Evet, niyet öyle bir hâsiyete mâliktir ki, âdetleri, hareketleri ibadete çeviren pek acib bir iksir ve bir mâyedir.
Nükte
Mukaddimede zikredilen dört kelimeden, niyet hakkındadır.
Arkadaş!
Bu niyet meselesi benim kırk senelik ömrümün bir mahsulüdür.
Evet, niyet öyle bir hâsiyete mâliktir ki, âdetleri, hareketleri ibadete çeviren pek acib bir iksir ve bir mâyedir.
Ve keza, niyet ölü ve meyyit olan hâletleri ihya eden ve canlı, hayatlı ibadetlere çeviren bir ruhtur.
Ve keza, niyette öyle bir hâsiyet vardır ki, seyyiatı hasenâta ve hasenâtı seyyiata tahvil eder.
Demek, niyet bir ruhtur. O ruhun ruhu da ihlâstır. Öyle ise necat ve halâs ancak ihlâs iledir. İşte bu hâsiyete binaendir ki, az bir zamanda çok ameller husule gelir. Buna binaendir ki, az bir ömürde, Cennet bütün lezaiz ve mehasiniyle kazanılır. Ve niyet ile, insan daimî bir şâkir olur, şükür sevabını kazanır.
Ve keza, dünyadaki lezzet ve nimetlere iki cihetle bakılır:
• Bir cihette, o nimetlerin bir mün’im tarafından verildiği düşünülür; ve nazar, o lezzetten in’am edene döner, onu düşünür. Mün’imi düşünmek lezzeti, nimeti düşünmekten daha lezizdir.
• İkinci cihet, nimeti görür görmez nazarını ona hasrederek, o nimeti ganimet telâkki ederek, minnetsiz yer. Halbuki birinci cihette lezzet, zeval ile zâil olsa bile, ruhu bâkîdir. Çünkü Mün’imi düşünür. “Mün’im ise merhametlidir, daima bu nimetleri bana verir” diye ümitvar olur. İkinci cihette, nimetin zevali ölüm değildir ki, ruhu kalsın; ruhu da söner, ancak dumanı kalır. Musibetlerin ise zevalinden sonra dumanları söner, nurları kalır. Lezzetlerin zevalinden sonra kalan, dumanları, günahlarıdır.
Arkadaş!
Dünya ve ahiretteki lezzet ve nimetlere iman ile bakılırsa, bunlarda bir hareket-i devriye görülür ki, emsaller birbirini takip eder, biri gider, yerine onun misli gelir. Bu sayede o nimetlerin mahiyeti sönmez, ancak teşahhusat-ı cüz’iyede firak ve iftirakları vardır. Bunun içindir ki lezaiz-i imaniye, firak ve iftirak ile müteessir ve mükedder olmuyor. Fakat ikinci cihette, her bir lezzetin zevali var; ve o zeval, haddizatında elem olduğu gibi, düşünmesi de elemdir. Çünkü bu ikinci cihette hareket devriye değildir, müstakimdir. Lezzet, ebedî bir ölüm ile mahkûm olur.
Mesnevî-i Nuriye, Katre, s. 83
Lûgatçe:
firak: ayrılık, hicran.
halâs: kurtulma, kurtuluş, selâmete erme.
hareket-i devriye: dönerek, daire şeklinde hareket etme, yörünge.
hasenât: güzellikler, iyilikler.
hâsiyet: bir şeye has özellik, nitelik.
iftirak: ayrılma, dağılma.
ihya: canlandırma, diriltme, hayat verme.
lezaiz-i imaniye: imandan gelen lezzetler, zevkler.
mâlik: sahip.
mâye: maya, öz.
mehasin: güzellikler, iyilikler.
meyyit: ölmüş, ölü.
mukaddime: önsöz, başlangıç.
Mün’im: nimet veren, ikram eden, Allah.
necat: kurtuluş, kurtulma, halâs, selâmet.
seyyiat: seyyieler, fenalıklar, kötülükler.
tahvil: bir halden başka bir hale dönüştürme.
teşahhusat-ı cüz’iye: cüz’î bir cisimlenme, az bir parça görüntü, belirme.
zâil: sona eren, yok olan.
zeval: zâil olma, sona erme, yok olma.