01 Haziran 2014, Pazar
Ağustos 2010 tarihli bir yazımızda Ayasofya’yı gündeme taşıdıkları için Yunan asıllı Amerikalı bir gruba teşekkür etmiştik.
O günkü teşekkürümüzün sebebi şuydu: 250 kişilik Yunan asıllı Amerikalı bir grup, Ayasofya’da ‘ayin’ yapmak için Türkiye’ye gelmek istemişti. Türkiye bu talebe olumlu cevap vermeyince Yunanistan ile Türkiye arasında, o tarihlerde neredeyse diplomatik bir kriz çıkmıştı.
Yine o tarihlerde televizyonlar bu konuyu “birinci haber” olarak duyurdu ve çok sayıda “uzman”dan görüş alındı.
Görüş beyan eden uzmanların neredeyse tamamı, “Ayasofya’da ayin” yapmanın mümkün olmadığını, çünkü oranın bir “müze” olduğunu söylemişlerdi. (Yeni Asya, 19 Ağustos 2010 tarihli yazımız)
Ayasofya’da ayin yapmak için harekete geçen grubun lideri ve Uluslararası Ayasofya Kilise Camiası Organizasyonu Başkanı Chris Spiru, “amacının sadece duâ etmek olduğunu’’ savunmuştu. Gazetelere yansıyan haberlerden anlaşıldığı üzere grup 2005 yılında ABD’de kurulmuş ve Ayasofya’nın kilise olarak hizmet vermesini hedef olarak belirlemiş. (Sabah, 16.09.2010)
Başka maksatlarla da olsa “Ayasofya Camii”ni bize hatırlattıkları için o Yunanlı gruba teşekkür etmiş ve sormuştuk: Hıristiyan bir grup, Yunanistan’dan yola çıkarak “Biz Ayasofya’da ‘ayin’ yapacağız” diyor. Onlar, bir zahmeti, bir eziyeti, bir riski göze alıyor; ama yıllar yılı “Ayasofya camiye çevrilsin” diye ısrar etmesi icap edenler niçin sessiz?
Ayasofya’nın yeniden cami olarak hizmet vermesi, çevredeki başka camilerin cemaatle dolup taşması şartına da bağlanamaz. Elbette bütün camilerin cemaatle dolması çok önemlidir, ama mecut durum Ayasofya’nın açılmasına mani olarak görülmemeli.
Ayasofya’nın ibadete açılmasının çok önemli olduğu ve kolay olmadığı da bellidir. Ancak Türkiye’yi idare edenler bu ‘zor’u başarmak durumundadır. Herkesin kendisine göre bir kanaati ve değerlendirmesi olabilir, ama bize göre Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin “Ayasofya cami olsun” ısrarı boşuna değildir. Hatırlamak lâzım ki Bediüzzaman, Başbakan Adnan Menderes’e yazdığı konu ile ilgili bir mektubunda şöyle diyor: “Ankara’ya bu defa geldiğimin mühim bir sebebi, (...) Adnan Beye ve Tevfik İleri gibi mühim zatlara bir hakikatı söylemektir ki: (...) Âlem-i İslâmı, hattâ bir kısım Hıristiyan devletlerini de memnun etmek için, Ayasofya’yı müzahrafattan temizleyip ibadet mahalli yapmaktır.” (Emirdağ Lâhikası, s. 349)
“Âlem-i İslâmı, hattâ bir kısım Hıristiyan devletlerini de memnun etmek için, Ayasofya’yı müzahrafattan temizleyip ibadet mahalli yapmak” tesbiti çok önemli. Bu mesele yeterince dile getirilmiyor, ama demek ki Hıristiyan âlemine de sorulsa, onların mühim bir kısmı Ayasofya’nın “ibadet mahalli” dolayısı ile “cami” olmasını isteyecek.
Bakınız, Ayasofya’da “ayin” yapmak için yola çıkan Yunanlı gruba sorulsa, belki onlar da “Müze olacağı yerde, cami, ibadet mahalli olsun” diyecekler. Nasıl ki İstanbul’un fethi öncesi Bizans yönetiminde olan Kostantiniyye şehri mensupları, “Papaz şapkası görmektense, Müslüman sarığı görelim” demiş ve adil Osmanlı yönetimini tercih etmişti...
Mahzun Ayasofya’yı unutamayız ve unutturamayız. Sivil toplum kuruluşları bu meseleyi birinci mesele olarak gündemlerinde tutmak durumunda. Ayasofya’nın yeniden cami olarak ibadete açıldığını görmek duasıyla...
Okunma Sayısı: 2750
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.