fırtınalı maddî ve manevî şerlerine ve inkılâplarına ve
mübarezelerine aynı tarih ile parmak basmak ve manen
“Bunlardan çekininiz!” emretmek, elbette kur’ân’ın i’ca-
zına yakışır bir irşad-ı gaybîdir.
Meselâ, başta
(1)
p
?n
?n
Ør
dG u
Ün
ôp
H o
Pƒo
Yn
G r
?o
b
cümlesi, bin üç yüz
elli iki veya dört (1352-1354) tarihine, hesab-ı ebcedî ve
cifriyle tevafuk edip, nev-i beşerde en geniş, hırs ve ha-
setle ve Birinci Harbin sebebiyle vukua gelmeye hazırla-
nan İkinci Harb-i Umumîye işaret eder ve ümmet-i Mu-
hammediyeye (
AsM
) manen der: “Bu harbe girmeyiniz ve
rabbinize iltica ediniz.” Ve bir mana-i remziyle,
kur’ân’ın hizmetkârlarından olan risale-i nur Şakirtleri-
ne hususî bir iltifat ile, onların eskişehir hapsinden, deh-
şetli bir şerden, aynı tarihiyle, kurtulmalarına ve hakla-
rındaki imha plânının akim bırakılmasına remzen haber
verir. Manen, “İstiaze ediniz!” emreder gibi bir remiz
verir.
Hem meselâ,
(2)
n
?n
?`n
N Én
e u
ôn
°T r
øp
e
cümlesi (şedde sayıl-
maz) bin üç yüz altmış bir (1361) ederek, bu emsalsiz
harbin merhametsiz ve zalimâne tahribatına rumî ve
Hicrî tarihiyle parmak bastığı gibi, aynı zamanda bütün
kuvvetleriyle kur’ân’ın hizmetine çalışan nur Şakirtleri-
nin geniş bir imha plânından ve elim ve dehşetli bir be-
lâdan ve denizli hapsinden kurtulmalarına tevafukla, bir
mana-i remzî ile onlara da bakar. “Halkın şerrinden ken-
dinizi koruyunuz!” gizli bir ima ile der.
akim:
neticesiz, sonu yok.
belâ:
musibet, sıkıntı.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
elîm:
şiddetli, çok dert ve keder
veren.
emsal:
örnekler, benzerler.
Harb-i Umumî:
genel harp, 1914-
1918 yılları arasında cereyan eden
Birinci Dünya Savaşı.
harp:
savaş, cenk, devletler arasın-
da meydana gelen kanlı ve silahlı
kavga.
haset:
kıskançlık, kıskanma.
hesab-ı cifrî:
cifir hesabı.
hesab-ı ebcedî:
harflere verilen
sayı değerleriyle ibarelerden geç-
mişe ve geleceğe ait işaretler çı-
karmak, tarih düşürmek.
Hicrî:
tarih başlangıcı olarak Hz.
Muhammed’in hicretini esas alan
takvim.
hırs:
açgözlülük, kanaatsizlik.
hizmetkâr:
hizmet yapan kimse,
hizmetçi.
hususî:
özel.
i’caz:
mucizelik, insanların benze-
rini yapmaktan âciz kaldıkları şeyi
yapmak.
iltica:
sığınma, güvenme, dayan-
ma.
iltifat:
güler yüzle muamele, nazik
davranma, gönlü hoş etme, tevec-
cüh etme, iyilik etme.
ima:
dolaylı, üstü kapalı ifade et-
me.
imha:
ortadan kaldırma, mahvet-
me.
inkılâp:
bir halden başka bir hale
geçme, değişme, dönüşme.
irşad-ı gaybî:
gaybî olarak doğru
yolu gösterme, gafletten uyandı-
rıp hidayet yolunu gösterme.
İstiaze:
eûzübillâhimineşşeytânir-
racîm veya neüzübillâh (kovul-
muş, lânetlenmiş şeytandan Al-
lah’a sığınırım) diyerek Allah’ın ko-
rumasına ve yardımına sığınma.
Kur’ân:
Allah tarafından vahiy yo-
luyla Hz. Muhammed’e indirilmiş,
semavî kitapların sonuncusu.
kuvvet:
güç, kudret.
maddî:
madde ile alakalı, cismanî.
mana-yı remiz:
işaret edilen ma-
na, dikkate sunulan anlam.
manen:
mana bakımından, mana-
ca.
manevî:
manaya ait.
merhamet:
acımak, şefkat göster-
mek, korumak, esirgemek.
mübareze:
çatışma, kavga.
nev’i beşer:
insanoğlu, insanlar.
plân:
bir şeyi gerçekleştirmek için
yapılan düzenleme.
Rab:
besleyen, yetiştiren, verdiği
nimetlerle mahlûkatı ıslah ve ter-
biye eden Allah.
Rahim:
sonsuz merhamet sa-
hibi olan Allah.
Rahman:
sonsuz merhamet
sahibi ve şefkatle bütün var-
lıkları rızıklandıran Allah.
remiz:
işaret, işaretle anlatma,
isteğini işaretle ifade etme.
remzen:
remiz ile, işaret ede-
rek, işaretle.
Rumî:
Osmanlı devletinde
malî işlerde kullanılan güneş
takvimi.
sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldı-
ğı 114 bölümden her biri.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şedde:
Arabca ve Farsçada bir
harfin üzerine konulan ve o
harfi iki defa okutan işaret.
şer:
kötülük.
tahribat:
tahripler, yıkıp boz-
malar.
tevafuk:
uyma, uygunluk, bir-
birine denk gelme.
ümmet-i Muhammediye:
Hz.
Muhammed’e (asm) bağlı olan
ve yolundan gidenler.
vuku:
olma, meydana gelme.
zâlîmâne:
zalimce, zulmeder-
cesine
on BirinCi mesele
| 136 |
M
eYve
R
isalesi
AsA-yı MûsA
1.
De ki: Sığınırım sabahın Rabbine. (Felâk Suresi: 1.)
2.
Yarattığı şeylerin şerrinden. (Felâk Suresi: 2.)