"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Âkif hep gönüllerde

27 Aralık 2018, Perşembe 02:05
Mehmet Âkif Ersoy, vefatının 82’nci yılında rahmetle anılıyor. İslam şairi ve mütefekkir olan Âkif, gönüllerdeki yerini koruyor.

27 Aralık 1936’da ebediyete uğurlanan “Vatan Şairi” ve “Millî Şair” unvanları ile de anılan Mehmet Âkif Ersoy’u vefatının 82’nci sene-i devriyesinde rahmetle anılıyor. Mehmet Âkif, 1873 yılında İstanbul’un Fatih ilçesi Sarıgüzel Mahallesi’nde doğdu. Babası Fatih Medresesi Müderrisleri’nden Temiz lâkaplı Mehmed Tahir Efendi’dir.

Annesi Buharalı Mehmet Efendi’nin kızı, Emine Şerife Hanımdır. Eğitimine, dört yaşında Fatih Emir Buhari Mahalle Mektebine giderek başladı. Babasından Arapça derslerini aldı. Fatih Merkez Rüştiyesi’ne girdi. Bu okula devam ederken aynı zamanda, ikindiden sonra Fatih Camii’ne giderek burada Esad Dede’den; Hafız Divanı, Gülistan ve Mesnevî derslerini aldı. Bu eğitimi sırasında Türkçe, Arapça, Farsça ve Fransızca dillerini öğrenerek, bu alanda sınıf birincisi oldu.

Şiire olan merakı hep devam etti

Şiiri çok severdi. İlk okuduğu şiir kitabı, Fuzuli’nin ‘Leyla ve Mecnun’udur. İdadiyi bitirdikten sonra Mülkiye mektebine girdi.

Bir süre sonra bu okuldan ayrılarak yeni açılmış bulunan Baytar (Veterinerlik) mektebine girdi. Şiire olan merakı burada da devam etti. Okulunu birincilikle bitirdi. Eğitiminin devam ettiği sıralarda iki acı olay yaşadı.

Önce babası vefat etti, bir süre sonra da evleri yandı. Babası vefat ettiği zaman on dört yaşında idi. 25 Ağustos 1918 tarihinde kurulan Darü’l-Hikmeti’l-İslâmiye Cemiyeti’nin Başkâtipliği’ne atandı. Bu cemiyet, bir tür İslâm Akademisi mahiyetinde idi. Üyeleri arasında, Bediüzzaman Said Nursî, Ahmed Cevdet, Hafız İsmail Hakkı, Muhammed Hamdi gibi, dönemin meşhur ilim ve fikir adamları yer aldı.

Fikrinin temeli: Kur’an

Gazetemiz yazarlarından İslâm Yaşar kaleme aldığı yazısında “Mehmed Âkif, Osmanlı devrinde yetişse de, asıl eserlerini cumhuriyet döneminde veren büyük bir âlim, şair, mütefekkir, hatip, hareket ve heyecan adamıydı. İnsanlar zaaf içinde bulunduğu, devlet ve millet de bundan zarar gördüğü için önce insana insanlığını anlatmaya çalıştı.

Ona göre insanın kendisini bilmesi ve kimliğini, kişiliğini bulması, milletin şuurlanıp devleti kurtarmasına vesile olacaktı. İnsanın, kâinatı ihata eden ‘küçük bir âlem’ olduğundan, Allah’ın kâinata sığmayan feyzinin, insanın kalbine sığabileceğini düşündüğünden, insan kalbinin İlâhî feyizle dolması için Kur’ân’ı, Sünneti ve dinin kudsî kaynaklarını fikrinin, düşüncesinin temeli yaptı” ifadelerine yer vermiştir.

Hadislerden tesirli çareler gösterdi 

Yaşar, “Âkif’in nazarında insan olmanın icaplarını yerine getiren bir kişi, zorluklara karşı koyar, karanlıkları dağıtır, güçlükleri aşar ve kendisinin yanı sıra devlete de, millete de, insanlığa da faydalı olurdu. Âkif, bunu yapabilecek güçte, kabiliyette, karakterde, İslâm’ın imanı, Doğunun irfanı ve Batının ilmi ile mücehhez, yepyeni bir nesil yetiştirme çabası içine girdi.

Gençliği o neslin merkezi addetti ve ‘Âsım’ın Nesli’ adını verdi. Millete anlatmak istediği bütün fikirleri ve düşünceleri de o muhayyel gencin dili ile söyledi. Aslında asıl maksadı o neslin şahsında millete seslenmek, geleceğe kalıcı mesajlar bırakmaktı. Hitap tarzı olarak nazmı seçti. Küçük yaşlarda başladığı şiir çalışmalarında hiç malayani duygu ve muhayyel maceralar işlemedi. Hep milletin, cemiyetin dertlerine Kur’ân’dan, hadislerden tesirli çareler gösterdi. Onun için günümüzde, ‘şiir denince Mehmed Âkif akla gelir’ denmiştir.

Hiçbir karşılık beklemedi

İstiklâl Marşı yarışması yapılan dönemde Eğitim Bakanlığı güfteleri incelemiş, ancak içlerinde İstiklâl Marşı olabilecek bir eser bulamamıştı. Bakan Hamdullah Suphi, Âkif’in marşa ödül koyulması dolayısıyla katılmadığını öğrenince şaire yazdığı mektupta ödül konusunun uygun bir şekilde çözümlenebileceğini ve yarışmaya katılmasını belirtti.

Aralık 1920 sonlarına doğru Ankara’ya gelen Âkif, şimdilerde müze olan Hacettepe’nin arkasındaki Tacettin Dergâhı’ndaki odasına çekilerek İstiklâl Marşı’nı yazmaya başladı. İstiklâl Marşı, 12 Mart 1921’de kabul edilerek gazetelerde yayınlandı Paltosu dahi olmayan Âkif, kazandığı beş yüz liralık ödülü yoksul kadın ve çocuklarına iş öğreterek yoksulluklarına son vermek için kurulan Darülmesai’ye bağışladı.  Akif, en önemli eserlerinden biri olan “Safahat”ı ise 1933 yılında tamamladı.

‘Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın’

Birkaç gazeteci, ölümünden kısa bir süre önce Mehmet Âkif’i ziyarete gitti. Sohbet sırasında söz bir ara İstiklâl Marşı’ndan açıldı ve bir vesile ile değiştirilip değiştirilemeyeceği konuşuldu.

Âkif hasta yatağından heyecanla doğruldu, yanından hiç ayrılmayan genç dostu Âsım Şakir’in arkasına koyduğu yastığa yaslanmadan önce, Meclis’te kabul edildiği gün Zonguldak Milletvekili Tunalı Hilmi hariç herkesin ayakta dinlediği İstiklâl Marşı’nı değiştirmeye kimsenin gücünün yetmeyeceğini söyledi. Bitkin bir halde yastığa yaslanırken “İstiklâl Marşı bir daha yazılamaz” dedi. “Kimse bir daha İstiklâl Marşı yazamaz, ben de yazamam!” Sonra derinden gelen bir sesle, “Allah bu millete bir daha İstiklâl Marşı yazdırmasın!” dedi, sustu.

Victor Hugo’lar Bediüzzaman’ın bir talebesi olabilirler

Eşref Edib’in şu cümlelerinden Bediüzzaman ve Âkif’in tanışıklığı olduğunu biliyoruz: “Üstadla tanışmamız kırk seneyi geçti. O zamanlar hemen her gün idarehaneye gelir; Âkif’ler, Nâim’ler, Ferid’ler, İzmirli’lerle birlikte saatlerce tatlı tatlı musahabelerde bulunurduk.” (Tarihçe-i Hayat, s. 640) 

Bediüzzaman’ın ve Âkif’in birbirleri hakkındaki ifadelerinden aralarında sıcak bir muhabbetin olduğu görülmektedir. Risale-i Nur Külliyatı’ndan ‘Sözler’in sonunda bulunan ‘Konferans’ta “Büyük şâirimiz, edebiyatımızın medâr-ı iftihârı merhum Mehmed Âkif, bir üdebâ meclisinde, Victor Hugo’lar, Shakespeare’ler, Descartes’lar, edebiyatta ve felsefede Bediüzzaman’ın bir talebesi olabilirler” ifadeleri yer almıştır.

Âkif’in arzusu Risale-i Nur’la gerçekleşti

Risale-i Nur’un muhtelif yerlerinde de büyük şairin adı ve şiirlerinden alıntılar yer almaktadır. Bediüzzaman; “Hem merhum Fetva Emini Ali Rıza ve merhum Ahmed Şirani ve merhum Şevket Efendi ve merhum Mehmed Âkif gibi insaflı, Risale-i Nur’u fevkalâde takdir ve tahsin eden o muhterem ve merhum zatların hatırı için, biz İstanbul hocalarına dostuz, onlardan gücenmeyiz…” (Emirdağ Lâhikası, s. 144 ) demiştir. Âkif’in, “O nuru gönder İlâhî, asırlar oldu yeter!/ Bunaldı milletin afakı, bir sabah ister” ve “Doğrudan doğruya Kur’ân’dan alıp ilhamı,/ Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâmı” şeklindeki niyaz ve arzuları Risale-i Nur’la tahakkuk etti. Âkif’in arzusu, ilhamını direkt Kur’ân’dan alan Risale-i Nur’la gerçekleşti demek mümkün. (Tarihçe- i Hayat, s. 256)

Cenazesinde yalnızca gençler vardı

Mehmet Âkif Ersoy’un vefatı ülkede büyük bir üzüntüye sebep oldu. Beyazıd Camii’ndeki cenaze namazına onu seven binlerce genç ve dostları katıldı. Kılınan cenaze namazına resmî kişilerden ve kuruluşlardan katılan hiç kimse olmadı.

Mehmet Âkif’in cenaze namazına bir hukuk fakültesi öğrencisi iken katılan Prof. Dr. Sulhi Dönmezer 5 Ocak 1987’de gazetede yazdığı  “Âkif’in Cenaze Töreni” başlıklı yazısında o günü şöyle anlatır: “…Bizler alana geldiğimizde, namaz saatinin yaklaşmış bulunmasına rağmen bir tabuta rastlamadık, hep birlikte bekliyoruz. Birden lokantanın ön kısmına bir cenaze otomobilinin geldiğini gördük, iki kişi üzerine örtü dahi konmamış bir tabutu indirdiler. Yoksul bir fakirin cenazesinin getirildiğini düşünerek bir kısım arkadaşlar yardıma teşebbüs ettiler. Fakat tabutun Mehmet Âkife ait bulunduğu anlaşılınca bir anda yüzlerce genç ağlamaya başladı. …Gençler hemen Emin Efendi Lokantasının bayrağını alarak tabutun üstüne örttüler. Sonra merhumun bir kısım arkadaşları gelmeye başladı, ama ne vali, ne belediye reisi ve ne de tek partinin zimamdarlarından hiç kimse ortalarda yoktu.”

Bu vesileyle merhum İslâm şairi Mehmet Âkif Ersoy’u bir kez daha rahmetle anıyoruz. Mekânı Cennet olsun inşallah. Âkif’in kabri, Edirnekapı Şehitliğindedir.

NURSEZA OKUR - İSTANBUL

 

 

Etiketler: mehmet akif ersoy
Okunma Sayısı: 5354
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı