılâp:
bir halden başka bir hale
geçme, değişme, dönüşme.
kudsî:
mukaddes, yüce.
Kur’ân:
Allah tarafından vahiy yo-
luyla Hz. Muhammed’e indirilmiş,
semavî kitapların sonuncusu.
leh:
hakkında, onun için, onun ta-
rafına, ondan yana.
lem’a-i i’câz-ı gaybî:
mucize dere-
cesinde gaybî parıltı.
maddî:
madde ile alakalı, cismanî.
mahv:
yok etme, ortadan kaldır-
ma, batma.
mana-yı işarî:
yazı ve işaretlerle
ifade edilen mana.
manen:
mana bakımından.
manevî:
manaya ait.
medeniyet:
bir topluluğun hayat
tarzı, bilgi seviyesi, sanat gücü,
maddî ve manevî varlığı ile ilgili
vasıfların tamamı.
meselâ:
örneğin.
muahede:
iki veya daha çok dev-
let arasında akdedilen anlaşma.
mukadderât-ı beşer:
insanların
başına gelen ve gelecek olan hâdi-
seler.
plân:
bir şeyi gerçekleştirmek için
yapılan düzenleme.
rekabet:
rakip olma hâli, birbirini
çekememe.
sihirbaz:
büyü yapan, büyücü, si-
hirbaz.
siyasî:
politik.
sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldığı
114 bölümden her biri.
şedde:
Arabca ve Farsçada harfin
üzerine konulan ve o harfi iki defa
okutan işaret.
şer:
kötülük.
tahakküm:
zorbalık etme, zorla
hükmetme, hükmü altına alma.
tahavvül:
değişme, dönüşme,
başkalaşma.
tebeddül-i saltanat:
saltanatın
değişmesi, hakimiyetin değişmesi.
telkin:
fikir aşılama, zihinde yer
ettirme.
tenvin:
Arabca bir kelimenin so-
nunu nun gibi okutmak üzere ko-
nulan işaret.
terakkiyat:
ilerlemeler, gelişme-
ler.
tetabuk:
birbirine uygun gelme.
tevafuk:
uyma, birbirine denk gel-
me.
ukde:
düğüm, bağ.
umumî:
herkese ait, genel.
vahşiyâne:
vahşîcesine, vahşîce.
vücut:
var olma, varlık
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
dindar:
dinî kaidelere hakkıyla
riayet eden, dininin emirlerini
yerine getiren.
diplomat:
siyasette becerikli
olan, siyasetçi, siyasî.
ecnebi:
yabancı, başka millet-
ten olan.
ehemmiyetli:
önemli.
felsefe:
madde ve hayatı baş-
langıç ve gaye bakımından in-
celeyen ilim.
gaddar:
zulüm, haksızlık, mer-
hametsizlik eden.
Harb-i Umumî:
genel harp;
1914-1918 yılları arasında olan
Birinci Dünya Savaşı.
harp:
savaş, devletler arasın-
da meydana gelen kanlı ve si-
lahlı kavga.
haset:
kıskançlık, kıskanma,
çekemezlik.
hırs:
açgözlülük, kanaatsizlik.
hürriyet:
1908 de II. Meşruti-
yetin ilânı ile birlikte gerçekle-
şen yeni sistemin halk arasın-
daki adı.
icbar:
zorlama, zorla ve isteği
dışında bir iş yaptırma.
ihzar:
hazır etme, hazırlama.
1.
Düğümlere üfleyen büyücüler. (Felâk Suresi: 4.)
2.
Haset ettiğinde hasetçinin şerrinden. (Felâk Suresi: 5.)