Siyasette, ticarette ve idarede ciddî bir bozulma ve yozlaşmanın olduğu artık gizlenemez durumda. Açıklık ve şeffaflık olmadığı için biriken meseleler, bazılarının ifşaatıyla ortaya çıkıyor.
Esasında bu meseleleri ‘pencerelerden bak, içlerine girme’ prensibiyle yaklaşmak ve ibret almak gerekir. Aynı zamanda yapılan yanlışların bir şekilde ve bir vakitte ortaya çıkacağı görülmüş oluyor.
Son günlerde bir ‘suç örgütü mensubu’nun idarecilerle ilgili ortaya attığı iddialar tartışılıyor. Gerçi buna tartışma demek de pek mümkün değil. Bir kısım medya bu iddiaları ‘duymadım, görmedim ve bilmiyorum’ tavrıyla karşılıyor. İdarecilerin de büyük kısmı, sanki böyle bir iddia ve tartışma olmamış gibi davranıyor. Elbette nasıl davranacaklarına kendileri karar verir, ama ortaya atılan iddialar geniş çaplı bir bozulmanın ve çürümenin işareti olarak görülmeli.
“Suç örgütü temsilcisi’nin iddiaları ciddîye alınmaz” demek tek başına bu meseleyi halletmeye yeter mi? Esasında olması gereken bellidir: Adalet sistemi devreye girer ve iddiaları araştırır. Bunu yapmak, iddiaların doğru olduğunu göstermez ki. Fakat iddiaları hiç araştırmadan yok saymak kamuoyunda şüphelerin artmasına yol açar. Meselâ, bu iddialardan birine göre bir vekil ‘suç örgütü mensubu’ndan yardım istemiş ve ‘büyük bir gazete’nin binasına baskın düzenlenmiş. Bir vekilin yardım isteyip istemediğini bilmiyoruz, ama bir gazete merkezine ‘baskın’ düzenlendiğini herkes biliyor. Peki bu iddiaların araştırılması icap etmez mi?
Bütün bu ‘kavga’ların temelinde maddî hesaplaşma olduğu akla geliyor. Bakanlık da yapan eski bir siyasetçi, ‘biz bu işe el atmasaydık buraya mafya çökecekti’ mealinde açıklama yapmış ve daha sonra gelen tepkiler üzerine ‘Kızgınlıkla söyledim, özür dilerim” demişti. Her ne kadar özür dilenmiş olsa da bu iş ve işlemlerden bozulma kokusu gelmiyor mu? Tartışmalar üzerine yapılan bir başka açıklamada da ‘bir buçuk yıldır bekletilen bir soruşturmayı yeniden başlattım, harekete geçirdim’ mealindeydi. Peki, nasıl bir iş ve işlem ki bir ‘suç örgütü mensubu’ hakkında başlatılan soruşturma bir buçuk yıl ‘uyut’uluyor. Ya da meselâ bu dosyayı ‘uyutan’lar hakkında bir iş ve işlem yapılmış mıdır?
Akılda tutmak gerekir ki burada bahsedilen bir buçuk yıl ya da on yıl, aynı siyasî iradenin hem de tek başına iktidarda olduğu bir dönemdir. Dolayısıyla “Koalisyon ortağımız bizi engelledi” benzeri bir bahane bulmak mümkün değildir. Aynı siyasî iktidarın iş başında olduğu yıllarda kendi tayin ettikleri kişilere kabahat bulmak pek de inandırıcı olmaz.
En nihayet bütün bu iddialar temelsiz, yalan ve yanlış olabilir. Hatta ve hatta, ‘dış mihrak’ların kurdukları tuzak da olabilir. Ancak bunu anlamak ve gerçekleri ortaya koymak hukuk sisteminin işidir. Meseleyi hukuka ve adalete havale etmekten başka çare yoktur. Açıklık, şeffaflık ve âdil bir yargı gerçeklerin ortaya çıkması için gerekli şarttır vesselâm...