Risale-i Nur Enstitüsü tarafından geleneksel olarak yapılan Risale-i Nur Gençlik Kongresi’nin bu yıl 8.’si düzenlendi.
8.’si düzenlenen Risale-i Nur Gençlik Kongresi masa çalışmlarıyla başladı. Üniversiteli gençlerin masa çalışmAlarında ağırlıklı olarak ‘adalet’ konusu işlenirken, “CEMAATLER TOPLUMUN MANEVî KALELERİDİR” sonucuna ulaşıldı.
Okumak için tıklayınız:
Genç Saidler, şahs-ı manevîde kenetlendi
Risale-i Nur Enstitüsü tarafından 8.’si düzenlenen Risale-i Nur Gençlik Kongresi dün Ankara Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde yapıldı. Masa çalışmalarıyla 6 Mayıs’ta başlayan Kongre, şölen havasında bir programla son buldu. Çok sayıda gencin katıldığı programda masa çalışmalarının sonuç bildirgeleri okundu. Üniversiteli 150’ye yakın kız ve erkek öğrencinin katıldığı 5 farklı konuyla görüş alış verişlerinin yapıldığı masa çalışmalarında ‘hukuk ve adalet’ ekseninde tartışmalar yapıldı.
“Risale-i Nur’a Göre Hukukun Üstünlüğü ve Adalet Ekseninde Din-Devlet ve Cemaat İlişkileri” başlığı altında kız ve erkeklerden oluşan beş ayrı masada yapılan çalışmalarda son dönemlerin en acil konularından biri olan ‘hukuk ve adalet’ konusunda topluma ışık tutacak sonuçlara ulaşıldı. Risale-i Nur Gençlik Kongre’sinde kamuoyuyla paylaşılan sonuç bildirgeleri ise şu şekilde;
1. Masa: Hukukun üstünlüğü ve adalet
1- Adalet önce insanın kendi nefsinde başlar. Şahısların kendi nefsinde adil olmadığı bir toplumun da adil olması beklenemez.
2- Zulmün, tahakkümün, keyfiliğin olduğu yerde istibdat; adaletin, hürriyetin ve hakkın olduğu yerde ise meşrûtiyet (demokrasi) hakimdir.
3- Anayasa, hükümete istediği gibi davranma yetkisi vermemelidir. Aksi halde hukuk devletinden bahsedilemez.
4- Özgürlük Allah’ın Rahman ve Rahim isimlerinin tecellisiyle kuluna bir ihsanıdır ve imanın özelliğidir. İman ne kadar mükemmel olursa, hürriyet o derece parlar.
5- Hukukun üstünlüğünün sağlanamadığı; şahsî emellerin, menfaatlerin ve siyasî garazların hakim olduğu bir devlet yapısında adaletten söz edilemez.
6- Toplumun refah ve huzuru ancak ve ancak adalet olgusunun tam manasıyla gerçekleştiği gün olacaktır.
7- İslâm medeniyetinin dayanağı Haktır, bunun da gereği adalettir. İnsan fıtraten medenidir, adaleti ise düzeninin bir tezahürüdür ve bir tercümanıdır.
8- Kâinatın, devletin ve fertlerin devam ve bekası adalet ile sağlanır. Adalet yoksa zulüm vardır. Zulüm, zemini bataklığa çevirip, dünyanın boğulmasıyla kıyameti koparacaktır.
9- Kur’ân hükümlerinin asıl unsurlarından olan adaleti tatbik etmesi gerken devlet müstebit ehl-i hamiyetin elinde zulüm topuzu hükmündedir.
10- Bütün gerçek ve tüzel kişilerden bağımsız bir yapı olan hukuk, kişilerin keyfine bırakılmamalıdır. Yasama, yürütme ve yargı hukuka bağlı olmalıdır. Demokrasiyi, hürriyeti ve adaleti barındıran ideal devlet ancak kuvvetler ayrılığı ile ortaya çıkarılabilir
Katılımcılar:
Ahmet Paşalıoğlu, Abdullah Emre Benlice, Abdulkadir Bayraklılar, Ali Yücesoy, Bahadır Yıldırım, Enes Çelebi, Fatih Mehmet Dolu, Furkan Enes Durak, Hakan Özlen, Muhsin Er, Said Tokmak, Salih Sağlam, Selim Arpacı, Senar Tekin, Sinan Özden, Talha Ramazan Doğan, Tayfur Gür, Ubeyd Önbaş, Veysel Karahan, Ahmed Bedreddin Musatat, Kübra Örnek, Esengül Admış, Satı Kaya, Kübra Şahin, Elif Akçan, Seda Karakoç, Betül Şeker.
2. Masa: Din devlet ve cemaat masası sonuç bildirisi
1- Din, Allah tarafından konulan kanunların peygamberler aracılığı ile bize ulaştığı, toplumsal ve bireysel hayatı düzenleyen, insanın yaratılış gayesini ve varoluş hikmetini bildiren, adalet, merhamet, dürüstlük, fedakârlık gibi ahlâkî kuralların öğretildiği ilkeler bütünüdür.
2- Cemaatler, Kur’ân ve sünnet ekseninde İla-yı Kelimetullahı hedef ittihaz eden, iman, ibadet, ahlâk ve fazilet gibi meselelerde insanları hakikate ulaştırmayı maksat yapan, sadece Allah’ın rızasını esas almakla beraber siyasî parti ve dünyevî ideolojilerden sıyrılmış olan manevî topluluklardır.
3- Cemaatler; hiçbir dünyevî menfaat gözetmeksizin ortak bir akılla hareket eden, gönüllülük esasına dayalı, belirli bir hizmet metoduna sahip, fertlerin manevî terakkisi için çalışan, fıtrî şekilde oluşmuş sivil ve sosyal yapılardır.
4- Cemaatler, iktidara talip olmamalı, bunun yerine iktidardakilerin yanlışlarını düzeltmeleri için ikazda bulunmalıdır. Müsbet bir şekilde “Mağrur olma padişahım senden büyük Allah var” deme cesaretini de gösterebilmelidir.
5- Cemaatler toplumun itimadını kazanmış manevî kalelerdir. Hiçbir kurum, kuruluş cemaatlerin itibarsızlaştırılmasına müsaade etmemelidir.
6- Cemaatler bir elin parmakları gibidir; maksatta ittifak etmelidir.
7- Cemaat ve devlet arasındaki menfaat üzerine kurulan ilişki gayri meşrû bir aşk gibidir ve neticesi merhametsiz azap çekmektir.
8- Cemaatler siyasetin oy depoları değil, manevî destekçi ve danışmanlarıdır.
9- Din, siyaset üstü bir meseledir. Dini, siyasetine alet etmek hiçbir hükümetin ve ideolojinin haddi değildir.
10- Devlet hizmetkârdır. Devletin vazifesi, insanların refah seviyesini arttırıp, güvenliğini sağlamak ve vatandaşlarının menfaatlerini korumaktır. Bu anlamda ferdi ve sosyal hayatta hizmet eden cemaatlerin faaliyetlerine engel olmak devletin aslî yapısı ile bağdaşmamaktadır.
Katılımcılar:
Zübeyir Seyda Okay, Abdullah Said Korkmaz, Bilal Said Parlakoğlu, Furkan Özçelik, Halim Mercimek, Kenan Kaya, Muhammed Said Emre, Mustafa Said Yaykal, Ömer Faruk Yıldız, Ramazan Oba, Serkan Ünal, Yekda Kaya, Zübeyir Seyda Okay, Mehmet Ali Gelen, Emre Demirdöğmez, Şeyda Sultan Zengin, Rabia İnci, Fethiye Songül Akay, Ayşenur Akay, Beyzanur Güney, Şeyma Rüzgar, Esmanur Alyakut, Rukiye Kalay, Kübra Ünüvar.
3. Masa: İslâmî hizmet metodları ve Diyanet
1- İslâmî hizmet metotları nazikane, nezihane ve yumuşak bir dil üzerine bina edilmelidir.
2- Her kesimde muhtaçları bulunan imanî meseleler menfi tarafgirliklere kurban edilmemelidir.
3- Halkın rızasını Hakk’ın rızasının önüne koyanların hizmeti Allah katında yok hükmündedir.
4- İman hizmeti maddî manevî her şeyden fedakârlıkla yalnız ve yalnız Allah rızası için çalışanların omuzlarında yükselecektir.
5- İslâmî hizmetlerle meşgul olanlar siyasî, dünyevî, şahsî ya da cemaatî menfaat için teşekkül eden cemiyetlere ve komitelere dönüşmemelidir.
6- Doğruyu emretme ve yanlıştan vazgeçirme hizmeti her fert, cemaat, kurum ve kuruluşun kavlî, fiilî, hâlî çerçevede hayata geçirmesi gereken bir vazifedir.
7- En büyük tehlikenin benlikten, kibirden, gururdan ileri geldiği şu zamanda ehl-i hizmete, tevazu, mahviyet ve terk-i enaniyet lâzım ve elzemdir.
8- İslâmiyet’e lâyık doğruluk lisan-ı hal ve lisan-ı kal ile topluma aktarılırsa bugün sosyal hayatımızı zehirleyen belâların sonlandırılması oldukça kolaylaşacaktır. Bu da İslâmiyet’in doğru metodlarla anlatılmasına ve fiilen gösterilmesine bağlıdır.
9- Diyanetin ve cemaatlerin, İslâmî hizmetlerini, gaflet ve dalâletin en boğucu, aldatıcı ve en geniş perdesi olan siyasete alet etmemesi gerekir.
10- Farklı hizmet metodlarının “müsbet hareket” çerçevesinde birbirine zarar vermeden ve bir arada yürütülmesi ile meydana gelen ahenk “ümmetimin ihtilâfında rahmet vardır” Hadisinin hakikatini gösterir.
11- Dinî tebliğ vazifesini yürüten bütün kesimlere düşen, “Hak yalnız benim mesleğimdir.” yerine “Benim mesleğim daha güzeldir” önermesine göre yaşamaktır.
Katılımcılar:
Abdussamed Temel, Cengiz Bayak, Emrah Kır, Fatih Adak, Harun Çetin, Hasan Hüseyin Ceylan, Hasan Hüseyin Teker, Muttalip Aslan, Osman Yetim, Selahattin Dağlı, Taner Önden, Yahya Aslan, Abdullah Karakoç, Mücahit Kalkan, Firdevs Aslan, Tansu Küçük, Kezban Türkmenoğlu.
4. Masa: Sosyal, kültürel yapılar ve hürriyet masası
1- Devlet, sosyal yapılanmalara fikir farklılıklarını göz önünde bulundurmaksızın, eşit mesafede ve tarafsız bir şekilde yaklaşmalı ve hürriyetlerini kısıtlamamalıdırlar.
2- Kanunlar toplumun tamamını kucaklayacak şekilde adalet üzerine bina edilmelidir. Her bireyin temel hak ve hürriyetleri muhafaza edilmelidir.
3- Yalnızca havassın değil umum akvamın saadeti ve devletin bekası için hâkimiyet umum millete verilmeli ve milletin meclisi güçlendirilmelidir. Şahsa dayalı yönetim ortadan kaldırılmalıdır.
4- Siyasiler, vatanı anarşilikten korumak için toplumda merhamet, hürmet, emniyet, haram ve helâli bilip haramdan çekinmek ve serseriliği bırakıp itaat etmek gibi faydaları sağlayan Kur’ân tefsiri Risale-i Nur’lara sahip çıkmalıdırlar.
5- Fikirlerin çarpışmasından hakikatin tecelli etmesi için sosyal ve kültürel yapılar birbirini tanıyarak ve yardımlaşarak hareket etmeli yoksa birbirinden ayrı ayrı ve rekabetkârane hareket etmemeli ve birbirinin düşmanlığından beslenmemelidirler.
6- Sosyal tabakalar, güce değil; hayatı hak, kalbi marifet, lisanı muhabbet, aklı kanun olan meşrûtiyet-i meşrûaya dayanmalıdır.
7- Siyasî istibdad, ilmî istibdadı; ilmî istibdad da taklidi doğurur. Taklit ise fertleri veya toplulukları, tarafgirliğe ve fikir kısırlığına sevk eder. Bu hastalıkları tedavi edecek olan, ancak, cumhuriyet ve demokrasi adlı ilâçlardır.
8- Bizi birbirimize bağlayan bir çok manevî zincirler varken, mezhep, cinsiyet, ideoloji gibi örümcek ağı niteliğindeki bağlara takılı kalmak bu vatana ve bu millete büyük bir zarardır. Muhabbet tohumlarını bu vatana serpecek olan yeni eğitim modeli Medresetüzzehra derhal hayata geçirilmelidir.
9- Modern seküler medeniyetin mutlak hürriyet düşüncesi bencillik ve sefahate yol açmaktadır. Hürriyet tevhid ile desteklenmeli, İslâm’ın edebiyle edeplenmeli ve süslenmelidir.
10- Risale-i Nur’dan hakikî ders alan bahtiyar, masumların kanını ve hukukunu zayi eden hareketlerin içinde yer almaz ve ayrıştırıcı hareketlere hiçbir cihetle yanaşmaz.
Katılımcılar:
Alperen Bekaya, Enes Serkan Karaaslan, Erkam Nurlan, Fatih Tülüce, Hasan Sarıgeçi, Mahmut İlhan, Ömer Alan, Ömer Işıkakdoğan, Serkan Karadağ, Şükrü Kalı, Yunus Kara, Onur Turan, M. Said Tan, M. Emin Turgut, Elif Sucu, Büşra Nur Erciyes, Sabiha Nurcan Kurt, Rabia İlhan, Lütfiye Kef, Süreyya Nur İşler, Ayşe Baharlı, Melike Akbaş, Havva Aslan.
5. Masa: İslâmî düşünce geleneği ve Risale-i Nur
1- Bediüzzaman Said Nursî, bilimler arasında dinî ilimler, dünyevî ilimler ayrımı yapmaz. Bütün bilim dallarını tevhid düzleminde birleştirir ve ilimlerin ilâhî isimlere dayandığını ifade eder.
2- Zaman beraberinde değişimi getirir. Değişime ayak uyduramayanlar yok olmaya mahkûmdur. Risale-i Nur, ahir zamanın değişen ortamına münasip, umuma şamil bir tarz uygulamış ve toplumun kalp ve vicdanında yer edinmiştir.
3- Risale-i Nurlar, Kur’ân-ı Kerîm’deki tenezzülat-ı İlâhiye metodunu takip ederek; en ağır konuları dahi temsil metodunu kullanarak akla yakınlaştırmıştır.
4- Risale-i Nur’un diğer âlimlerin eserlerinden farkı; 20. yüzyıl insanının fıtrî ihtiyacına mutabık olan akıl ve kalbin ittihadı, ruh ve lâtifelerin birlikteliği ile iman hakikatlerini ispat etmesidir.
5- Farklılaşma insanlığın gereğidir. Fakat bu farklılaşmada temel ortak paydalar göz ardı edilmemelidir. Teferruattaki ihtilâf, esastaki ittifaka engel olmamalıdır.
6- Tekfirci zihniyet ve ilmî istibdad düşünceye büyük zarar vermiştir. Düşünce hürriyetini sağlayarak fikirleri çarpıştırıp hakikati ortaya çıkarmak gereklidir.
7- Bediüzzaman Said Nursî, materyalist tehdit karşısında İslâm akaidini yeniden yorumlayarak klâsik düşüncedeki metodoloji içi çatışmaların aksine; sistemleştirici ve bütünleştirici bir tecdit faaliyeti geliştirmiştir.
8- Risale-i Nur, kâinatın bir san’at eseri olduğu tesbit ve teşhisi ile her bir san’at eserinden Saniine giden bir yol göstererek akıllara “mana-i harfî” bakışını sunmuştur.
9- Klâsik İslâm düşüncesi şahıs merkezli iken, Bediüzzaman ahir zamanda fertlerin dahi de olsalar cemaat suretinde gelen inkâr fikirlerine ve ahlâkî saldırılara tek başına mukabele edemeyeceğini tesbit etmiş ve şahs-ı maneviyi ön plana çıkarmıştır.
10- Bediüzzaman Medresetüz-zehra projesiyle geleneksel İslâm düşünce tarihinde eğitim kurumu olarak hizmet veren medrese, tekke ve mektepleri birleştirmiştir. Bilim ve dinin mana-yı harfî bakışı ile kaynaştırılacağı bu eğitim modeli insanlar arasındaki ihtilâfı ve her tür menfi milliyetçiliği bitirecek, İslâm âlemini kalkındıracak, dünya barışını temin edecektir. Dünyaya ışık tutacak bu eğitim modeli, hamiyetli ve gayretli yeni sahiplerini beklemektedir.
HABER: KÜBRA ÖRNEK - KÜBRA ÜNÜVAR
***
Geçen yıl gerçekleştirilmiş olan coşkulu programa da ilgi büyüktü...
Risale-i Nur Enstitüsü’nün organize etttiği, “Doğru İslâmiyet ve İslâmiyete Lâyık Doğruluk” konulu 7. Risale-i Nur Gençlik Kongresi, Ankara’da yapılan programla sona erdi. Programa Ankara’dan ve Türkiye’nin çeşitli illerinden yoğun bir katılım oldu.
Devamını okumak için tıklayınız:
Genç Saidler Üstad'a “sadakte” dedi
***
Panelimiz coşkulu katılımla gerçekleşti
***
***
Konuyla benzer içerikler:
Risale-i Nur’u niçin çok okumalıyız, Risale-i Nur, neden bu asra bakan bir tefsirdir?
Risale-i Nur eserleri, muhtevası, telif ediliş tarzı, dili ve düzeni itibariyle diğer İslâmî eser ve tefsirlerden farklıdır.
Okumak için tıklayınız:
http://www.yeniasya.com.tr/suleyman-kosmene/risale-i-nur-u-nicin-cok-okumaliyiz_414017
Mehmet Akif: En büyük âlim odur ki; İşaratü’l-İ’caz’ı anlasın...
Mehmet Akif Ersoy'un Büyük İslam Alimi Bediüzzaman Said Nursi ve Kur'an-ı Hakim'in hakikatli ve nurlu bir tefsiri olan Risale-i Nur Külliyatı ile ilgili değerlendirmeleri Risale-i Nur'un muhteva ve mesajının anlaşılması noktasında oldukça önem taşımaktadır.
Okumak için tıklayınız:
http://www.yeniasya.com.tr/gundem/mehmet-akif-en-buyuk-alim-odur-ki-isaratu-l-i-caz-i-anlasin_419602
Doğru İslâmı anlama projesi: Medresetü’z - Zehra
Okumak için tıklayınız:
http://www.yeniasya.com.tr/halil-elitok/dogru-islami-anlama-projesi-medresetu-z-zehra_389766
Din ve fen ilimlerinin birlikte okutulduğu bir Bediüzzaman Üniversitesi
Okumak için tıklayınız:
http://www.yeniasya.com.tr/gundem/din-ve-fen-ilimlerinin-birlikte-okutuldugu-bir-bediuzzaman-universitesi_370309