Merhum Zübeyir Gündüzalp, Bediüzzaman Hazretleri’ni ilk defa 1946 yılında Emirdağ’da ziyaret eder.
“İlk ziyaretinde heyecandan tir tir titriyor ve mütemadiyen gözyaşlarını tutamayarak ağlıyormuş. Üstad ‘Keçeli neden ağlıyorsun?’ diye onu bağrına basıp duâ etmiş. Üstadının ikazı üzerine dışarı çıkıp, yüzünü gözünü yıkayarak, tekrar Üstadın huzuruna kabul edilmiş. Ayrılık zamanı gelince Zübeyir Gündüzalp, Üstadına ‘Memuriyetten ayrılarak yanınızda hizmet etmek istiyorum’ demiş. Bediüzzaman bu fedakârlığa çok memnun olmuş. Cevaben ‘Vazifene devam et. Konya’da daha çok hizmet edersin. İnşaallah ileride alırım seni yanıma’ demiş.” (Yolumuzu Aydınlatan Işık, Nesil Yay., s. 111)
Üstada hasret ve iştiyakı onu kendi kendini ihbar etmeye kadar vardırmıştı. Meselâ, Konya’nın Beyşehir Postanesi’nde memurluk yaparken o zaman Bediüzzaman Said Nursî Afyon Hapsi’ndedir. Zübeyir Gündüzalp, kendisini polislere ihbar eder: “Beyşehir Postanesi’nde Ziver [resmî adıdır] adında bir memur var. Kendisi Nurcudur. Onu neden tutuklamıyorsunuz?” diye bir mektup yazar. Bunun üzerine Zübeyir Gündüzalp tutuklanır, hapse atılır ve Bediüzzaman’la beraber Afyon Hapsinde kalır. (Yeni Asya Gazetesi, 31.03.2002)
Zübeyir Gündüzalp’in Afyon hapsindeki ilk mahkûmiyeti böyle başladı. On sekiz gün hapiste kaldı. Ardından takipsizlik sonucu tahliye oldu. Ancak Afyon’dan ayrılmadı, adeta oraya post serdi. Bu arada, “Üstadının dışarıdaki lüzumlu işlerini, kitap gönderme getirme işini ve evrak ve avukatlarla görüşme vesâire işleri, aynı zamanda o sıra Üstadın aleyhinde gizli tahriklerle yazı yazmaya başlayan mahallî ve umumî gazetelere karşı cevap yazma gibi işlerini de yürüttü.” (Mufassal Tarihçe-i Hayat, A. Badıllı, Timaş Yay., c. 2)
Afyon Mahkemesi’nin 1949 yılındaki bir kararı üzerine Zübeyir Gündüzalp tekrar bazı Nur Talebeleriyle birlikte Afyon hapsine konuldu. Burada beş ay kadar Üstadla birlikte kaldı.
1949 yılı 20 Eylül tarihinde Afyon hapsinden tahliye olan Bediüzzaman ve arkadaşlarının içinde Zübeyir Gündüzalp de vardı.
23 Temmuz 1950’de çıkan umumî af kanunu üzerine kendisine iade edilen eski memuriyetine Üstadın emriyle yeniden 1950’nin son aylarında başlar ve bu defa tayini İslâhiye kazasına çıkar.
Bu yeni memuriyetinde altı yedi aylık iken, Üstad, Zübeyir Ağabeye tayinini Urfa’ya yaptırması için haber gönderir. Zübeyir Ağabey de buna muvaffak olur. Urfa’ya gelir ve orada bir-bir buçuk sene kalır. 1953 başlarında Urfa’da tevkif edilerek kırk gün yatar. Kırk gün sonunda kelepçelenerek Isparta’ya götürülür.
ZÜBEYİR GÜNDÜZALP’İN EN ÖNEMLİ VASFI
Zübeyir Gündüzalp’in en önemli vasfı, Üstadına son derece sadâkat içinde bağlılığıydı. Bir ifadesinde der ki:
“Kardeşlerim, bir gün hizmete zarar verirsem sizlere vasiyetim olsun, bana bir iğne vurun hayatıma son verin. Size hakkımı helâl ediyorum.” (Şuâlar, s. 458)
Yine bir başka ifadesinde ise, “Üstadım Bediüzzaman için hançerlerle parçalanırsam etrafa sıçrayacak kanlarımın ‘Risale-i Nur, Risale-i Nur’ yazmasını Rabbimden niyaz ediyorum” der. (A.g.e., Müdafaasından)
1951 yılında postanede memurluk yaparken Zübeyir Gündüzalp’in mesai arkadaşı olan Turgutlu doğumlu Cafer Çim, Zübeyir Gündüzalp’in ahlâkı konusunda 31 Mart 2002 tarihli Yeni Asya Gazetesinde şunları anlatmıştı:
“Zübeyir Gündüzalp’in ahlâkı beni çok etkiledi. Kendisi daima Risale-i Nur’la meşgul olurdu. Postanede dahi Risale yazıyordu ve Bediüzzaman Hazretleri’nin en sadık ve fedakâr talebesidir.”
ZÜBEYİRİ KÂİNATA DEĞİŞMEM
Zübeyir Gündüzalp’in meziyetlerine şahit olup anlatanlardan biri de Isparta Nur Talebelerinden ‘Vahşî Şaban’ Ağabeydir. Bir hususiyetini şöyle anlatır: “..Yine bir gün gittim, kapıyı açtım. Üstad sordu: ‘Sen benim Zübeyir’imi tanır mısın?’
‘Tanırım Üstadım?’ dedim. ‘Ben Zübeyir’imi kâinata değişmem’ dedi. Gerçekten Zübeyir ağabeydeki feraset, sadakat ve bağlılığı hiçbir ağabeyde görmedim. Cenab-ı Hak bütün güzel meziyetlerin hepsini toplamıştı onda.” (Yeni Asya Gazetesi, Y. Güleçyüz, 11.03.2002)
BEDİÜZZAMAN’A HİZMET YILLARI
Merhum Zübeyir Gündüzalp’in, Üstad Hazretleri’ne ilk hizmetleri 1948 yılında başladı. Bu tarihten itibaren, bir buçuk sene hariç, Üstad Hazretlerinin vefatına kadar hizmetinde bulunmuştur.
Risale-i Nur’da yer alan bir mektupta Hazret-i Üstad: “Zübeyir bana Abdurrahman yerine verilmiş diye manevî ihtar aldım” der. Merhum Abdurrahman ise, Üstad Hazretleri’nin biraderzadesidir. Üstad Hazretleri onun için “Bir deha-i nurânî sahibi olmak pek muhtemel olan Abdurrahman” şeklinde tavsifte bulunur.
Zübeyir Gündüzalp’in kendi el yazmaları
Risale-i Nur’un her meselesini bir bütün olarak telâkki eden Zübeyir Gündüzalp, Üstada hizmetin tılsımını “Aklını karıştırmayacaksın, Üstadımız ne emrettiyse onu tereddütsüz yapacaksın” şeklinde anlamış ve ifade etmiştir. Öylesine bir sadâkat timsâlidir ki, kendisini ziyarete gelen ruh doktoru Macit Bey’e bir gün şöyle der: “Ben fikr-i sabit hastası olmuşum. Ne dersiniz? Çünkü benden devamlı ‘Üstad, Risale-i Nur ve Bediüzzaman’ lâfları çıkıyor.”
Afyon Ağır Ceza Mahkemesi’ne 1948 yılında verdiği müdafaasındaki ifadelerinden de Zübeyir Gündüzalp’in Risale-i Nur’a olan bağlılığının derecesini anlamak mümkün:
“Risale-i Nur’a safdilâne inanmamışım. Otuz üç âyât-ı Kur’âniye ve Hazret-i Ali (ra) ve Abdülkadir-i Geylânî (ra) Hazretleri, Risale-i Nur’un telif edilip bu asırdaki insanları irşad edeceğini gaybî bir surette bildiriyorlar. Bununla beraber, Risale-i Nur’dan okuduğum kitaplar, bu eser Külliyatının hak ve hakikatı öğreten ve beşeriyeti ıslah eden eserler olduğu kanaatini vermiştir.”
Bayram Yüksel Ağabey bir hatırasında: “Risale-i Nur’ların düsturları ve hizmet tarzı hakkında Zübeyir Ağabey’den çok istifade ettim” demiştir.
Günümüzde de, Risale-i Nur’un bilhassa içtimâî-siyasî hayata bakan düsturlarının doğru anlaşılmasında ve istikametin sağlıklı bir şekilde belirlenmesinde Zübeyir Gündüzalp’in bizzat hayatıyla ortaya koyduğu tavizsiz çizgisi örnek olmuştur.
“İmanı kurtarmak, Kur’ân’a ve Nur’a hizmet gibi mukaddes ve asil bir dâvâ uğrunda hayatımı fedadan çekinmeyeceğim” diyen Gündüzalp, Risale-i Nur ve Üstadı için düştüğü adliye kapılarında yaptığı müdafaasında ise “Bediüzzaman Said Nursî gibi bir dâhinin şakirdi olmak liyakatini kendimde göremiyorum. Eğer kabul buyururlarsa, iftiharla ‘Evet, Risale-i Nur şakirdiyim’ derim” diyerek yüksek hizmet anlayışını göstermiştir.
SOSYAL VE SİYASÎ DEĞERLENDİRMELERİ
İçtimâî ve siyasî değerlendirmelerde de Zübeyir Gündüzalp, daima bir rehber olmuştur. Kendisinden sonra gelen Nur hizmetkârlarına örnek teşkil etmiş, bütün meselelerin hallini meşveret esasına dayandırmıştır.
Yakın dâvâ arkadaşı ve birlikte Üstad Hazretlerine yıllarca hizmet ettiği, bahtiyar simalardan Bayram Yüksel Ağabey (merhum), içtimai-siyasî meseleler bağlamında Zübeyir Gündüzalp’le ilgili bir değerlendirmesinde şunları ifade eder:
“Millî Nizam Partisi [1970] kurulduğunda hiç taviz vermedi. Daima Nur’un içtimâî hayatımıza dair derslerini anlatırdı. ‘Ama Ağabey, bunlar Müslüman değiller mi? Bunlar kardeşlerimiz değil mi?’ dediğimde, ‘Bunlar Üstadı anlayamamışlar. Bunlar bilmeyerek Nur Talebelerini parçalıyorlar, çok, pek çok zarar veriyorlar’ diyordu.
“Zübeyir Ağabey, Risale-i Nur prensiplerine aykırı hareketlere kat’iyyen müsamaha etmezdi. ‘Nur Talebelerini parçalamak isteyenler, Risale-i Nur’un düsturlarını bilmiyorlar, bize siyasî bir gözle bakıyorlar, baktırıyorlar. Bizim siyasetimiz, sırf reylerimizle Halk Partisi’ni iktidara getirmemek, milleti bölmemektir. Biz Üstadımızdan böyle dersimizi aldık. Lâhikaları okumuyorlar veyahut okumak istemiyorlar veya anlamak istemiyorlar. Bu hayat-ı içtimaiyeye dair mektupları bize Üstadımız ders vermedi mi? Bunları bize Üstadımız yazdırmadı mı? Biz bunların hepsini de biliyoruz ve Üstadımız bu meselelere ne kadar ehemmiyet veriyordu, onu da biliyoruz. Bunlar Üstadımıza tek taraflı bakıyorlar, Üstadımız vazifeli. Üstad her cihetle Üstad değil mi de, bunlar başka bir çığır açmak istiyorlar. Nur Talebelerini siyasî yapmak istiyorlar’ diyor ve bunlara çok üzülüyordu.
“Hâlbuki Üstadımız nazarları daima Nurlar’a veriyordu. ‘Evet mesleğimizde ihlâs-ı tammeden sonra en büyük esas sebat ve metanettir ve o metanet cihetiyle şimdiye kadar çok vukuat var ki, öyleler herbiri yüze mukabil bu hizmet-i Nuriyede muvaffak olmuş, bir adam yirmi otuz yaşında iken, altmış yetmiş yaşındaki velilere tefevvuk etmiş’ derdi. ‘Bunun gibi biz de Üstad Hazretleri’nden ne görmüşsek, ne duymuşsak ona ittiba etmeye mükellefiz. Yeni bir çığır açmayalım. Onlar da inşaallah anlayacaklardır. Üstadımızın son mektuplarını okumuyorlar, okusalar herhalde anlayacaklar. Eğer yine anlayamazlarsa o zaman anlamak istemiyorlar.’” (Son Şahitler, c. 3, s. 31)
NEŞRİYATLA İLGİLİ DEĞERLENDİRMELERİ
Neşriyat konusunda ise ona bir gün “Niçin gazete ile meşgul oluyorsun?” diye soranlara mukabil, Üstadın hizmetkârlarından Bayram Yüksel, Zübeyir Gündüzalp’in verdiği cevabı şöyle aktarır:
“Meselâ İttihad Gazetesi çıktığında Zübeyir Ağabey, Galata Köprüsü’nde gazete satmıştı. Ankara’ya geldiğinde, ‘Niye böyle yapıyorsun? Sen gazeteci mi oldun, ne lüzum var da gazete ile meşgul oluyorsun? Bunlarla çocuklar meşgul olur, sen çocuk musun?’ diye, haddim olmayarak darılmıştım. Çok üzüldü. ‘Haklısın, ama Üstadı ve Risale-i Nur’u ne ile tanıtacağız? Üstadımız bizlere gazete okutturmuyor muydu? Üstad sağcı neşriyatı takip etmiyor muydu?...” (A.g.e.)
2 Nisan 1971’de vefat eden Zübeyir Ağabeyi rahmetle anıyoruz.
***
Ankara Konferansından (1947) Seçmeler
- Risale-i Nur’u okudukça, Kur’ân nuru içinize dolacak, o Kur’ânî hakikatler aklınızı ve kalbinizi tenvir edecek ve imanınızı inkişaf ettirip kuvvetlendirecektir. Nur Risalelerini okudukça İlâhî bir feyiz, ruh ve maneviyat âleminizi kaplayacaktır. Hayatta sizlere büyük bir huzur ve saadetin refahı içinde yaşayabilmenin kapıları açılacaktır. Dünyanın bir âhiret mezraası olduğunu ve bu fânî dünyaya, ebedî bir hayatın kazanılması için geldiğinizi bu eserlerden öğrenecek ve bu iman cihetinden dünyanın Cennetten daha zevkli olduğunu hissedeceksiniz. İşte böyle sonsuz ve manevî bir şevk ve aşkla dünyayı, şu geçici hayat için değil; ebedî bir hayatı ve bâkî bir saadeti kazanmak için seveceksiniz.
- Risale-i Nur’a çalışanlar, iman ve İslâmiyet hizmeti uğrunda öyle bir feragat ve fedakârlığa sahip olmuşlar ki, onlarda menfaat-i şahsiye denilen adi ve bayağı maksatlar yer bulamamış ve tutunamamıştır. Zira Nur Talebelerinde en birinci maksat ve en büyük gaye rıza-i İlâhîdir.
- Bakınız! Risale-i Nur’a hizmet eden Nur’un öyle hakikî talebeleri var ki, onlardan birisine denilse: “Risale-i Nur yerine şu kitapları istinsah et de, Amerikalı milyarder Ford’un servetini sana verelim.” Risale-i Nur’un satırlarından kaleminin ucunu bile kaldırmadan o bahtiyar talebe şöyle cevap verecektir:
- “Dünyayı servetiyle ve saltanatıyla verseniz kabul etmem. Çünkü Cenab-ı Hak, bize Risale-i Nur’un mütalâası ve hizmetiyle tükenmez, bâkî bir hazine verecektir. Acaba sizin o dünyevî servetiniz beni mes’ud edecek midir? Bu şüphelidir. Fakat Rabbimizin ihsan edeceği bâkî servet ile hakikî bir saadete kavuşacağımızda şek ve şüphe yoktur.”
- Dünyevî meşgalemiz ne kadar fazla bulunursa bulunsun, ders ve imtihanlarımız ne derece sıkı olursa olsun Risale-i Nur’a çalışmaya ve hizmete yine vakit buluyoruz ve bulabiliriz; zaman ayırıyoruz ve ayırabiliriz. Zira nasıl ki her gün ekmek, su ve havaya ihtiyaç var. Aynen öyle de, bunlardan daha fazla olarak, her gün Kur’ân ve iman hakikatlerinden manevî gıdalarımızı almaya muhtacız.
- İlm-i iman âşıkları Risale-i Nur okuyor. Dinî malûmat meraklıları Risale-i Nur okuyor. Hakikat arayıcıları Risale-i Nur okuyor. Mücade- leci mücahid fıtratlar Risale-i Nur okuyor. Hamaset, bahadırlık ve kahramanlığın şâhikasına erişmek isteyen kabiliyetler Risale-i Nur okuyor. Milliyetçiler Risale-i Nur okuyor. Fen ve sanat erbabı Risale-i Nur okuyor. Müsbet ilim hayranları Risale-i Nur okuyor. Ehl-i tasavvuf Risale-i Nur okuyor. Edebiyat meraklıları Risale-i Nur okuyor.
- Demek her bir tabaka-i insaniye Risale-i Nur’a ruhunda büyük bir ihtiyaç duymakta ve ondan istifade etmektedirler.
- Arkadaşlar! Risale-i Nur’u okuyanların ikna kabiliyeti artar, akıl ve mantığı işler ve kuvvet bulur. Herhangi bir mevzuyu seviyesi nisbetinde muknî bir surette ifade edebilmek meziyetine sahip olur. Zira o Nurcu baştan başa aklî, mantıkî ve muknî bir şaheserin şahane dersleriyle tenevvür ve tefeyyüz etmektedir.
- Risale-i Nur’u devamlı okumaya her gün devam ediniz. Kendini tekrar tekrar, zevkle ve şevkle okutan bu şaheser Külliyatını okudukça anlayışınız ziyadeleşecektir. Anlamanın tek çaresi, Nurlarla başbaşa kalıp, zihnî cehd sarf ederek tekrar tekrar okumak sevgisiyle pâyidar olmaktır.
- Risale-i Nur câmî hakikatler ve veciz sözler hazinesidir; bir cümlede bir sahifelik, bir sahifede on sahifelik, bir risalede bir kitaplık mana ifade eden ve câmi’ü’l-kelim hususiyetine mâlik olan bir şaheserdir.
- Kalbimizi nur-u Kur’ân’la, kafamızı ilm-i imanla aydınlatacağız. Kalp ve aklımızı çalıştıracağız. Allah’ın has ve hâlis, fakat mücahid bir kulu, Resulullah’ın ihlâslı, fedakâr ve cengâver bir ümmeti olmak yolunda Nur Risaleleriyle yürüyeceğiz ve ilerleyeceğiz.
- Bütün hakikî ilimlerin madeni, esası, nuru ve ruhu olan iman ilmini tahsil ve iktisab etmek için ve mukaddes dâvâmızda muvaffak ve kudsî mücadelemizde muzaffer olmak için aza kanaat etmeyeceğiz. Daima yükselmek, daima ilerlemek, daima terakkî etmek için Nur Risalelerine çalışacağız ve çalıştıracağız.
(Zübeyir Gündüzalp’in 1947 tarihli Ankara Üniversitesi Konferansı metninden derlenmiştir. Metnin tamamı için bknz: Gençlik Rehberi ve Nur’un İlk Kapısı isimli risaleler.)