"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Her şeyde vahdaniyetin çok delilleri var

Risale-i Nur'dan
25 Ağustos 2024, Pazar
(Dünden devam)

Hem nasıl ki, bulutsuz gündüz ortasında, güneşin deniz yüzünde bütün kabarcıklar üstünde ve karada bütün parlak şeylerde ve karın bütün parçalarında cilvesi göründüğü ve aksi müşahede edildiği hâlde, güneşi inkâr etmek, ne derece acib bir divanelik hezeyanıdır. Çünkü o vakit bir tek güneşi inkâr ve kabul etmemekle, katarat sayısınca, kabarcıklar miktarınca, parçalar adedince hakikî ve bil-asâle güneşçikleri kabul etmek lâzım geliyor. Her zerrecikte –ki, ancak bir zerre sıkışabildiği hâlde– koca bir güneşin hakikatini, içinde kabul etmek lâzım geldiği gibi; aynen öyle de, şu sıravârî içinde her zaman hikmetle değişen ve düzgünlük içinde her vakit tazelenen şu muntazam kâinatı görüp, Hâlık-ı Zülcelâl’i evsaf-ı kemâliyle tasdik etmemek, ondan daha berbat bir dalâlet divaneliğidir, bir mecnunluk hezeyanıdır. Zira her şeyde, hatta her bir zerrede bir ulûhiyet-i mutlaka kabul etmek lâzımdır.

Çünkü meselâ havanın her bir zerresi, her bir çiçek ile her bir meyveye, her bir yaprağa girer ve işleyebilir. İşte şu zerre, eğer memur olmazsa, bütün girebildiği ve işlediği masnuların tarz-ı teşkilâtını ve suretlerini ve hey’etlerini bilmek lâzımdır; tâ içinde işleyebilsin. Demek, muhit bir ilim ve kudrete mâlik olmalı ki, böyle yapsın.

Meselâ, toprakta, her bir zerresi, kabildir ki, muhtelif bütün tohumlar ve çekirdeklere medar ve menşe olsun. Eğer memur olmazsa, lâzım geliyor ki, otlar ve ağaçlar adedince manevî cihazat ve makineleri tazammun etsin veyahut onların bütün tarz-ı teşkilâtını bilir, yapar, bütün onlara giydirilen suretleri tanır, dikebilir bir sanat ve kudret vermek lâzım gelir.

Daha sair mevcudatı da kıyas et; tâ anlayacaksın ki, her şeyde aşikâre vahdaniyetin çok delilleri var.

Evet, bir şeyden her şeyi yapmak ve her şeyi bir tek şey yapmak, her şeyin Hâlık’ına has bir iştir. ["Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp, Onu tesbih etmesin." (İsra Suresi: 44)] ferman-ı zîşanına dikkat et. Demek, Vahid-i Ehad’i kabul etmemekle, mevcudat adedince ilâhları kabul etmek lâzım gelir.

Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-2023, s. 79

LÛ­GAT­ÇE:

bil-asâle: kendisinin aynısı.

Hâlık-ı Zülcelâl: sonsuz büyüklük sahibi yaratıcı, Allah.

sıravârî: sıra gibi.

ulûhiyet-i mutlaka: hiçbir kayda ve şarta bağlı olmaksızın ilâh olma.

vahdaniyet: Allah’ın birliği ve varlığı.

Vahid-i Ehad: bir olan ve birliği her bir şeyde 

tecellî eden Allah.

Okunma Sayısı: 1124
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Cenk Çalık

    25.8.2024 11:18:57

    "Evet, bir şeyden her şeyi yapmak ve her şeyi bir tek şey yapmak, her şeyin Hâlık’ına has bir iştir. ["Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp, Onu tesbih etmesin." (İsra Suresi: 44)] ferman-ı zîşanına dikkat et. Demek, Vahid-i Ehad’i kabul etmemekle, mevcudat adedince ilâhları kabul etmek lâzım gelir." İşte muhteşem veciz bir özet.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı