Yeni Asya Medya Grup Yönetim Kurulu Başkanı İzzet Atik: “Bediüzzaman’ı; devlet gücünü kullanarak cumhuriyet düşmanı, Risale-i nurları da Cumhuriyet karşıtı eserler olarak nitelediler, akla hayale gelmeyecek takibatları, yasaklamaları ve zulümleri uyguladılar. Hayatını İslam’ın sönmez ve söndürülmez bir nur olduğunu bütün dünyaya ilan ve ispat etmek üzere planlayan Bediüzzaman Said Nursi’yi maalesef Müslümanların birçoğu da anlamadılar.”
Değerli Misafirler,
Panelimize katkı veren katılımcılar ve şu anda tüm dünyada canlı olarak bizleri takip eden izleyiciler;
Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi’yi anmak için düzenlediğimiz, “DEMOKRATİK BİR CUMHURİYET ÖNERİSİ” isimli panelimize hoş geldiniz.
Hepinizi yönetim kurulumuz ve camiamız adına yürekten selamlıyorum, Mart ayında planladığımız bu panelimizi, Şubat depremi nedeniyle ertelemek zorunda kalmıştık.
Cumhuriyetin ilânının 100. yılı nedeniyle panelimizin konusunu demokratik cumhuriyet olarak seçmiştik. İlginç bir tevafuk eseri, bu panelin cumhuriyetin tam da ilân edildiği aya ve günlere denk gelmesi, bu konuya verdiğimizin önemin bir tezahürü olsa gerek.
Bediüzzaman Said Nursi, dört büyük siyasal dönemi yaşamış önemli bir şahsiyettir. O, siyasi tarihimizde II. Abdulhamit döneminden itibaren, İttihat ve Terakki, Cumhuriyet’in tek ve çok partili dönemlerini yaşamış ve o dönemlerin tüm değişimlerini yakından takip ederek, onlara yönelik görüş ve tavırlarını ortaya koymuştur. Bunun yanında, İslâm tarihinde tartışılan siyasî konuları da ciddi bir şekilde değerlendirmeyi ihmal etmemiştir.
Bediüzzaman “HÜRRİYETÇİ VE CUMHURİYETÇİ” oldu
Müslümanların günümüz dünyasında liderlik ve ortak aklı çalıştırmayı esas alan meşveret, hürriyet, demokrasi ve cumhuriyet konularının algılanmasında istenen yerde olmadığı açıktır. Ortaya çıkan bu durumun elbette, tarihî, siyasî, ekonomik ve kültürel kökleri vardır. Bununla birlikte Said Nursi’nin Risale-i Nur külliyatında ortaya koyduğu fikirler, Müslüman toplumların gelişimini yeniden canlandırmak için önemli bir başlangıç noktası olabilir. Bizler, eğitim, adalet, cumhuriyet, dinin doğru anlaşılması ve kimlik konularına odaklanarak, İslam dünyasının geçmişteki büyük başarılarına geri dönebilir ve çağdaş dünyada etkili bir şekilde var olabiliriz.
Bediüzzaman Said Nursi, insanın Allah tarafından verilen temel bir hakkı olarak hürriyete dikkat çekmiştir. Ona göre, insanlar hür iradeye sahip varlıklardır ve bu hür irade, insanın en temel haklarından biridir. Hatta öyle ki hür olmak imanın en önemli özelliğidir. Osmanlı’nın son döneminde kendisini padişaha karşı olmakla suçlayanlara karşı Bediüzzaman Said Nursî, Cumhuriyet ilân edilmeden daha II. Meşrutiyet yıllarında ortaya koyduğu ve sonraki dönemlerde de devam ettirdiği düşüncelerle, “hürriyetçi ve cumhuriyetçi” olduğunu sürekli vurgulamıştır. O, 1935’te talebeleriyle birlikte tutuklu olarak yargılandığı Eskişehir mahkemesinde cumhuriyet hakkındaki fikrini açıklarken, kendisini “dindar bir cumhuriyetçi” olarak tanımlamış ve o dönemde adına cumhuriyet denilen rejimin “isimden ve resimden ibaret” olduğunu ifade etmişti.
Devlet gücü kullanılarak cumhuriyet düşmanı yapıldı
Bediüzzaman’ı; devlet gücünü kullanarak cumhuriyet düşmanı, Risale-i nurları da Cumhuriyet karşıtı eserler olarak nitelediler, akla hayale gelmeyecek takibatları, yasaklamaları ve zulümleri uyguladılar. Hayatını İslam’ın sönmez ve söndürülmez bir nur olduğunu bütün dünyaya ilan ve ispat etmek üzere planlayan Bediüzzaman Said Nursi’yi maalesef Müslümanların birçoğu da anlamadılar. Halbuki Said Nursi’nin demokratik cumhuriyet önerisi, hem İslam’ın temel değerlerini dikkate alan hem de modern demokrasi ilkelerini benimseyen bir siyasi sistem önerisi içeriyordu.
İslâm’la cumhuriyetin hele hele demokrasinin bağdaşamayacağını hâlâ yüksek sesle iddia edenler var. Cumhuriyeti; meşrutiyet-i meşrua olarak tarif eden üstadımız, Kur’ân’dan aldığı ilhamla İslâm âleminin selametinin ancak ve ancak demokratik cumhuriyet ilkeleriyle sağlanabileceğini söyledi ve hatta bu hakikati, dört mezhebe göre ispat edebileceğini ilân etti.
Bir kısım müslümanlar bile bu hakikati anlamadı
Risale-i Nur’dan ilham alan bizler, bir kısım Müslümanlar nezdinde bu hakikatlerin anlaşılamamasından dolayı fevkalade üzüntülüyüz. Bu gerçekle beraber daha çok çalışmamız gerektiğine de inanıyoruz. Her şeye rağmen hem İslam aleminin hem de tüm dünyanın sonunda varacağı yer, Risale Nur Külliyatında ifadesini bulan “Kur’an hakikatleridir”, bizler, bu hakikatlerin eninde sonunda vücut bulacağına inanıyoruz.
Önemli bir mevzuyu dikkatinize sunmak istiyorum;
Cumhuriyet, ancak demokratik yapısıyla kıymet kazanır. Zira meşveret edilmeden, ortak aklı dikkate almadan, şûrânın ve Meclisin bir ehemmiyeti olmaz. Alemlere rahmet olarak gönderilen son peygamber Hazreti Muhammed (a.s.m), hem kişisel dünyamızın hem de dünya düzeninin nasıl olması gerektiğini kıyamete kadar mucizeliğini sürdürecek Kur’ân-ı Kerim’de bize bildirmiştir. Asrı saadet döneminin, Hazreti Hasan’ın hilafetten ayrılmasıyla inkıtaa uğramasından sonra, liyakatin ön planda olduğu, şuurlu toplumların kendi düzenlerini istişare ile düzenlediği yaşam sisteminin formüllerini, Risale-i Nur eserlerinde görebiliyoruz.
Üstat Said Nursi, “Cumhuriyet ki adalet ve meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvetten ibarettir” diyor. Bu değerler aslında on dört asır önce İslâm şeriatında bize tavsiye edilmiş ve temelleri Asrı-ı saadette atılmıştır. Cumhuriyetin üç temel esasından birincisi adalet, yani hukukun üstünlüğüdür. İkinci esası meşveret, yani ortak aklı temsil eden Meclisin etkin olduğu bir sistemdir. Üçüncü esası ise “kanunda inhisar-ı kuvvettir”, yani güç ve kuvvetin şahısta değil kanunda olmasıdır. Şayet güç ve kuvvet kanunda olmaz da zorba ve diktatörlerin eline geçerse, baskı ve istibdat her tarafa dağılarak çoğalır. Kanun ve hukukun yerini keyfilik alır. Gücü elinde bulunduran iktidarlar, bu güce dayanarak istibdadı artırırlar. Oysa kuvvet kanunda olursa, herkes kanunlar önünde eşit olur ve adalet tesis edilir. Meşveret, toplumun farklı kesimlerinin görüşlerini dikkate almayı ve karar alma süreçlerine katılımı teşvik etmeyi amaçlar. Bu, adaletin sağlanmasında önemli bir adımdır, çünkü toplumun tüm kesimlerinin temsil edilmesi adaletin tesisine yardımcı olur.
Demokratik değerler için hepimize düşen görevler var
Vefatının 63. yılında rahmetle andığımız Bediüzzaman Said Nursi’nin de vurguladığı gibi bizler de “cumhuriyetin isim ve resimden müteşekkil olmadığını”, bu rejimin kâmil manada yaşanması için Kur’ân hakikatlerinin bilinmesi ve anlaşılması gerektiğine inanıyoruz. İslâm’ın temel prensipleriyle uyumlu olan cumhuriyeti ve demokratik değerleri kâmil manada hayattar kılmak için hepimize düşen görevler var. Bu çerçevede ailemizde, mahallemizde, köyümüzde, şehrimizde, vatanımızda, iş yerimizde, okullarımızda, üniversitelerimizde, bürokrasimizde ve siyasi hayatımızda meşvereti ve ortak aklın prensiplerini uygulamadan cumhuriyetin varlığından söz edemeyiz.
Üzüntüyle ve hayretle izlediğimiz bir önemli durum da bir kısım mihrakların Bediüzzaman Said Nursi ve Risale-i Nurları kendi emellerine alet etmek istemeleridir. Mustafa Kemal’in milletvekilliği teklifini, dolgun maaşı ve devlette özel bir statü teklifini reddeden üstadımızın mirasçısı olarak bizler hem siyasî hem de bürokratik iktidar uğruna davamızdan vazgeçemeyiz. Yanılanların ve yanıltılanların da bir an önce istikamete dönmesi için dua ediyoruz. Gerek siyasî gerekse bürokratik alanda devlet gücünü elinde bulunduranların efendi değil hizmetçi olduklarını öğrendik peygamberimizden. Dolayısıyla adil olmayan seçimlerle iktidara gelenlerin, liyakat esasına dayanmayan iktidar hizmetçiliğini tercih eden bürokrasinin, hele hele hukukun temel ilkelerini ve vicdanları yok sayarak güce teslim olmuş bir yargı ile cumhuriyet ayakta duramaz.
15 Temmuz faciasının faturası cemaatlere kesildi
Toplumun hürriyet ve adalet konusunda terakki etmesi için zeminin hazırlanmadığı, hatta milletin imanının kurtulması için her iki dünyasını feda etmiş Üstadımızın emaneti olan Risale-i Nurların intişarına engel olunduğu bir zeminde, 15 Temmuz faciasının faturasının bütün cemaatlere kesilmesini ve itibarlarının zedelenmesini ibretle izliyoruz.
Siyasal İslâm’ın devleti yönetmesiyle, İslâm’a hizmet edilemeyeceğini 100 yıldır iddia ve ispat ediyoruz.
Bürokrasiyi ve devlet organlarını ele geçirerek de İslâm’a hizmet olmaz.
Sonuç ortada! İbretle seyrediyoruz.
Üstadımızın Şeriat namına sahiplendiği demokratik cumhuriyet mücadelesini, bizler de son nefesimize kadar savunmaya devam edeceğiz.
Demokratik cumhuriyet önerisi barışı sağlar
Sonuç olarak, Üstat Said Nursi’nin demokratik cumhuriyet önerisinin, İslâm’ı modern dünyada yaşamanın yolu olarak demokrasinin, insan haklarının ve adaletin önemini vurgulayan bir yaklaşım sunduğunu görüyoruz. Bu öneri, İslâm dünyasında toplumsal ve siyasi değişimlerin gerçekleşmesine yardımcı olabilir ve farklı inançlara sahip olan insanların barış içinde bir arada yaşamalarını teşvik edebilir.
Yaşasın sıdk! Ölsün yeis! Muhabbet devam etsin! Şûrâ kuvvet bulsun! Bütün levm ve itâb ve nefret, hevâ hevese tâbi olanlara olsun.
Selâm ve selâmet, hüdâya tâbi olanlar üstüne olsun.
Panelimizin, değerli panelistlerin fikir ve önerileriyle demokratik cumhuriyetin anlaşılmasına bir katkı yapacağını düşünüyor, hepinizi muhabbetle ve saygıyla selamlıyorum.