Zübeyir Ağabey gazeteye çok önem veriyordu. Gazeteyi ve yayın politikasını yakından takip ediyor, şekillendiriyordu. “Hayır böyle değil, şöyle olacak” diye talimatlar veriyordu. Gazete ile ilgili her meseleyi de yakından takip ediyordu. Gazeteye az gelse de, meseleleri telefonla hallediyordu.
Nur hizmetini daha yakından tanıma ve Türkiye’nin son elli, elli beş yılını Nurculuk perspektifinden değerlendirmek için
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
YENİ ASYA GAZETESİ
Günlük gazetenin isim tesbiti Zübeyir Ağabey zamanında oldu. Yani o henüz hayatta idi.
Bu isim, teklif edilen birçok ismin arasından seçildi. Tercih noktasında, Üstad Hazretleri’nin âlem-i İslâmda Asya Kıt’asının geniş ve büyük olması yönüyle, “Asya’nın bahtının miftahı meşveret ve şûrâdır” sözünü esas alarak, benzeri işaretler birer sebep olarak addedildi.
Bir diğer husus iddiasız ve mutedil görünen bir isimdi. Ayrıca yayın hayatına geçiş gününden bir önceki gün Asya’yı, Avrupa’ya bağlayan Boğaz Köprüsü’nün temeli atılmıştı. Bu tevafuk da “Yeni Asya” isminin tercihinde rol oynamıştı. Hatta ilk manşetimiz ve Mustafa Polat’ın başyazısının konusu bu haberi duyuruyor ve yorumluyordu. Böylece Yeni Asya 21 Şubat 1970’de yayın hayatına başlamış oldu.
Hatırımda yanlış kalmadıysa isim babası Bekir Ağabeydi.
ÖNCE İSTANBUL’DA DAĞITILDI
Şimdilik Anadolu’ya dağıtım yapılmayacaktı. Çünkü Anadolu dağıtımı büyük bir malî külfet getiriyordu. Sadece İstanbul dağıtımı olacaktı. Anadolu dağıtımı, ancak resmî ilân hakkı elde edip, belirli bir gelir garantisine kavuştuktan sonra gerçekleştirebileceğimiz bir durumdu. O zaman resmî ilân hakkı elde etme süresi altı aydı.
O günkü şartlarda günlük bir gazetenin, resmî ilân hakkı olmaksızın, altı ay süre ile çıkmasını sağlayacak meblâğı 150.000 TL olarak tesbit ettik. Altı ay için 150.000 TL lâzımdı. Bu parayı bulabilmenin planlarını yaptık.
Tam çıkmaya yakın, Mustafa Polat (Allah rahmet eylesin), Gürbüz Azak (O da İtthad’da ressam olarak çalışıyordu) kendi aralarında konuşmuşlar; gazeteyi Anadolu’ya da dağıtmamız gerektiğini, bunun şiddetle istendiğini bildirdiler bana. İstanbul’dakiler de, “Olur mu? Ne yapıp yapalım, Anadolu’ya da gönderelim” diyorlardı. “Kardeşim! Bu kolay değil, paramız yok” karşılığını verdim. “Ağabey, çok fazla para lâzım değil. 150.000 TL ile olur bu” diyerek beni ikna etmeye çalıştılar.
“150.000 TL bulurum da, ‘Bununla resmî ilâna nasıl geçeriz’i düşünüyorum ben?” diye direttimse de; onlar, ‘Ağabey sen hiç merak etme’ dediler ve beni ikna ettiler.
Biz yayına başladık. Gazeteyi, ilk 15 gün dağıtıma kabul etmediler. Kendi imkânlarımızla Anadolu’ya gönderdik. Şimdi olduğu gibi iki dağıtım şirketi vardı: Gameda ve Hür Dağıtım.
Hür Dağıtım on beş gün sonra bizi kabul etti. Ama, para su gibi gitmeye başladı. Malî yönden kriz baş gösterdi. “Karz toplayalım” dedik. O zamanın şartlarında karz da yetmedi.
Sonra dindar, bize de dost, Osman Alptekin isminde bir zat vardı. “Alptekin Konfeksiyon” isimli bir firması vardı. Bize, “Siz cemaatsiniz, gazetesiniz. Ben size konfeksiyon malı vereyim. Bunları satıp parasını kullanın. Bana bir sene sonra ödersiniz” dedi. (Konfeksiyon işinde para tahsili hep uzun vadelidir. Malı senetle, altı ay-bir sene vadeli verirler.) Bize de cazip geldi. “Olur” dedik. “150.000 TL’sına, altı ayda resmî ilâna geçeriz” demişti, Mustafa Polat ve Gürbüz Azak. Rakam tam 1.050.000 TL’sına yükseldi, resmî ilâna geçme süresi içinde.
Tabiî her ikisine de, “Siz beni aldattınız, hiç alâkası var mı bunun 150.000’lerle” diye çıkışınca; onlar da, “Ağabey! Biz öyle demesek sen de buna evet demezdin” diyorlardı.
ZÜBEYR AĞABEY VE YENİ ASYA
Zübeyir Ağabey gazeteye çok önem veriyordu. Gazeteyi ve yayın politikasını yakından takip ediyor, şekillendiriyordu. “Hayır böyle değil, şöyle olacak” diye talimatlar veriyordu. Gazete ile ilgili her meseleyi de yakından takip ediyordu. Gazeteye az gelse de, meseleleri telefonla hallediyordu. Süleymaniye’de birlikte kaldığımız için, bu gibi konular problem teşkil etmiyordu; sık sık görüşme imkânımız vardı.
Zübeyir Ağabey yayıncılığın bir diğer kolu olarak kitap yayıncılığında da Mihrap Yayınevi’ni kurdurmuştu. Gerekçesi, “Gazetede çıkan yazılar heder olmasın. Çıkan güzel tefrikaları, makaleleri toplayıp kitap yaparız. Hem, gazeteler para kazanmaz, geçmişte her zaman zarar ederek gelmiştir. Yayınevi, aynı zamanda o zararı kapatacak bir gelir kaynağı da olur” düşüncesi idi.
Zübeyir Ağabey, evliya menkıbeleri dahil hislendirici, duygulandırıcı yazıların da gazetede yer almasını isterdi: “Avam, biraz da bu hisle meselelere yaklaşırlar. Onların hislerini, duygularını harekete geçirmek lâzım” derdi. Hatta Tarihin Şeref Levhaları gibi tutulan eserlerimizin tarzını, Ahmet Şahin’e bizzat Zübeyir Ağabey tarif ve telkin etmişti.
Üstadın mutedil ve hikmetli tarzını devam ettirdi
Yayıncılık meselelerinde Zübeyir Ağabey, hep Üstadın mutedil ve hikmetli tarzını devam ettirdi ve öyle olunmasını istedi. Aşırılıktan, mümkün mertebe kaçınıyorduk, hâlâ da öyleyiz.
Zübeyir Ağabey siyasî meselelerde de kat’iyen yuvarlak lâflar kullanmazdı. Hatta 1960 İhtilâlinden sonra 61’de partiler kuruluyordu, Adalet Partisi kurulmuştu. O zaman Menderes’in oğlu da dahil, bir kısım eski Demokratlar Yeni Türkiye Partisi’ndeydiler. Baskıyla mı, inanarak mı; bilmiyorum. Ayrıca Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi de vardı. Halkın zihni karıştırılmaya çalışılıyordu.
Bir grup, “Demokrat Parti’nin, demokrat misyonun ömrü bitmiştir,” ikinci bir grup da, “Hayır bitmemiştir” diyorlardı.
Bunu diyenler, misyonun Yeni Türkiye Partisi’nde devam ettiğini, Menderes’in oğlu gibi bir takım Demokratların da, zaten orada bulunduğunu söylüyorlardı.
Zübeyir Ağabey, “Hayır kardeşim” diyerek, o meseleyi kendisine göre Risalelerden ve Üstaddan deliller getirerek, “Demokrat Parti bitmemiştir, misyonu devam etmektedir. Bu misyon da Adalet Partisi’ndedir” diye kesin ve açık bir şekilde düşüncesini ortaya koyuyor ve sahip çıkıyordu.
Zübeyir Ağabeyde yuvarlak ifade, kesinlikle olmazdı. Hele söz konusu Risale-i Nur, Üstad ve mesleği olduğu zaman... Net, kesin söyler ve tavrını ortaya koyardı. Yanlış anlaşılacakmış, karşıdakiler kırılacakmış, darılacakmış gibi endişelere onun yapısında, bence yer yoktu.
YARIN: Zübeyir Ağabey’in “İstihdam politikası”
FOTOĞRAF: YENİ ASYA-ARŞİV