İnsan yaratılış itibariyle iyilik yapmaya, güzel düşünmeye ve güzel görmeye meyyaldır.
Her ne kadar, önüne engeller çıksa da, onu aşmak ya da kaldırmak için, çaba sarfeder. Çünkü yaratılışı buna müsait, kabiliyetleri bu şekilde inkişaf etmektedir. Tüm diğer canlılardan farklı ve üstün vasıflarla yaratılan insan kendine yüklenen sorumluluğun farkında olmalıdır.
Bediüzzaman Hazretlerinin otuzuncu sözde bahsettiği emanetin çeşitli yönlerinden birisi, belki de en mühimi ene yani benliktir.
"Gök, zemin, dağ tahammülünden çekindiği ve korktuğu emanetin müteaddid vücuhundan bir ferdi, bir vechi, ene'dir. Evet ene, zaman-ı Âdem'den şimdiye kadar âlem-i insaniyetin etrafına dal budak salan nuranî bir şecere-i Tuba ile, müdhiş bir şecere-i zakkumun çekirdeğidir." (Sözler, s. 535.)
Demek ki insan bu emanetleri taşıma sorumluluğunun altına girerek Rabbine karşı kulluk görevini yerine getirme taahhüdünde bulunmuştur.
Bütün kâinatın kendisine hizmet ettiği insan, mahlukatın zikir ve şükürlerini onlar namına Allah'a takdim etmesi yönüyle umumî bir tesbih lisanına mazhar olmuştur.
"Cenab-ı Hak, emanet cihetiyle insana ene namında öyle bir miftah vermiş ki; âlemin bütün kapılarını açar ve öyle tılsımlı bir enaniyet vermiş ki; Hallak-ı Kâinat'ın künuz-u mahfiyesini onun ile keşfeder." (Sözler, s. 536.)
İnsan eğer yaratılış gayesini bilir ve bu doğrultuda hareket ederse meleklerin dahi gıpta ettiği bir mevki kazanır ve Cennete layık bir hâl alır. Bunun haricinde insan yaratılış gayesini unutur, kendisine emanet edilen alet ve duyguları gayesi doğrultusunda kullanmayıp nefsin esiri olur ve ene denilen benlik hesabına çalıştırırsa o zaman da Cehenneme layık bir vaziyet alır.
Allah bizleri nefsin ve Şeytanın şerrinden korusun. Güzellikler ile birlikte Cennette mesut ve bahtiyar olanlardan eylesin.