Avukatları, vekil sıfatıyla kanuni zorunluluk gereği attığı bir imzası nedeniyle Erçıktı’nın tutuklandığını söyledi. Erçıktı’nın tutuklanmasına neden olan operasyonun yapıldığı grubun Tahşiye olarak adlandırılmasının doğru olmadığını kaydeden avukatlar, operasyonun El Kaide’nin Türkiye’deki hücrelerinden birine yapıldığını vurguladı. Örgüte yönelik ilk çalışmayı da MİT’in başlattığını hatırlattı. 

Erçıktı’nın avukatları Ömer Turanlı, Sıddık Filiz ve İsmet Akagündüz tutuklamaya itiraz etti. Avukatlar dilekçeyi verdikten sonra adliye önünde basın açıklaması yaptı. Erçıktı’nın tutuklanmasına itiraz ettiklerini kaydeden Ömer Turanlı, öncelikle emniyette ifade alınmasının hukuka aykırı olduğunu belirttiklerini kaydetti. Haksız gözaltıya da itiraz ettiklerini ifade eden Turanlı, “Bunun dışında tarafımıza deliller gösterilmemiştir. Şöyle ki dosyalarda gizlilik kararı hukuken olabilir. Fakat sorgu aşamasında artık şahısla delili yüzleştirmeniz lazım. Yani şahsa demeniz lazım ki ‘seninle ilgili delil şudur, iddia şudur, buna cevap ver.’ Fakat biz mahkemeden talep etmemize rağmen gizlilik nedeniyle bize delil göstermemiştir. Bu hukuken kabul edilebilir değildir. Ayrıca savcı müvekkilimizi tutuklamaya sevk etmiştir. Savcılığın tutuklama yazısını görmedik.” dedi. 

TAHŞİYE DEĞİL EL KAİDE

Müvekkillerinin tutuklanmasına neden olan operasyonun yapıldığı gruba Tahşiye denmemesi gerektiğini dile getiren Turanlı, “El Kaide terör örgütünün ülkemizdeki hücrelerinden biridir bu. Bana göre basının da Tahşiye diye dillendirmemesi gerekir. Yapılan operasyon El Kaide operasyonudur.” diye konuştu. 

İstihbarat şubeden bu örgütle ilgili çalışmaların geldiğini, müvekkilinin de o dönem vekil sıfatıyla kanuni zorunluluktan dolayı dosyayı savcılığa havale ettiğini hatırlattı. Turanlı, “Sadece havale ediyor. Savcılığa ‘soruşturma aç, arama gözaltı yap’ demiyor. Sırf vekaleten imzası olduğu için haksız bir şekilde tutuklanmaya maruz bırakılıyor.” şeklinde konuştu. 

İLK İNCELEMEYİ MİT YAPTI

2004 yılında MİT’in bu grubu şüpheli grup diye incelemeye aldığını hatırlatan Turanlı, “2008’de de istihbarat teşkilatı aynı şekilde bu grupla ilgili çalışma yapıyor. Bu çalışmasını 2009’un ortalarında emniyet müdürlüğüne gönderiyor. Bakın safahat 2004’te başlıyor tedrici olarak devam eden süreç söz konusu. Yani iddia edildiği gibi ‘Fethullah Gülen vaaz verdi, ondan sonra emniyet operasyon yaptı’ bu tamamen hayal ürünü, gerçeğin ötesinde hukukun kabul etmeyeceği bir senaryodan ibarettir.” ifadelerini kullandı. 

'BOMBALAR AYNI SERİDEN İDDİASI YALAN'

Tahşiye operasyonunda ele geçirilen bombalara da değinen Turanlı, “3 adet bomba bir adet sis bombası bulunuyor ve deniyor ki ‘sis bombası Zir Vadisi’nde bulunan bombalarla aynı seriden.’ Bu da tamamen yalandır. Böyle bir seri de böyle bir bomba yoktur. Aynı kafiledendir. O kafileden de en az 10 bin tane, 100 bin tane basılmıştır? 100 bin tane bombadan birinin burada bulunması bu insanların buraya koyduğu anlamına mı gelir? Emniyetin yaptığı operasyonların yüzde 70’inde aramayı yapan polisin parmak izi çıkar. Bunu polis memurları da söyler ki alınan eşyalardaki parmak izi çıkarılsın ki artı bir parmak izi araştırması yapılmasın diye. Bu da rutin bir uygulamadır. Bu rutin uygulamayı sanki bombayı bunlar koymuş gibi algıyı ters yaratmaya çalışmaktadırlar.” dedi. 

'CERRAH VE KÖKSAL'IN DA ALINMASI LAZIM'

Söz konusu grupla ilgili dönemin Emniyet Müdürü Celaletin Cerrah’ın tavsiyesi ve Emniyet Genel Müdürü Oğuz Kaan Köksal’ın da onayıyla inceleme başlatıldığı bilgisini tekrarlayan Turanlı, “Planlı operasyon mevzuat gereği bu şekilde yapılması gerekiyor. Eğer bizim müvekkilimizin burada sorumluluğu söz konusu ise ki kesinlikle değildir, o zaman emniyet müdürü ve genel müdürün de bu operasyon kapsamında gözaltına alınması lazım.” diye konuştu. 

Tahşiye dosyasında en az 10-15 hakim ve savcının imzası bulunduğunu kaydeden Turanlı, “Bu insanlar da sözde hayali olan bu örgütün üyesidir o zaman. Bunları da alın o zaman.” ifadelerini kullandı. 

Avukat Sıddık Filiz de, 14 Aralık operasyonuyla ilgili kamuoyuna yanlış bilgiler aktarıldığını vurguladı. Tahşiye operasyonundan önce fiziki takip raporlarının gönderilmediği şeklindeki bilgi için Filiz, “Bir savcı operasyondan önce ‘gönderin yaptığınız fiziki takipleri’ demeden TEM şube neden göndersin? 3 ay, bir sene, 5 gün, 3 saat sonra göndermesinde herhangi bir kanuni engel yoktur. Sayın Hüseyin Gülerce’yi de bu şekilde kandırmışlar, çıkıp kamuoyu önünde diyor ki ‘ben kumpası gördüm.’ Madem kumpas var bunlar araştırılmasın mı? Elbet de araştırılsın. Ama kumpas yok burada, CMK kapsamında çok teknik meseleler var.” dedi.

Fethullah Gülen Hocaefendi ile Hidayet Karaca arasında geçtiği iddia edilen ve 14 Aralık soruşturmasına dayanak yapılan telefon görüşmesine değinen Filiz, “Kabul anlamına gelmemek kaydıyla kanuna aykırı olarak elde edilmiş olan delil anayasada ‘hükme esas teşkil etmez’ diyor. Bunun bu şekilde Hidayet Karaca’ın -velev ki dinlenmiş olsun hükme esas alınarak karar verilmesi ayrı bir garabettir. Hidayet Karaca Bey sayın Fethullah Gülen’i arayarak -eğer doğruysa- bir istişarede bulunuyor. Arayan Sayın Gülen değildir. Talimat da yoktur. Velev ki Hidayet Bey aramış olsun velev ki kanunen de dinlenmiş olsun. Bir istişari mahiyette ‘Karanlık Kurulu, Tek Türkiye’de yaptık Şefkat Tepe dizisinde de devam etsin mi?’ Hukukçu cesur olmalıdır. Böyle bir istişareden, gerçek hayatta olmayan bir delili bırakıp sanal bir alemdeki bir delile sarılmak da yeni Türkiye’nin bir hukuk garabeti olsa gerek.” şeklinde konuştu.