Türkiye edebiyat tarihine “bayrak şairi” olarak adını yazdıran merhum Arif Nihat Asya’nın güzel şiirleri arasında Ayasofya ile ilgili olan şiirleri de vardır. İstanbul’un fethi ve dolayısıyla Ayasofya’nın cami olarak ibadete açılması gerektiği tartışılırken, merhum Arif Nihat Asya’yı da hatırlamak lâzım.
Tabiî ki Ayasofya denildiğinde akla ilk gelen isim, cihan padişahı Fatih Sultan Mehmed’dir. Fatih Sultan Mehmed Han, Peygamberimizin (asm) övgüsüne mazhar olmak için “Ya İstanbul beni alır, ya ben İstanbul’u” demiş ve kılıç ile duânın birleşmesinden meydana gelen kuvvet ile İstanbul surlarını yıkmıştır. Akılda tutmak lâzım ki fetih, bir beldeyi işgalden çok farklıdır. Fetih, karanlıkların dağılması ve o beldenin insanlığa, adalet ve hakka açılması anlamındadır. İstanbul’un fatihi de tam bunu yapmış, Allah ondan razı olsun.
İstanbul’un fethi ve Ayasofya meselesi çok tartışılıyor, ama bu tartışma yerinde ve ölçülere uygun olarak mı yapılıyor? Kendilerini tarihçi olarak sunan bazı kişiler, hadiseye öyle yaklaşıyorlar ki neredeyse “Aslında İstanbul fethedilmemiştir” diyecekler! Aynı yanlış yaklaşım, Ayasofya konusunda da yapılıyor. “Fethin sembolü Ayasofya yeniden cami olsun” denildiğinde çok bilmiş bir eda ile “Yakınlarda çok cami var, Ayasofya müze kalsın” diyorlar. Elbette yakınlarda ve uzaklarda olan bütün camilerin cemaatle dolması temennimizdir, ama camilerin yeterince dolu olmaması Ayasofya’nın ibadete kapalı olmasına bahane olamaz. Camilerin dolu olmasının birinci yolu, namaza giden yolların tıkanmaması, engellenmemesi; aksine teşvik edilmesinden geçer. Hem bunu yapmayıp, hem de “Sultanahmet boş, Ayasofya’ya cami olarak ihtiyaç yok” demek inandırıcı olmaz.
Arif Nihat Asya merhum, Ayasofya ile ilgili bir şiirinde Fatih Sultan Mehmed’e hitaben, “Uyan ey Fatih, uyan” diye seslenmiş:
Ma’bedinken daha dün,/ Ayasofya’nda bugün/ Ne sâlâ var, ne ezan.../ Uyan Ey Fatih, uyan!
Şimdi- artık- oradan/ Ne aşırlar, mevlit, /Ne de tekbir duyan... Uyan ey Fatih, uyan!
Bakıp ağlar destan.../ O da der, ağlayarak: “Ha sükût onda, ha çan!”/ Uyan Ey Fatih, uyan!
“Başlamışken Ramazan, Neye yoktur mahyan?” / Diye sor mabedine.../ Uyan ey Fatih, uyan!
Oldu geçmiş de yalan: Bize mirasından / Bu, demek, elde kalan! / Uyan ey Fatih, uyan!
(Basamaklar, Ankara 1971, s. 112’den aktaran: Prof. Dr. Ahmed Akgündüz, Doç. Dr. Said Öztürk, Yaşar Baş, Kiliseden Müzeye Ayasofya Camii, s. 393)
Arif Nihat Asya, şiirinde Sultan Fatih’e seslense de asıl muhatap bizleriz. Milletimiz uyansa, Ayasofya hadisesinde olduğu gibi kurulan tuzakların farkına varsa Ayasofya ‘müze’ olmaya devam edebilir miydi? Ayasofya’nın müze olması hem tarihe hem de hakikate aykırıdır. Nasıl bir karar neticesi müzeye çevrildiğinin tartışılmasını geride bırakıp, mümkün olan en kısa zamanda yeniden cami olarak hizmete açılması için gayret lâzımdır.
Millet nezdinde bu konunun Lozan Antlaşması’yla ilgili olduğu, o görüşmelerde bu konuda ‘ağır söz ve vaadler verildiği’ yönünde bir kanaat var. Tabiî bu kanaatlerin ne kadar hakikati yansıttığını bilemeyiz. Ama öyle bile olsa artık Ayasofya’nın müze olarak kalmasına razı olunamaz. İlk bakışta basit gibi görünse de bu mesele cidden önemlidir. Öyle olmasaydı ‘tek başına iş başına’ gelen iktidarlar bu meselelere el atmakta çekingen davranırlar mıydı?
Fakat şunu unutmamak lâzım ki, milletimiz Ayasofya’yı cami olarak görmek, ziyaret etmek ve içinde namaz kılmak istiyor. Bu talep, Ayasofya’nın ‘müze’ye çevrildiği gün başlamış ve her geçen yıl biraz daha artarak bu günlere gelmiştir. İnşallah çok uzak olmayan bir tarihte Ayasofya yeniden cami olarak ibadete açılacak ve Fatih Sultan Mehmed’in vasiyetinin gereği yerine getirilecek. Umudumuz, temennimiz ve duâmız bunun için...