Üstad İslâmın istibdatla hiçbir ilgisi olmadığını haykırıyor, baskı ve zulmü reddettiğini söylüyor, “saltanat” anlamındaki rejimlere sahip çıkmıyor.
Nur hizmetini daha yakından tanıma ve Türkiye’nin son elli, elli beş yılını Nurculuk perspektifinden değerlendirmek için
AHRARLAR VE DEMOKRAT MİSYON
Üstad Hazretleri, Demokratlara verdiği desteğin bir diğer gerekçesini, “Ahrarlar hürriyet-i şer’iyeye zemin hazırlıyorlar” ifadesi ile açıklar.
Yani, demokrasi gerçek anlamıyla uygulandığında İslâmın hem yayılması, hem yaşanması kolaylaşacak, böylece öngördüğü “hürriyet anlayışı” -ki, ıstılahta “hürriyet-i şer’iye” kavramı ile karşılanmaktadır-toplum çapında yerleşme imkânı bulacaktır Demokratların icraat yaparken bunun farkında olup olmamaları önemli değildir.
Uygulamada gerçek hürriyet yerleştirilemediği, bir diğer deyişle tam bir demokrasi oturtulamadığı için, Müslümanlığı en büyük tehlike kabul eden ve İslâmın yaygınlaşmasını, Müslümanların gelişmesini istemeyen bir takım hâkim güçlerin her türlü hile, desise ve zulme başvurdukları, bu anlamda her vasıtayı kullandıkları bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır. Dolayısıyla Üstad Hazretleri ayrıca bunun için de demokratları desteklemiştir.
Bu noktada “hürriyet-i şer’iye” kavramını Üstad Hazretlerinin ölçüleri çerçevesinde açıklamak gerekir:
Hürriyet-i şer’iye, adalet-i mahza denilen, adaletin harfi harfine tecelli edebildiği bir hukuk zeminini ifade eder. Böyle bir uygulama da, bütün insanlık tarihinde, sadece Asr-ı Saadet döneminde gerçekleşebilmiştir. Üstad Hazretleri bu kavramı kullanarak, o döneme ve dolayısıyla o dönemin özelliklerine atıfta bulunmuştur.
Böyle bir zeminde, tek bir ferdin en küçük bir hukukunun dahi ne millet-devlet, ne de herhangi bir kişi, topluluk, kurum veya kuruluş için görmezden gelinmesi mümkün değildir. Halife, padişah, yöneten ile yönetilenler hukuk karşısında eşittirler. Hiçbir hakka tecavüz edilemez. Edildiği takdirde şikâyet mercii vardır ve adaletin tecellisi gecikmeden yerine getirilir. Memuriyet, hilafet bir hizmetkârlık olarak algılanır. Ağalık, reislik, keyfîlik söz konusu değildir. Yönetimde yer almak ancak seçim yoluyla ve liyakat esasına göre mümkündür.
Böyle bir zeminin oluşması eğitimle mümkündür. Allah korkusu ve hak-hukuk bilinci bu eğitimde iki ana unsurdur.
İşte Asr-ı Saadet denilen olay budur zaten. Çünkü bir tarafta Allah’tan korkuyor, emirlerini yapıp yasaklarından kaçıyor; diğer taraftan kul hakkının çok önemli olduğunu bildiği için diğerlerinin haklarına saygıda kusur etmiyor. Ayrıca kendi hukukunu da bildiğinden çiğnetmiyor. Tabîi bu, Allah’tan korkan insanlar için, ahirete inanan insanlar için çok önemlidir. Asr-ı Saadeti saadet dönemi yapan işte bu iman şuurudur.
HÜRRİYET-İ ŞER’İYYENİN MANASI
İşte Üstad Hazretlerinin hürriyet-i şer’iye dediği, demokrasinin çok ilerisinde, ondan daha mükemmel bir idarenin oluşturulabildiği bir zeminin adıdır.
Üstad Hazretleri, böyle bir zeminin, gelinen şartlarda, demokratik yönetimlerin idaresi altında yeşerip yaşatılabileceği ve yaygınlaştırılabileceğini ifade ediyor. Yani, gerçek hürriyet ortamına İslâmın öngördüğü ve emrettiği anlayışla varılabileceğini; bunun anlaşılmasını da, ancak demokratik zeminlerde gerçekleşecek tartışmaların sağlayacağını, böylece insanların severek benimseyeceklerini; İslâmın öngördüğü esaslara dayalı bir yönetim biçiminin, mevcut uygulamalardan daha ileri olduğunu böylece görebileceklerini söylüyor.
Üstad Hazretleri, bu çerçevede, Müslümanların radikal tavırlarına karşı olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Bir takım Müslümanların cumhuriyet isterlerken, istibdad-ı mutlak manasında bir cumhuriyet istemelerine şiddetle karşı çıkıyor ve onları uyarıyor. İslâmın istibdatla hiçbir ilgisi olmadığını haykırıyor, baskı ve zulmü reddettiğini söylüyor Bunun yanında İslâmiyetin baskıcılığa uygun bir yapısı olmadığını da ortaya koyuyor.
Üstad Hazretlerinin ayrı bir prensibi de isme değil, muhtevaya önem vermesidir. Demokrasiyi değerlendirirken, bu prensipten hareket ederek demokratik esasların İslâmın rahatlıkla kabul edebileceği unsurlardan oluştuğunu öngörmüştür.
Örnek verecek olursak: tanım farklılığı ile birlikte hürriyet, insan temel hak ve hürriyetleri, adalet, eşitlik, hukukun üstünlüğü, seçim, meclis, liyakat. Bütün bu esaslar demokrasilerin olmazsa olmazlarından bulunmakla birlikte, Kur’ân’ın da emrettiği hususlardır.
İşte bu yüzden, Üstad Hazretleri “saltanat” anlamındaki rejimlere sahip çıkmamış. Millî iradenin tecellisini önemsemiş ve “Ben meşrutiyeti şeriat namına alkışladım. Kimin bir itirazı varsa dört hak mezhebe göre şeriata uygun olduğunu ispata hazırım” demiştir.
Kur’ân bu esasları emretmekle kalmamış, tanımlamıştır da.
YARIN: Üstadın siyasete temel bakışı
FOTOĞRAF: YENİ ASYA-ARŞİV