"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ramazan esintisi

Nurban Kaya
03 Ağustos 2012, Cuma
Ramazan-ı Şerif, bütün İslâm âlemi bir sofra etrafında toplanmış, Rabbinin emrini bekliyor hissini yaşatıyor insana. İftara yakın dakikalarda çoluk çocuk sofranın başında beklemek Sünnet-i Seniyyedir. Biz o sünneti yaşarken aynı zamanda o nimetlerin nereden geldiğini anlama fırsatını da bulmuş oluyoruz.

“Oruç çok cihetlerle hakikî vazife-i insaniye olan şükrün anahtarı hükmüne geçer.”
 (Bediüzzaman)

Allah’a çok şükür ki sağlık, huzur içinde bir Ramazan’ı daha idrak ediyoruz. Bu altın hükmünde olan günlerimizi, vakit ve teravih namazlarıyla değerlendirirken; cemaatle camiler dolup taşarken; içimizdeki o iman aşkı ve heyecanıyla, Kur’ân’ın rahmeti, o eşsiz büyülü huzuru kalplerimizi yumuşatıp rahmetin bol bol aktığı, gönüllerin coştuğu, Cevşenlerle, tesbihatlarla, Risale-i Nur’un sayfalarında her derde devâ, her hastalığa şifa, her sıkıntıya çare olan bir eczaneyle hem gönüllerimizi, hem ruhlarımızı doyuracak olan güzel bir Ramazan geçirmiş olmayı diliyorum inşaallah.
“İşte, Ramazan-ı Şerifteki oruç, hakikî ve hâlis, azametli ve umumî bir şükrün anahtarıdır. Çünkü, sair vakitlerde mecburiyet tahtında olmayan insanların çoğu, hakikî açlık hissetmedikleri zaman, çok nimetlerin kıymetini derk edemiyor. Kuru bir parça ekmek, tok olan adamlara, hususan zengin olsa, ondaki derece-i nimet anlaşılmıyor. Halbuki, iftar vaktinde, o kuru ekmek, bir mü’minin nazarında çok kıymettar bir nimet-i İlâhiye olduğuna kuvve-i zâikası şehadet eder. Padişahtan tâ en fukaraya kadar herkes, Ramazan-ı Şerifte o nimetlerin kıymetlerini anlamakla bir şükr-ü mânevîye mazhar olur.
“Hem gündüzdeki yemekten memnûiyeti cihetiyle, ‘O nimetler benim mülküm değil. Ben bunların tenâvülünde hür değilim. Demek başkasının malıdır ve in’âmıdır; Onun emrini bekliyorum’ diye, nimeti nimet bilir, bir şükr-ü mânevî eder.” (Mektubat, 29. Mektub, İkinci Nükte)
Ramazan, insanlara rehber olan Kur’ân’ın indirildiği, ayların sultanıdır. Kur’ân, Âlemlerin Rabbi, Kâinatın Hâkimi, ezelden ebede bütün Âlemin Sahibi olan Allah’ın kitab-ı mübinidir. Allah Resulü (asm) Kur’ân’ı her Ramazan’da Cebrail’le (as) birlikte baştan sona mukabele ederdi. Düşünün, Kur’ân-ı Kerim’i okurken kendimiz değil de onu en güzel sesten, en güzel insandan, Mevlâ’nın En Sevgilisinden (asm) dinlemek, ne kadar güzel olurdu değil mi? Hayali bile insanı heyecanlandırmaya, duygulandırmaya yetiyor. Allah inşaallah ahirette Peygamber Efendimizin (asm) sancağı altında onun dizinin dibinde, bütün mü’minlerle, bütün sevdiklerimizle birlikte onun sohbetini, Kur’ân-ı Kerim okumasını dinlemeyi nasip eder.
“O Ramazan ayı ki, insanlara doğru yolu gösteren, apaçık hidayet delillerini taşıyan ve hak ile bâtılın arasını ayıran Kur’ân, o ayda indirilmiştir.” (Bakara Sûresi, 2:185.)
Evet, Ramazan ayı, hak ile batılı ayıran, bize her ânımızda bir rehber, bir önder olan Kur’ân’ın indirildiği aydır. Ramazan, Kur’ân-ı Kerim’in doğum günüdür. Hep yeni doğan, hep yeni kalan ve hiç eskimeyecek olan... Hep tazeliğini koruyan, insanlara en derin duygularla en hisli rahmetiyle kalplere ığıl ığıl işleyecek olan kitaptır, rahmettir, merhamettir. Orucumuz da, bizi Yaratana şükrümüzü sunma hediyemizdir.
“İşte, Ramazan-ı Şerifteki orucun çok hikmetleri, hem Cenâb-ı Hakk’ın rububiyetine, hem insanın hayat-ı içtimâiyesine, hem hayat-ı şahsiyesine, hem nefsin terbiyesine, hem niam-ı İlâhiyenin şükrüne bakar hikmetleri var.” (Mektubat, 29. Mektub)
Allah’ın (cc) bizlere yapmamızı emrettiği ibadetlerin hiçbirisi yoktur ki onlarda birçok hikmet olmasın. Her ibadette Rabbimiz sayısız hikmetler gözetmiştir. Tutmuş olduğumuz Ramazan orucunun da sayısız hikmeti elbette var. Bu hikmetlerden Allah’ın Rububiyeti noktasındaki, yani Cenâb-ı Allah’ın her zaman, her yerde ve her mahlûka muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onu terbiye etmesi ve idaresi altında bulundurması hikmetini tefekkür edelim. Cenâb-ı Allah bu rızıkları tam ihtiyacımıza uygun şekilde ve zamanda yaratıyor. Meselâ karpuzu, en çok ihtiyaç hissettiğimiz yaz mevsiminde yaratıyor. Kış ortasında yaratmıyor. Bu suretle bizlere Rububiyetindeki mükemmelliğini; bilerek, görerek, hikmetle herşeyi yaptığını, Rahmaniyetini, Rahimiyetini, merhametini, şefkatini, rızıklandırıcılığını gösteriyor.
Cenâb-ı Allah yeryüzünü öyle bir şekilde yaratmıştır ki; bir cihetle bütün yaratılanların istifade edebileceği geniş ve büyük bir sofra hükmüne getirmiş. Ve her varlık kendine göre o sofradan rızkını alır.
Ramazan ayındaki oruç bizleri gafletten uyandırıyor. Uzun sıcak yaz günlerinde midemizin yemeğe, suya artan ihtiyacı, Rabbimizin nimetlerini hatırlamamıza ve onların kıymetlerini idrak etmemize vesile oluyor. İftar vaktinde bütün dünyadaki Müslümanlar ezanı bekliyor, tıpkı orduya has bir nizam içinde... Bütün askerler hepsi birden itaatini sunuyor Padişahına, umumî ve azim bir ubudiyet içerisine giriyoruz. Bütün İslâm âlemi bir sofra etrafında toplanmış, Rabbinin emrini bekliyor hissini yaşatıyor insana. İftara yakın o dakikalarda çoluk çocuk sofranın başında beklemek sünnettir. Biz o sünneti yaşarken aynı zamanda o nimetlerin nereden geldiğini anlama fırsatını da bulmuş oluyoruz. Nimetlerin gerçek anlamda farkına varma fırsatı buluyoruz.
Allah (cc) eğer yılda bir defa Ramazan ayını ikram etmemiş olsaydı, inanın tembelliğe meyilli nefsimizle oturup da o nimetleri bize vereni düşünüp hamdini yapmak aklımıza bile gelmezdi. Gelse bile Ramazan ayındaki kadar hisli yaşamazdık. Tefekkürümüz bu kadar içten olmazdı. Çünkü Allah’ın bizim aç susuz kalmamıza ihtiyacı yoktur. Bizim kulluk vazifemizi, teşekkürümüzü şükrümüzü yapmamız için gereklidir bu.
Ramazan Ayı, kulun sadece yemeden içmeden kendisini uzak tuttuğu değil; her hâliyle kavliyle, bütün azâlarıyla oruç tuttuğu, manevî olarak bol bereketli ticaret günleri ve geceleridir.
Biz orucumuzla kendimizi helâl olan rızıklardan bile sakındırıyor; Allah’ın “Buyur” emri gelmeden birşey yiyip içemiyoruz. Yani biz orucu değil, oruç bizi tutuyor. Kendi iç dünyamızda ihtiyaç sahiplerini hatırlayıp, onlara yardım etmeyi sağlıyor. Oruç, sırf Allah rızası için tuttuğumuz bir ibadettir. Kimse yokken bile, kimse görmese bile yiyip içmiyor; yasak olan şeyleri yapmıyoruz. Çünkü Allah görüyor ve biz de O’nun rızasını kazanmak, O’na kulluk şükrümüzü yapmak için emirlerine tâbi oluyoruz.
Dilerim Allah’tan, sadece Ramazanla başlayan ve onunla da biten bir İlâhî yolculuk olmasın bu. Her daim bizi takip eden bir Ramazan esintisi içinde yaşamayı nasip etsin inşaallah.

Okunma Sayısı: 2687
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı