"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Şükür; şükre şükretmektir

Nurban Kaya
29 Ekim 2012, Pazartesi
İnsanın her nefeste iki defa şükretmesi lâzım Biri nefes aldığı için, diğeri verdiği için Çünkü; verip alamamak, alıp verememek var… Şeyh Sadi Şirazî

Şükür; şükre şükretmektir. Şükrü bize verene, tanıtana, bildirene şükretmektir. Allah (cc) bize öyle nimetler vermiş, öyle nimetlerle donatmış ki, her birini ayrı ayrı anlatmaya kalksak onu övmeye, hamdüsenalar etmeye denizler mürekkep, ağaçlar kalem olsa yetmez. “Eğer Allah’ın nimetini saymaya kalkışacak olursanız, onu bir genelleme yaparak bile sayamazsınız. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.” (Nahl Sûresi: 18. âyet). Onu övmek için bile Cenâb-ı Allah’ın El-Hamid (Ancak kendine hamd edilen, bütün varlığın diliyle övülen) ismiyle onu tenzih ediyoruz. Allah’ın verdiği nimetlerden yararlanan her insanın vicdanında bir minnettarlık ve şükran hissi uyanır. Bu his herkeste yaratılıştan, yani fıtraten verilmiştir. Bunu hissedip, hissetmemek kişinin kendi vicdanındadır. Tabiî eğer kalpler katılaşıp, gözler kör olmadıysa!
Allah bizden verdiği nimetler için şükür, teşekkür etmemizi ister. Bunu bazen dil ile bazen kalp ile bazen de davranışlarımızla görmek duymak ister. Şöyle bir düşünelim. Yaratan var ki, yaratılanlar var; verdiği nimetlere muhtaç canlar var ki, bize ikram eden var. İkrama hürmet, teşekkür etmek de olacak ki; Yaratanı arayıp bulmak olsun.
Cenâb-ı Allah’ın kâinatta eşsiz güzelliklerle ince ince işlenmiş kocaman bir san'at tablosu var. Zerreden güneşe, hücrelerimizden fezaya, otlardan kayalara, en âliminden en âmîsine, peygamberlerden cahillere hiç kimseyi ayırt etmeden, kimseyi unutmadan iç içe geçmiş bir yaratılış kervanı, bir san'at tablosu var. Bununla birlikte bu tablonun anlaşılıp takdir edilmesi için hepsinde ayrı bir tefekkür ayrı bir şükür tablosu var. Ne kadar özel ki, bizim için kendi adımızın yazılı olduğu çok uzak yerlerden daha çekirdeğinde "Bu karpuz sana" diye ismimizin yazılı olduğu bunun gibi binler hediye var. Bizim için yaratılıyor, yetiştiriliyor ve bize kadar şaşırmadan ulaşıyor. Ne kadar güzel bir Yaratıcımız var değil mi? Her yarattığı kuluna kendini tekmiş gibi hissettiriyor. "Kimse düşünmese bile, kimse sevmese bile benim güzel Allah’ım beni seviyor, düşünüyor" diyebilmek var. Bunlar bile nimetlere şükretmek için yetmez mi insana? Düşünün nimetler olsaydı, ama kimden geldiğini, niçin geldiğini bilmeseydik... Ne kadar boş, ne kadar lezzetsiz bir hayat olurdu değil mi? Yediğimiz yiyeceklerin lezzetini almak nasılsa; Yaratanın bize verdiği nimetlere şükretmek de kulluğun, ubudiyetin lezzetine varmak açısından öyledir. İşte san'atı yaratan da, bize bunları tefekkür etmemiz için aklı veren, düşünmemizi sağlayan da Allah’tır.
Birine sorsanız: "Bana zenginliğinin ölçüsünü söyleyecek olsan ne dersin?" diye. Kimisi malını mülkünü anlatır. Kimisi arabasını, altınlarını, fabrikalarını anlatır. Kimsenin aklına manevî zenginliğimiz gelmez. Bedenimizde taşıdığımız milyarlar lira değerindeki cihazatlarımız pek çoğumuzun aklına gelmez. Sağlıklı bir göze sahip olmak isteyecek binlerce insan var. Bir kere görebilmek için bütün servetini verecek nice mal mülk zenginleri var. Bir adım atmak için sağlıklı ayaklara sahip olacak insanlar da bir o kadar. Bir yazarın konferansında bir yaşanmış hikâye dinledim ve çok etkilenmiştim. Türkiye’nin sayılı zenginlerinden bir iş adamı hasta oğlu için hastane koridorlarında gözyaşı döküyormuş. Bir yerde otururken "Hastanız kim? Ne hastalığı var?" diye sormuş zengin alan kişiye. "Hasta olan benim oğlum ve tek evlâdım. Türkiye’nin sayılı zenginlerindenim, ama oğluma çare olamıyorum" demiş. Oğlunun hastalığı tükürük bezlerinin tükürük üretmemesiymiş. "Sizin saniyede hiç hesap etmeden ağzınızda bazen hiç düşünmeden tükürdüğünüz tükürüğü üretecek hiçbir zenginlik yok" demiş. "Oğlumun sağlığına kavuşması için tüm servetimi feda ederim" demiş. Hüznü daha da derinleşmiş. İşte bizim için belki aklımıza bile gelmeyen, ama onun eksikliğinde servet harcansa da çare olamayacak bir zenginlik var ağzımızda. İnsana Sübhanallah, Elhamdülillah, Maşaallah dedirtecek bir tefekkür, sonsuz bir şükür tablosu. 
Gerçekten Allah (cc) bize en elzem ihtiyaçlarımızı bedava vermiş, ihtiyaç alternatif arz etmeye başlayınca da ücretlenmeye başlamış.
Şöyle bir tefekkür edelim: Hava hayat için olmazsa olmazımız. Her an nefes alıp veriyoruz. Kim nefes aldığı için Yaratana ücret ödüyor ki! Eğer ki ödemeye kalksak hangi zenginlik bu kıymetli nefes karşısında durabilir ki? Sonra sırada su var. Su; son zamanlarda yaşantımıza paralı olmaya başladı. Önceden mis gibi kaynaklardan kana kana su içilirdi. Şimdi her yer insanların elleri tarafından kirletildiği için parayla almaya başlandı. İstersek o da ucuz. Bütün canlılarda Allah'ın yağmur rahmetiyle hiçbir zorluk çekmeden, bulut süngerinden zahmetsizce ulaşıyor. Sonra ekmek, ihtiyaçlar yavaş yavaş elzemliğini değiştirmeye ve ücretini arttırmaya başlıyor. İnsanlar hatta canlılar hava olmadan birkaç dakika, su olmadan birkaç gün, açlığı da bir aya yakın dayanabilirler.
Nimeti nimet bilmek gerek. Allah insanı bu kâinatta en üstün bir surette yarattı. Bütün varlıklardan farklı olarak akıl verdi. İyiyi kötüyü, doğruyu yanlışı anlamamız için vicdan verdi. Konuşabilmek için, O'nu tesbih etmemiz için dil verdi. Nimetlerine şükredip O'nu daha çok anmamız için yaratılmışların en üstünü kıldı. “Bu nimetlerin suretine, yani nimet oldukları cihete bakılırsa, inayet-i İlâhiyeye (Allah'ın yardımı) delil oldukları gibi, ibadete de delildirler. Çünkü nimetleri verene şükür, vaciptir; küfran-ı nimet, aklen de haramdır. Eğer o nimetlerin hakikatlerine bakılırsa, mebde (başlangıç) ve meadı (dönülecek yer) ispat eden delillerdir.” (İşârâtü’l-İ’câz) Sana nimeti verene, kul bile olsa, teşekkürün bin bir çeşidini edersin de; asıl nimetleri vereni neden görmezden gelirsin ey insan? Kime böbürlenirsin ki? Seni bir damla sudan yaratan, bin bir lâtifeyle, görünen görünmeyen, batınî ve zahirî cihazlarla donatan, her bir esmasını her bir yüzde ayrı ayrı sikke ve mühür ile basan Allah’a neden o kadar az şükredersin? Neden küfran-ı nimet eder, yani Allah’ın sayısız nimetlerini görmezden gelir inkâr edersin? Aklen düşünecek olursak insanlar arasında da nankörlük hiç sevilmez ve kabul edilmez. Bir iyilik yapınca karşı taraftan içten içe bir teşekkür bekleriz. Yaptığımız iyiliğe teşekkür etmez de görmezden gelirse ne kadar çok kırılırız. Nimetleri veren biz olmadığımız halde, nankörlüğe kızarız. Akıl olarak nankörlük bize nasıl çirkin gözüküyorsa, Allah’ın nimetlerini inkâr etmek de o derece çirkindir, haramdır.
İşte bize bunca hazineler değerinde zenginlikler vermiş, bunca nimetlerle donatmış Allah’a niye bu kadar az şükrederiz? Yer içer, kimden geldiğini bile düşünmeyiz. Nasıl soframıza geldiğini hesap etmeyiz? Ama bize bir yemek yediren kişiye teşekkür etmenin ölçüsünü de bilemeyiz. Nasıl teşekkürlere boğarız.
Allah’ım, Sen bize nimeti vermesen bulamayız. Hastalığı vermesen sağlığa varamayız. Aklı vermesen sabrı ve şükrü bulamazdık. Nefesi vermesen nimeti tadacak zamanı bulamayız. Bu canı vermesen Allah’ım Seni sevmeyi, Seni tanımayı, Sana kul ve abd olmayı bilemezdik. Ne kadar yücesin ki Allah’ım bize nimeti verip, muhtaç olmayı veriyorsun. Aklı veriyorsun ki, ihtiyaçlarımızı arayıp bulalım. Bize gözü verip, ışığı yaratıyorsun; göze gözü gösteriyorsun. Işığı gördüğü gibi herşeyi de görüyor ve kendini de görüyor. Zıtlıkları da yaratıp, kıymetlerini bildiriyorsun. Yokluğu verip; sabrı veriyorsun. Varlıkta şükredip, yoklukta sabrı bildiriyorsun. İştah veriyorsun ki, tattığımız her nimetin lezzetine vardırıyorsun. Allah’ım şükür içinde şükür veriyorsun, biz sana nasıl şükretsek azdır. Kalp içinde kalp gibi. Can içinde canlar yaratıyorsun. Sana sonsuz şükürler. Şükre şükretmeyi bildirdiğin için, farkına varmayı bildirdiğin için Sana hamdüsenâlar olsun, bizi sonsuz nimetleriyle donatan Kerîm Allah’ım.

Okunma Sayısı: 12926
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı