"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Demokratik Cumhuriyet Adalet, Hürriyet ve Meşveretle mümkün

24 Ekim 2023, Salı
BEDİÜZZAMAN PANELİNDE YAPILAN KONUŞMALARDAN ÖNEMLİ MESAJLAR: GERÇEK ANLAMIYLA CUMHURİYET BU TOPLUMUN ORTAK DEĞERİDİR VE BU DEĞER HİÇBİR ŞEKİLDE HERHANGİ BİR İDEOLOJİ, HELE RESMÎ İDEOLOJİ NAMINA ALET VE İSTİSMAR EDİLEMEZ.

İSLAM ÂLEMİ’NİN SELAMETİ ‘DEMOKRATİK CUMHURİYET’TE

Mutlak istibdada karşıydı

Prof. Dr. Hüseyin Çelik: “Derde deva olan, demokratik cumhuriyettir. Bediüzzaman Hazretlerinin ikinci meşruiyeti alkışlamasının sebebi budur. Hürriyet, meşveret ve ortak akılla ülkenin idare edilmesidir. O, tek parti hükümetlerince mutlak istibdat olarak uygulanan Kemalist cumhuriyete karşıydı.”

Bediüzzaman’ın adalet anlayışı

Prof. Dr. Ahmet Yıldız: “Meşrutiyet dönemiyle kıyaslanınca cumhuriyet kırılma noktasıdır. Sonra Bediüzzaman’ın dediği gibi isim ve resimden ibaret bir yönetim biçimiyle karşı karşıya kaldık. Düzeni sağlamak adına masumların katledildiği bir anlayış Bediüzzaman’ın adalet anlayışıyla bağdaşmaz.”

Bediüzzaman ve Yeni asya

Kazım Güleçyüz: “Bu ülkede samimi olarak cumhuriyeti savunan ve sahiplenenlerin başında önce Bediüzzaman, ardından talebeleri, ardından Yeni Asya gelir. Bunun aksi istikametindeki her iddia sahiplerini mahcup duruma düşürür. Adalet ve hürriyetin olmadığı yerde cumhuriyet de olmaz.”

***

Demokratik Cumhuriyet Adalet, Hürriyet ve Meşveretle mümkün

“100. Yılında; Adalet, Meşveret, Hürriyet Temelinde Demokratik Bir Cumhuriyet Önerisi” konulu panel, Pazar günü yapıldı.

Yeni Asya gazetesi ve Risale-i Nur Enstitüsü’nün Bediüzzaman Haftası kapsamında düzenlediği “100. Yılında; Adalet, Meşveret, Hürriyet Temelinde Demokratik Bir Cumhuriyet Önerisi” konulu panel, Pazar günü online olarak gerçekleştirildi.

Moderatörlüğünü Ahmet Dursun’un yaptığı; konuşmacılarının Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Yıldız, eski Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Hüseyin Çelik ve Yeni Asya gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Kâzım Güleçyüz’ün olduğu panel programı, ilgiyle takip edildi. 

Panelin tanıtımını yapmak üzere kürsüye gelen Risale-i Nur Enstitüsü Sekreteri Süleyman Demir, “Bediüzzaman Hazretlerinin 114 sene önceki tespitlerinin hâlâ geçerli olması büyük bir hayret ve hayranlık uyandırmaktadır” dedikten sonra “Diliyoruz ki sorumluluk sahibi olanlar bu ikazların gereğini yapar ve nesillerin heba olmasının önüne geçerler” temennisinde bulundu. 

Yönetim Kurulu Başkanı İzzet Atik’in açış konuşmasının ardından panel moderatörü Ahmet Dursun, sözü Yeni Asya gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Kâzım Güleçyüz’e bıraktı. 

Konuşmasına “Gerçek anlamıyla Cumhuriyet bu topluluğun ortak değeridir. Ve bu değer, hiçbir şekilde herhangi bir ideoloji namına alet ve istismar edilemez” sözleriyle başlayan Güleçyüz, “Bu ülkede samimi olarak cumhuriyeti savunan ve sahiplenenlerin başında önce Bediüzzaman, ardından onu doğru anlayan talebeleri, ardından Yeni Asya gelir. Bunun aksi istikametindeki her iddia sahiplerini mahcup duruma düşürür. Bediüzzaman’ın  başından beri anlatmaya çalıştığımız manaları son derece vakıf olarak 1908’den itibaren izah ettiğini görüyoruz. Cumhuriyet’in yüzüncü yılından bahsediyoruz, ancak Bediüzzaman’ın burada dikkat çekici bir kaydı var. Birinci Şua isimli eserinde bir ayeti tefsir ederken Avrupa zâlimlerinin devlet-i İslâmiyenin nurunu söndürmek niyetiyle yaptıkları müthiş bir suikast planına karşı Türkiye hamiyetperver ve milliyetperverlerinin hürriyeti ve cumhuriyeti ilanla mukabeleye çalıştıkları tarihin 1908’e karşılık geldiğini söylüyor. Bediüzzaman cumhuriyeti; adalet, meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvet olarak olarak tarif ediyor. Ve bu tariflerinin içini de dolduruyor” dedi. 

Bediüzzaman’ın Meşrutiyet sürecinde Sultanahmet meydanında yaptığı hürriyet konuşmasını bir manifesto olarak değerlendiren Güleçyüz, hürriyet-fıtrat-iman ilişkisini, “Bediüzzaman, Allah’ın insanları hür yarattığını ve fıtrattaki kabiliyet ve istidatların hürriyet ile inkişaf edebileceğini söylüyor. Onun için hürriyet imanın hassasıdır. İmanın kazandırdığı şahsiyet sayesinde insan zalimlere boyun eğmez ve onlar karşısında zillete düşmez. Yine imanın verdiği şefkatle zulmetmez” dedi ve şöyle devam etti: 

“Bediüzzaman meşrutiyeti tarif ederken, veşavirhum filemr, ve emruhum şura beynehum ayetlerini nazara veriyor. Meşrutiyeti ve meşvereti bu boyutu ile ele alıyor. 1876’da hayatımıza giren meclis ile; bir cihan devleti olan Osmanlı meselelerini farklı dinlerden ve fikirlerden olan ve halk tarafından seçilen mecliste istişare ederek karara bağlıyor.”

“Üstadın meşrutiyeti ortaya koyarken dayandırdığı üç temel esastan birisi meşveret. Bunun nasıl ve kimlerle yapılacağını, denetim mekanizmalarının neler olacağını ortaya koyuyor.”Bediüzzaman’ın Cumhuriyeti dayandırdığı bir diğer unsurun da adalet olduğunu söyleyen Güleçyüz “Adalet, tevhid nübüvvet ve haşre denk Kur’anî bir kavramdır. O yüzden ne söylenilse azdır. Cenab-ı Hak bütün bu varlık âlemini muhteşem bir adalet, denge ve düzen içinde yaratmış. Ve insanlar da adaletle emredilmiş. Ve üçüncü olarak hürriyet. Bediüzzaman Asr-ı Saadet’teki modeli anlatırken "hakikat-ı adâleti ve hürriyet-i şer’iyeyi taşıyan mânâ-yı dindar cumhuriyetin reisleri idiler” diyor. Adaletin olmadığı bir yerde cumhuriyetten söz edilemez. Ve hürriyetin olmadığı bir yerde cumhuriyetten söz edilemez. Dolayısıyla bütün bu esaslar prensipler birbirini tamamlayarak gerçek manada cumhuriyet dediğimiz kavramı ifade ediyor. Üstad o zaman meşrutiyet demiş. Ama daha sonraki dönemlerde meşrutiyet kelimesini cumhuriyet ve demokrat diye güncelleyerek, meşrutiyeti sadece konuşulduğu geçerli olduğu döneme hapsolmaktan, bu çerçevede kendisinin yapmış olduğu izahları o dönemle sınırlı olmaktan çıkarıp sonraki dönemleri de kapsayan bir güncellikle bütün gelecek nesillerin dünyasına taşımış oluyor. Keza Cumhuriyet adı altında bir istibdad-ı mutlak rejimine geçildiğnii de söylüyor ve yirmi yedi sene devam ediyor o istibdad-ı mutlak rejimi, tek parti rejimi, tek adam rejimi. Şu anda da tekrar hortlatılan bu rejimden kurtulmak için mücadele veriyoruz” dedi. 

Bediüzzaman’ın salih amel kavramını “Sâlih amel ise, maddî ve mânevî ibâda tecâvüz etmemekle, hukukullahı da bihakkın îfâ etmekten ibarettir” şeklinde tanımladığını söyleyen Güleçyüç sözlerine şöyle devam etti: “Bunun içerisine anne-baba hakkı, çevre, hayvan hakkı vs. hepsi girer. İnsan hakları sözleşmelerindeki bütün temel haklar, anayasalardaki bütün temel hak ve özgürlüklerin hepsi buraya dahildir.  Devlet halka hizmet için vardır. Devlet millet için vardır. Kavmin efendisi hizmetkarıdır. İdareci olarak, seçtiğimiz insanlar topluma hizmet için oradalar. Yoksa millete tahakküm etmek, milletin kaynaklarını alabildiğine israf etmek için değil.  Milletin kaynaklarının saraya aktığı ve suiistimal edildiği bir sistem, bir rejim demokrasiyle nasıl telif edilebilir” dedi. 

Güleçyüz’ün ardından konuşmasına başlayan ve yaşadığımız konjonktürde Bediüzzaman’ın siyasete dair ikazların son derece önemli olduğunun altını çizen Yıldız ise “200 kadar ülkenin yaklaşık dörtte birinden fazlası Müslüman çoğunluklu ülkeler. Bunlardan biri Türkiye.  2022 yılında açıklanan demokrasi endeksine baktığımızda, Türkiye 167 ülke içerisinde 113. Sırada bulunuyor, kusurlu demokrasilerden, hibrit demokrasi kategorisine düştüğü görülüyor” dedi. 

Yıldız  “Cumhuriyet diyor ki: Sürünüzü bir çobana teslim ettiniz ancak bu çoban tembel olabilir; yardımcısı kayıtsız olabilir, köpek değersiz olabilir. Dolayısıyla çobana verdim, beni ilgilendirmiyor diyemezsiniz. Bu kamusal sorumluluk sizin… Sürekli bir murakabe gözünüzün varlığını gerektiriyor” dedi.

Konuşmasında Meşrutiyet yıllarında yaşanan siyasi tecrübeye de değinen Yıldız, “Öncelikle bu cumhuriyet, teorik anlamıyla tek parti rejimidir ve dünyada bu anlamdaki rejimlerin Sovyetlerden sonra ikincisidir. Bu anlamda kimilerine göre cumhuriyet çok büyük bir değişimi işaretlemez. Asıl büyük değişim 1908’deki Meşrutiyet Devrimi ile gerçekleşmiştir. Gerçek anlamda radikal bir kopma ve dönüşüm bu dönemin ürünüdür. (…) İkinci Meşrutiyet ile birlikte nisbi olarak serbest ve adil seçimler yapıldığını, siyasi partilerin ortaya çıkmaya başladığını biliyoruz. 

“1876 parlamentosunda siyasi parti yoktur. Zaten demokratik gelişme sürecinde siyasi partilerin de bir evrim geçirdiği; önceleri bir hizip olarak değerlendirilip bir tehdit olarak görülürken sonraları aslında iktidarı sınırlayan en önemli araçlardan birisi olduğu ve fikirlerin ifade edilip örgütlenmesi açısından vazgeçilmez olduğu kanaatine ulaşıldığı için demokratik yönetimlerin vazgeçilmez unsurlarından birisi haline dönüştüğünü görüyoruz. Bu anlamda partilerin görülmeye başladığı bu dönemle kıyaslandığında cumhuriyet bir değişimi ifade etmez ama bir kırılma noktasıdır. 

“Ancak sonraki süreçte cumhuriyetimizin tek partili bir cumhuriyet rejimi olarak kurulması ile Bediüzzaman’ın dediği gibi isim ve resimden ibaret bir yönetim biçimiyle karşı karşıya kaldık” 

Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren halka dayanan yönetim biçimi anlayışının yavaş yavaş terk edildiğini söyleyen ıldız, “Başından itibaren “Ben muhalif istemiyorum” diyerek işe başlayan kurucu önderin, bütün listeyi kendisi oluşturarak 1923 seçimlerinde bunu gerçekleştirdiği; 1927’de devam ettirdiği ve 1933’ten itibaren de Cumhuriyet Halk Partisi’nin tüzüğüne koyarak cumhurbaşkanının, parlamento üyelerini belirlediği, parlamento üyelerinin de cumhurbaşkanını seçtiği döngüsel bir durum yaşandı. Halbuki o sıralarda Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın programında iki dereceli seçimin tek’e düşürülmesi vardı. Çünkü temsili demokrasiye biraz daha derinlik kazandırarak onun liberal demokrasiye kavuşturma bakış açısına sahiptiler.” dedi. 

Tarihi süreç içerisinde Emevilerden başlamak üzere idare ve idarecilerin gittikçe kutsandığını söyleyen Ahmet Yıldız, Abbasilerden Osmanlıya intikal eden ve düzeni sağlamak adına masumların katledildiği bir anlayışın Bediüzzaman’ın adalet anlayışıyla bağdaşmadığını ve Bediüzzaman’ın fikirlerinin özellikle bu açıdan da önemsenmesi gerektiği söyledi. 

İktidarın hukukla sınırlandığı, adaletin ve bütün kurumsal kontrol mekanizmaların yerleşik hâle geldiği bir konsolidasyon sürecine olan ihtiyacın açık olduğunu söyleyen Yıldız, adaletin ve gerçek anlamdaki bir cumhuriyetin ülkemizde tesis edilemeyişini, “Cumhuriyet'i kendisine ait kabul eden, yerleşik çıkarlarının şemsiyesi olarak kullanan sivil ve askeri bürokrasinin cumhuriyeti de, çok partili demokrasiye geçişi de böyle kurguladığını görüyoruz. Ve bu grubun kırmızı çizgileri dışına çıkan iktidarların yönetme hakkının elinden alındığını görüyoruz. Demokrat olmayan bir cumhuriyet, bürokrat-asker elitin çıkarlarını koruyan bir vesayet aracı haline dönüşüyor. Türkiye'de bu yüzden 1960, 1971, 1980, 1997, 1998, 2007... vs. bütün darbeler bu vesayet ideolojisini yansıtıyor. Bu, yönetimin halka tırnak içerisinde şartlı olarak verildiğini gösteriyor. Dolayısıyla bu vesayetin sonlandırılması Türkiye'de demokrasinin konsolidasyonu ve derinleştirilmesi açısından temel bir problemdir” şeklinde ifade etti. 

Devletin ve devlet yetkilerinin bir emanet olduğunu söyleyen Yıldız, “Eğer bu emanet temellük edilirse o zaman yozlaşma başlar ve imkanlar bir gruba mâl edilir. İnsanlara örneklik teşkil etme sorumluluğu ile karşı karşıya olan Müslümanların; istibdadı reddeden, siyasal çoğulculuğu ve hürriyetçi bir düzeni mümkün kılacak bir çerçeveyi oluşturması gerekiyor. Demokratik cumhuriyet esas itibariyle buna karşılık gelir” diyerek konuşmasını bitirdi.

Konuşmacılardan eski Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Hüseyin Çelik de ülkelerin sadece cumhuriyeti kabul edişleri üzerinden değil, cumhuriyetin gereklerine uygun hareket etme bakımından da değerlendirilmesi gerektiğini söyledi.

Çelik, “Yeryüzünde toplamda iki tane rejim var, yönetim şekli var. Birisi monarşi, birisi de cumhuriyettir. Eğer o ülkeyi bir haneden mensubu idare ediyorsa ve kendisinden sonra ülkeyi idare etme görevi oğluna veya hanedanın diğer mensuplarına geçiyorsa orada monarşi var demektir. Eğer bu monark bütün yetkilere sahipse orada mutlak monarşi var. Yetkileri bir parlamentoyla sınırlandırılıyorsa buna da meşruti monarşi denir. 1876’da rafa kaldırılan ve 1908’de tekrar ilan edilen monarşide bir padişah vardır. Fakat bir seçilmiş meclisle o padişahın yetkileri sınırlandırılır. Hepimiz Bediüzzaman’ın ne kadar demokratik cumhuriyet istediğini biliyoruz. Yer yüzünde beş çeşit cumhuriyet vardır: Birincisi Sosyalist, Komünist cumhuriyet; SSCB, Doğu Almanya, Çin, Küba… vb. ikincisi teolojik cumhuriyet; İran, Afganistan…, üçüncüsü; otokratik, totaliter rejimler, dördüncüsü bürokratik cumhuriyet ve beşincisi demokratik cumhuriyettir” dedi.

Bediüzzaman’ın manasız “isim ve resimden ibaret cumhuriyet” tarifine de değinen Hüseyin Çelik, “Bediüzzaman Kemalist cumhuriyete sonuna kadar karşıydı. Tek parti hükümetleri tarafından mutlak bir istibdat olarak uygulanan cumhuriyete karşıydı. Saltanat kaldırıldı, yerine cumhuriyet kuruldu, ama daha ilk anda cumhuriyetin birinci reisi kendisine oy vermeyecek milletvekillerinin kapısına polis koydurtarak seçildi.” ifadelerini kullandıktan sonra şöyle devam etti: “Türkiye Cumhuriyeti Devleti hiçbir zaman demokratik bir cumhuriyet olmadı. Tek parti dönemi zaten malum. Çok partili sisteme geçildikten sonra DP iktidara geldi ama İsmet Paşa'nın dediği gibi Demokrat Parti hükümeti kurdu, ama CHP iktidarda.  Bizim cumhuriyetimiz bürokratik bir cumhuriyet olarak kuruldu. Otokratik ve totaliter olarak başladı ve bürokratik bir cumhuriyet olarak devam etti. Sivil ve askeri bürokrasi. İktidar hoşlarına gitmediği zaman askerler darbeyle onu indirdiler.”

Bugün de adı cumhuriyet olduğu halde birçok devletin cumhuriyetle bağdaşmayan bir yönetim anlayışının olduğunu söyleyen Hüseyin Çelik, “Suriye, Irak, Küba, İran, Rusya, Kuzey Kore gibi bir cumhuriyette yaşamaktansa, ben demokratik krallık olan İngiltere'de yaşamayı tercih ederim” diyerek sözlerini şöyle sürdürdü : “Derde deva olan cumhuriyetin kendisi değil. Demokratik cumhuriyettir. Bakın Cumhuriyet'in daha adı yokken ikinci meşrutiyet ilan edilince Bediüzzaman Hazretlerinin ikinci meşruiyeti alkışlamasının sebebi de budur. Hürriyet, meşveret ve ortak akılla ülkenin idare edilmesidir” dedi.

“Bediüzzaman, Hz Peygamber dönemi, Asr-ı Saadet ve Hulefa-i Raşidin dönemini adı konmamış bir cumhuriyet olarak ilan eder.  Peygamber kendisinden sonra benim yerime şu geçsin, demedi. Kendi aranızda en ehil olanını siz belirleyin dedi. Bugünkü manada popüler bir seçim değildi ama sonuçta seçime ve tercihe dayalı o günkü toplumun iradesini yansıtan bir seçim vardı. (…) Hz. Peygamber vahye mazhar olan, kendisine iyi kötü doğru yanlış vahiyle bildirilen birisinin istişareye ihtiyacı var mıydı? Bu ümmete verilen bir derstir. Birinci Meclise giderseniz “Veşavirhum fil emr” ayeti başkanlık kürsüsü üstünde hala asılıdır. Onu oraya asmak esas değil” diye konuşan Çelik sözlerini “Konfüçyüs’ün de dediği gibi ‘Eğer hükümdar adil olursa kanuna gerek yoktur. Hükümdar adil değilse kanunun anlamı yoktur. Dünyanın en iyi kanununu adil olmayan zalim bir adamın eline verin kendisine benzetir.” ifadeleriyle sona erdirdi.

MEHMET KARA - YASİR ÖZER - ANKARA
FOTOĞRAFLAR: ERHAN AKKAYA - YENİ ASYA

***

100. Yılında Adalet, Meşveret ve Hürriyet Temelinde Demokratik bir Cumhuriyet Önerisi

Risale TV - EuroNur TV - Yeni Asya TV

***

Cumhuriyetin bayrağı da bayramı da bizimdir

Cumhuriyetin bayrağı da bayramı da bizimdir-2

Cumhuriyetin bayrağı da bayramı da bizimdir-3

Cumhuriyetin bayrağı da bayramı da bizimdir-4

 

***

Okunma Sayısı: 9462
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı