"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Saltasyon ve düşündürdükleri

MUHAMMED ŞEVİKER
31 Temmuz 2024, Çarşamba
Fakültenin üçüncü veya dördüncü sınıfındayım.

Prof. Dr. Erdoğan Akkan’ın Kıyı Morfolojisi dersindeyiz. Hoca dersin bir yerinde ‘saltasyon terimini izah ederken, bize döndü ve “gençler, içinizde taş yuvarlayan var mı?” dedikten sonra, ön sırlarda oturan ve gülümsemeye başlayan bana döndü ve “bakın, arkadaşınız güldüğüne göre yuvarlamış” dedi.

Karıncalı dağda keçi ya da oğlak güderken birkaç eğlencemden biriydi taş yuvarlamak. Taşın yamaçlardan aşağı hızla inmesi, ara ara yerden sekip yukarıda daireler çizerek tekrar yere çaat diye vurması (saltasyon buna deniyormuş), bazen bir ağacın beline küüt diye inmesi ve en nihayet bir derenin dibini bulmasını duymak veya seyretmek çok hoşuma giderdi.  

Ovaya inince taş yuvarlama fırsatları azaldı elbette. Keçilerin sayısı da azaldı. Yatılı okulu kazanınca taş yuvarlama işi bazen hüzünlendiren bazen gülümseten bir hatıra olarak kaldı.  

Yatılı okulun ikinci yılı sonunda, Rabbim önümüze bir ‘bahtiyar’ı çıkararak Risalelerle tanışma nimetini nasip etti.  

O tanışmadan sonra ben dağlara ara sıra gezmeye gidince taş yuvarlama hatırasını aklıma getirdim ama bir daha da hemen hemen yapmadım.  

Şimdilerde kırlara çıksam, ayağı basmamla yerinden ayrılan bir taşı ya tekrar aynı yerine ya da bir başka taşın üstüne bırakırım. Dağlarda “çöp atmayın, moloz dökmeyin, taş yuvarlamayın, otlara zarar vermeyin!” gibi uyarılar da olmaz.  

Ustad da “taş yuvarlamayın”, “ağaçlar, otlar, karıncalar rahatsız olur, doğal denge bozulur” gibi sözler etmemişti bana.  

Ama “Ey israflı, iktisatsız, ey zulümlü, adaletsiz, ey kirli, nezafetsiz, bedbaht insan! Bütün kâinatın ve bütün mevcudatın düstur-u hareketi olan iktisat ve nezafet ve adaleti yapmadığın-dan, umum mevcudata muhalefetinle, mânen onların nefretlerine ve hiddetlerine mazhar oluyorsun. Neye dayanıyorsun ki, umum mevcudatı zulmünle, mizansızlığınla, israfınla, nezafetsizliğinle kızdırıyorsun?” demişti. Kur’ân’ın dört temel maksadından birinin adalet olduğunu söylemişti. Adaletin zıddı olan zulümden kaçmayı tavsiye etmişti.    

Böyle olunca ben temiz kalmamakla, her şeyin yerli yerinde olması demek olan adalete uymamakla ben, her köşesinde adaletin ders verildiği kainata karşı hürmetsizlik etmiş oluyorum.

Yollarda suyunun yarısı içilerek atılmış su petlerindeki suyu bir bitkinin dibine dökmeyi ve pet şişeyi bulabildiğim ilk çöp kutusuna atmayı da ihmal etmem.  

Rahmetli annem, şimdikilerin, büyük şehirlerde atılan ekmekle yılda kaç fabrikanın yapılabileceğinin, kaç köprünün kurulabileceğinin ‘bilgisi’nden mahrumdu ama bizim evde ekmek çöpe atılmazdı. Ekmeği çöpte Ankara’nın okumuşu bol Çankaya’sında yirmi bir yaşımdayken görmüştüm.  

Son çalıştığım okul yatılıydı ve idare yemekhaneye uyarı levhaları astırmıştı: “Attığın ekmekle şu kadar köprü, bu kadar yol yapılır, gıda krizini şöyle aşarız, böyle aşarız!” ama biz çöpte ekmek görmeye devam ederdik.  

Neslimiz kirlenmenin muhtemel sonuçlarından ‘haberdar’dır. Hangi maddenin organik hangisinin inorganik atık olduğu-nu ‘bilir’, denizlerde ne kadar karbonun hapsolduğundan haberi vardır, su döngüsünde ne kadar suyun havada, karada ve denizde dolaşıp durduğunu kavramıştır, hangi kimyasalın ozon tabakasını incelttiğinin de ‘bilincinde’dir.  

Kavramıştır ama içtiği suyun yarısını yola atmaktan geri durmaz.

Bu kadar kitap, dergi, TV spotu, sosyal medya uyarısı niye işe yaramıyor da kıyılarımız başta olmak üzere insanımızın ulaştığı her yer istenmedik manzaralar ile dolu?  

Bu kadar ‘bilgi’, geçmişin safi kalp bir müminin ulaştığı olgunluğa niçin ulaştıramıyor insanımızı?  

Zira, yine Sözler müellifinin ifadesine göre “Cumhur-u avamı, burhandan ziyade, me’hazdaki kudsiyet imtisâle sevk eder.” İnsanların yüzde sekseninin avâm olduğu (hemen herkes kendi alanının dışındaki sahalarda avâmdır) gerçeğinden hareketle onların çoğunu ozon tabakasının nasıl inceldiğinin detayları ilgilendirmez, onlar denizlere dolan çöpün mahiyetinden, kimyasal niteliğinden habersizdir. Onlar hangi bakterinin hangi maddeyi temizleyip hangisini imha edemediğini bilmezler. Lise müfredatına koysanız da bilemezler. (Lise ders kitapları on yıllardır, tarlaları eğim yönünde sürmeyin der mesela. Ben Anadolu’da bu bilgiye uyan bir tarla bahçe hemen hemen görmedim.)

Onları, öğretilen bilginin gereğini yapmaya kutsi kaynaklar sevk eder. Âlemler Rabbinin “isrâf etmeyin, adil olun, saçıp savuranlar şeytanın kardeşleridir” gibi emirler sevk eder.  

Bu da çağın anlayışını kàle alan, Kur’ânî bir tevhîd eğitimi ile olur. Zira gerekli zamanlarda bakımı yapılmayan, budanmayan, suyu verilmeyen bir ağaçtan yaz ortasında meyve beklenmez.  

Okunma Sayısı: 950
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Şerafettin Birol

    31.7.2024 17:42:08

    Muhammed hocam tebrikler. Başta Ailede ve devletin eğitim kademelerindeki ruhsuz ve tevhidi eğitim sisteminden uzak eğitimin getirdiği sonucu özetleiyen harika bir yazı. Devamını bekleriz.

  • Turgay Namdar

    31.7.2024 13:59:36

    Maşallah tebrik ediyorum. Güzel bir yazı olmuş. Çok istifade ettim. Allah razı olsun muhterem abim.

  • Nahit Topaloğlu

    31.7.2024 10:25:33

    Tebrik ederim kardeşim. İmlâ dikkatiniz, hele "kàle alan" sözündeki imlâ hassâsiyetiniz pek hoş. "Rabbinin" lafzını "Rabb'inin" şeklinde kesme ile yazsaydınız iyi olacaktı. Gözden kaçan bir husus daha : "emirler" değil, "emirleri" olmalıydı. İmlâ hususundaki titizliğiniz fakiri bu satırları yazmaya sevk etti. Öyle yazılar çıkıyor ki, neresine ne söyleyeceksin? Dökülüyor... Bâki selam ve muhabbetler kardeşim. Fî Emânillah!

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı