Adalet-i mahza ile adalet-i izafiyenin izahı şudur ki: “Kim bir cana kıymamış veya yeryüzünde fesad çıkarmamış birisini öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibidir.” [Mâide Suresi: 32]
Ayetin mana-i işarîsiyle, bir masumun hakkı, bütün halk için dahi iptal edilmez. Bir ferd dahi, umumun selâmeti için feda edilmez. Cenab-ı Hakkın nazar-ı merhametinde, hak haktır; küçüğüne büyüğüne bakılmaz. Küçük, büyük için iptal edilmez. Bir cemaatin selâmeti için, bir ferdin, rızası bulunmadan, hayatı ve hakkı feda edilmez. Hamiyet namına, rızasıyla olsa, o başka meseledir.
Adalet-i izafiye ise, küllün selâmeti için, cüz’ü feda eder; cemaat için, ferdin hakkını nazara almaz. “Ehven-i şer” diye, bir nevi adalet-i izafiyeyi yapmaya çalışır. Fakat adalet-i mahza kàbil-i tatbik ise, adalet-i izafiyeye gidilmez; gidilse, zulümdür.
Mektubat, s. 67
***
“Hakikat Çekirdekleri”nden:
64. Adalet-i mahza-i Kur’âniye bir masumun hayatını ve kanını, hatta umum beşer için de olsa heder etmez. İkisi nazar-ı kudrette bir olduğu gibi nazar-ı adalette de birdir. Hodgâmlık ile öyle insan olur ki ihtirasına mâni her şeyi, hatta elinden gelirse dünyayı harap ve nev-i beşeri mahvetmek ister.
Mektubat, s. 557
***
Siyaset-i beşeriyenin en esaslı bir kanun-u esasîsi olan, “Selâmet-i millet için ferdler feda edilir. Cemaatin selâmeti için eşhas kurban edilir. Vatan için her şey feda edilir” diye, bütün nev-i beşerdeki şimdiye kadar dehşetli cinayetler bu kanunun sû-i istimalinden neş’et ettiğini kat’iyen bildim. Bu kanun-u esasî-yi beşeriye, bir hadd-i muayyenesi olmadığı için çok sû-i istimale yol açmış. İki Harb-i Umûmî, bu gaddar kanun-u esasînin sû-i istimalinden çıkıp bin sene beşerin terakkiyâtını zîr ü zeber ettiği gibi, on cani yüzünden doksan masumun mahvına fetva verdi. Bir menfaat-i umûmî perdesi altında şahsî garazlar, bir cani yüzünden bir kasabayı harap etti. Risale-i Nur bu hakikati bazı mecmua ve müdafaatta ispat ettiği için onlara havale ediyorum.
İşte, beşeriyet siyasetlerinin bu gaddar kanun-u esasîsine karşı, Arş-ı A’zam’dan gelen Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan’daki bu gelen kanun-u esasîyi buldum. O kanunu da şu ayet ifade ediyor:
“Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez. (En’am Suresi: 164; İsra Suresi: 15; Fâtır Suresi: 18; Zümer Suresi: 7.)”
“Kim bir cana kıymamış veya yeryüzünde fesat çıkarmamış birisini öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibidir.” (Maide Suresi: 32.)
Yani bu iki ayet, bu esası ders veriyor ki: “Bir adamın cinayetiyle başkalar mesul olmaz. Hem bir masum, rızası olmadan, bütün insana da feda edilmez. Kendi ihtiyârıyla, kendi rızasıyla kendini feda etse, o fedakârlık bir şehadettir ki, o başka meseledir” diye, hakikî adalet-i beşeriyeyi tesis ediyor. Bunun tafsilâtını da Risale-i Nur’a havale ediyorum.
Emirdağ Lahikası,
294. mektup, s. 430
LÛGATÇE:
adalet-i izafiye: izafî adalet, toplumun selâmeti için ferdin cüz’î hukukunun feda edilmesini öngörebilen adalet anlayışı.
adalet-i mahza: tam adalet, toplumun selâmeti için ferdin cüz’î hukukunun feda edilemeyeceğini esas alan adalet anlayışı.
cüz’: parça.
ehven-i şer: iki şerden daha az zararlı olan.
eşhas: şahıslar, kişiler.
hadd-i muayyene: belirlenmiş bir sınır, çizgi.
hodgâmlık: bencillik.
kàbil-i tatbik: uygulanabilir.
kanun-u esasî: temel kanun, anayasa.
küll: bütün.
terakkiyât: ilerlemeler, gelişmeler.
zîr ü zeber etmek: altüst etmek.