Cemiyet hayatımız maddî ve manevî sıkıntıların sebep olduğu ciddî bir bunalım ve kriz yaşıyor.
Gelir dağılımındaki adaletsizlik düzeleceği yerde maalesef daha hızlı bir şekilde bozuluyor. Bir yanda gelirinin hesabını yapamayanlar, öte yanda ise çalışacak iş bulamayan milyonlar...
Acaba bu tabloyu “İşsizlik yok, iş beğenmeyenler çok” diyerek görmezden gelebilir miyiz? Muhtemelen iş beğenmeyenler de vardır, ama “Ne iş olsa yaparım” dediği halde evini geçindirecek kadar para bulamayanlar da vardır. O halde bu durumda olanları tesbit etmek ve el uzatmak vazifemiz değil mi?
Önce İstanbul Fatih’den, bir kaç gün sonra da Antalya’dan gelen intihar haberleri devlet ve millet olarak hepimizi uyandırması gerekir. Elbette her hadisenin sebep ve neticeleri farklı olabilir, ama ortada çok ciddî bir bunalım, çok ciddî bir yozlaşma, çok ciddî bir bozulma olduğu görülmelidir.
Fatih’de, yaşları 50 ile 60 arasındaki 4 kardeşin intihar etmiş olması çok sıradan bir hadise olarak görülmemeli. Haberlere akseden bilgilere göre anne baba bir şekilde boşanmış. Çocuklar annelerinin desteğiyle bu güne kadar gelmiş ve hiçbiri evlenmemiş. Annelerin vefatından sonra birlikte kalmaya devam etmişler. Kardeşlerin ikisi hiç çalışamamış. Biri tam, biri yarım çalışan kardeşlerin yardımıyla yaşayıp gidiyorlarmış. Nasıl olmuşsa annelerinden kalan borç da varmış. Neticede çalışan kardeşin maaşına da haciz gelince intihar hadisesi vuku bulmuş.
Hadise çok daha farklı olabilir, ama haberlere bakılırsa durum böyle. Ne olursa olsun, 4 kişilik bir ailenin maddî ya da manevî sıkıntılar sebebiyle intihara sürüklenmiş olması büyük bir dram, büyük bir facia, büyük bir bozulmanın işareti değil mi? Az çok herkesin bu neticeden dolayı bir sorumluluğu yok mu? Nasıl bir cemiyet haline geldik ki insanlar toplu halde intihar etmeyi tercih edebiliyor? Cemiyette yardımlaşma ve dayanışma arzu edilen seviyede olsa böyle faciaların yaşanması engellenemez miydi?
En az Fatih’de yaşanan kadar, belki daha feci bir haber de Antalya’dan geldi. Antalya’da 8 katlı bir binanın en üst katında oturan 4 kişi ölü bulundu. 36 ve 38 yaşındaki anne baba ile 5 ve 9 yaşlarındaki iki çocuğun ‘siyanür sebebiyle’ ölmüş olabileceği belirtiliyor. Yine haberlere göre ev sahibi, intihar eden ailenin 4 senedir kiracıları olduğunu ve babanın 9 aydır dairenin kirasını ödemediğini söylemiş. Ev sahibi, kirayı alamadığı için aileye senet imzalattırmış vs. Apartmandaki komşuları ise aileyi ‘çok yakından’ tanımadıklarını söylemişler.
Muhtemelen Antalya’daki hadisenin de çok farklı sebepleri olabilir, ama ortada bir gerçek var: Maddî sıkıntılar bu feci hadiseleri tetikliyor. Bir çalışanın 9 ay maaş alamadan geçinmesinin ne kadar zor olduğu her halde takdir edilir. Bir çalışanına 9 ay boyunca maaş veremiyorsa, belki işveren de benzer sıkıntılar içindedir, onu da bilemeyiz.
Bütün bunlar Türkiye’de yaşayan herkesin, hepimizin uyanması ve sıkıntıların farkına varmasına sebep olmalı. “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” hadis-i şerifi bu uyanışa vesile olmalı ve apartmanlarımızdan başlayarak imkânlarınız ölçüsünde mahallemizdeki komşularımızın sıkıntılarını paylaşmalı, çare aramalı ve bulmalıyız.
Tabiî ki muhtaçlara yardım için yola çıkan sivil toplum kuruluşlarına da çok büyük vazife düşüyor.
Gerçek muhtaçlar bulunmalı ve dertlere çare sunulmalı. Yoksa bu gidiş hayra alâmet değil, görelim...