"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Adalet mülkün temelidir”

Raşit Örenel
13 Eylül 2024, Cuma
Başlıktaki hakikat-efşan ifade sanıldığının aksine malum şahsa değil, Yeni Asya okurlarının çok iyi bildiği gibi Hz. Ömer’e (ra) aittir. Buradaki mülk ise tapu dairesinde devredilecek cinsten değildir.

Mülk; yani beden, devlet ya da daha geniş dairede dünya ve giderek genişleyen dairede kâinatın temelidir. Başka bir deyişle, adalet düzenin, nizamın sağlıklı bir işleyin temelidir ki olmadığında düzen zir ü zeber olur, ya da olmasından korkulur.

Dünya mahiyeti itibariyle kâinattaki adaletin, insan (hassaten mü’min fakat, velev “dinsiz bir Müslüman” olsun) kalbi ise mahiyeti icabı dünyadaki adaletin merkezidir. Yani kâinatı ayakta tutan şey mü’min gönüllerdeki Kur’ânî adalet duygusu, özlemi, arayışıdır. Kâinatın helâkı olan kıyametin kopmasının, Kur’ân nurunun dünyayı terk etmesiyle olacağını biliyoruz. Bunun anlamının ise Kur’ân nurunun su-i istimal ile insanların kalbinden tamamen kaybolması olduğu da açıktır. İbadetsizlik ve imansızlık bu dünyada ancak ikaza, cezaya ise rûz-i mahşerde sebep olacağına göre, Hz. Ömer’in sözüyle birlikte düşünürsek, kıyametin sebebi olan Kur’ân nurunun terkini, Kur’ânî adaletin yeryüzünden tamamen kaybolması olarak düşünebiliriz. Böylelikle kâinat, mülkünün temelini kaybederek zîr ü zeber olacaktır.

Bu itibarla, Kur’ân’ın dört azam meselesinden biri olarak sahip çıktığımız adaletin, şahsımızı, Yeni Asya’yı, Nurculuğu, ehl-i imanı, hatta tüm insanlığı ve dünyayı aşarak kâinatı ihata eden ve kâinata esas olan bir mahiyeti var. Bundan mütevellit, adalet-i mahza her zaman mümkün olmasa da, her zaman talep etmek, çıtayı oraya koymak; tüm insanların, hassaten ehl-i imanın, hassaten Nur talebelerinin ve daha da hususî olarak, bu konuda benzersiz bir dirayeti, istikameti, müktesebatı ve hassasiyetiyle Hz. Hasan’ın (ra) altı aylık hilafetini takip azmi olan Yeni Asya’nın, kıyameti tehir için de bir vazifesidir.

Şimdi ise bir topluluk hayal edelim, seksen kişi kadar olsunlar ve az sonra içine girip, Kur’ân terennüm eden sakinin kanıyla, önündeki Mushaf’ı ıslatacakları bir evin etrafını sarmış olsunlar. Kur’ân terennüm eden o zat ise öyle biri olsun ki, Efendimizin (asm) iki kızıyla şerefyab olduğu için lakabı “Zinnûreyn” olsun, o zat ki hayasından yüzüne bakamadığı hanımının yüzündeki beni yıllarca farkedememiş, meleklerin dahi kendinden haya ettiği birisi olsun.

Bildiğiniz gibi o zat Hz. Osman (ra) ve onu şehit edenler ise evini saranlardan sadece birkaçı, böyle olması ise geriye kalanların onu öldürmeyeceğinden değil, öldürmeye fırsat kalmamasındandır. Yani o güruh, Hz. Osman’ı katleden birkaç kişiyle, fırsat bulsa gözünü kırpmadan Hz. Osman’ı katledecek potansiyele sahip olan ama katl fırsatı bulamadığı için dahi olsa katl fiilini işlemeyen yetmiş küsur kişiden oluşuyor.

Şimdi ise bir ilim, iman ve adalet abidesi hayal edelim: “İlim Şehrinin (asm) kapısı”, Efendimizin (asm) damadı olması hasebiyle Hz. Osman’ın (ra) bacanağı, ilk üç râşid halifenin şeyhülislamı, dördüncü ve mevcut râşid halife olsun ve yukarıda elverdiğince mahiyetini taharrî etmeye çalıştığımız Allah’ın adaletinin hakikatini, tam o dönemde ve sonrasında yaşayan herkesten daha iyi idrak ettiği için, sadece katl fırsatı bulamadığından Hz. Osman’ı şehid edemeyen, o yetmiş küsur süflî ruha “velâ teziru vâziratun vizra uhrâ” ayetinin emriyle kısas uygulamaya karşı çıktığından İslâm mabeyninde bir iç savaşı göze almış olsun.

Evet, bildiğiniz gibi o zât Hz. Ali (ra). Hz. Ali’nin 1400 yıllık, bedeli ödenmiş, sarsılmaz bir adalet numunesi ortaya koymasının sebebini, bu konudaki hassasiyetini o süflî insanlara kalbî bir yakınlık duymasında aramak hiç mümkün mü? Bilakis o, kendine, İslâm’a ve mü’mine en elyak bir adaletin tahakkuku için bu dahili muharebeyi göze aldı ve bize cerh edilemez bir miras bıraktı: “adalet-i mahza.”

Şimdi de, fırsat bulsa Hz. Osman’ı katledecek o sefillerden, daha esfel süfela bulup, onun katline kasıttan daha büyük bir suç tesbit edip, kalplerini yarıp bakarak kesin niyetlerini anlayalım, daha sonra da Hz. Ali’den daha nuranî ve âlî evsaf ile mevsuf (haşa!) bir fetva emini bulup, Hz. Ali’nin o süfelaya dahi tatbik etmeyi kendi imanına sığıştırıp, yakıştıramadığı muameleyi, biz o farazî insanlara tatbik edelim.

Hakikî bir hukuka göre suç işlediği âdil mahkemelerce sabit görülen kişiler bahsimizden hariçtir fakat; Hz. Osman’ın katliyle asla mukayese dahi edilemeyecek mahiyetteki bir suça, suçluya ve suç niyetine yakınlıkları; Hz. Osman’ı katleden güruh içinde olup ta katl fırsatı bulamayan insanlardan fersahlarca uzak olan, on binlerce suç islememiş cemaat mensubu ve KHK’lı ne yaptı da, Hz. Osman’a kasteden süfelaya tatbik edilen hukuktan dahi mahrum ediliyor ve bize ne oluyor ki, Hz. Ali’nin çok daha süflî insanlar için dahi istediği ve uğruna bir iç savaşı göze aldığı hukukî vasatın, suç işlememiş, üstelik din kardeşliği cihetiyle kalbî bir bağımız olan masum insanlardan esirgenmesine “bize şöyle derler, böyle derler” evhamıyla, müspet hareket dairesinde dahi ses çıkarmayalım.

Suç işlemeyen masumların, Hz. Osman’ın katline teşebbüs edenlerden daha fena bir muameleye lâyık olduğuna fetva verebilecek, Hz. Ali’ye rüçhaniyeti olan (haşa!) bir müftü varsa işaret buyursun. Yoksa çıtamız ve hedefimiz, her zaman mümkün olmasa da adalet-i mahzadır. Eğer biz Nur Talebeleri olarak, adalet-i mahza yerine adalet-i izafiyeyi prensip kabul edersek, mümkün olan en çok adaleti değil, daima mümkün olandan daha az bir adaleti elde ederiz.

Okunma Sayısı: 927
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Musa

    13.9.2024 20:20:18

    Allah razı olsun çok güzel ifade etmişsiniz hocam

  • A. Yılmaz

    13.9.2024 19:38:01

    Kader cihetinden de bakmak lazım. Darbe girişiminden kat be kat şedid zulümleri var gülencilerin. Mesela bunlardan en büyüğü "sadeleştirme" cinayetidir. Ne yaptınız ki kadere böyle bir fetva verdirdiniz?

  • Süleyman Kösmene

    13.9.2024 14:03:45

    Tebrikler Raşit kardeş. Devamını bekleriz

  • Mehmet

    13.9.2024 13:07:50

    Elinize sağlık.

  • Pelin Kurukahveci

    13.9.2024 12:05:14

    Tamam Khk lıları savunuyoruz. Kimse suçsuz yere ceza çekmesin. Ama auçu olan da cezasını çeksin. Çalınan sorular yüzünden atanamayan, istediği bölümü kazanamayanların hakkı ne olacak peki? Onların hakkı hak değil mi? Soru çalarak devleti ele geçirmek suç değil mi? Cemaat asıl suçlu olanları devlet ile paylaşabilir. Kimin çalınan sorularla devlete girdiğini paylaşabilir. Böylece gerçek suçlular cezasını çeker. Cemaat bunu neden yapmıyor peki? Adalet-i mahzanın uygulanmasını istiyorsak cemaat de devlete yardım etmeli. Bu yazıda yazılanlar teoride kalmaması için böyle olması lazım. Tek taraflı çözülecek bir şey değil.

  • Mehmet Fırat

    13.9.2024 09:39:51

    Güzel ve hakkaniyetli yazınız için tebrik ederim. - ''Bir kavme olan olan kininiz sizi adaletsizliğe sevk etmesin..'' ayetinin manasına uygun bir yazı. - Veda hutbesindeki; Suçlu kendi suçundan başkası ile suçlanamaz. Baba, oğlunun suçu üzerine, oğlu da babasının suçu üzerine suçlanamaz...” emrini hatırlatan bir yazı - ‘’Mâsumları himaye için, cânilerin cinayetlerini kendilerine münhasır bırakmak lâzımdır’’ diyen Üstadın beklediği adalet, - Merhametsiz siyasetin bir düsturu olan, “Hükûmetin selâmeti ve âsâyişin devamı için eşhas feda edilir.” yanlışını gösteren bir yazı - Bediüzzaman'ın; ‘’adalet-i mahzâ kabil-i tatbik ise, adalet-i izafiyeye gidilmez. Gidilse zulümdür.’’ ifadesinde yerini bulan zulmün tarafı olmama hassasiyetidir. - İnsanların veya toplulukların hukukunu savunmak ile fikirlerini savunmak arasındaki farkın fark edilmesi temennisi ile tekrar tebrik ediyorum.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı