Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri “Taklidi kırılmış ve imanları şüpheye düşmüş olan bu asır insanına” Kur’an-ı Kerimin iman hakikatlerini izah ve ispat ederek imanları kurtarma ve şüpheleri izale etme yolunu göstermiştir. Bundan dolayı “Sahabe mesleğinin bir cilvesi” olan Risale-i Nur mesleğini ortaya çıkararak “İman kurtarmayı” mesleğinin esası yapmıştır.
SAHABE MESLEĞİ - 1
YAZAR: MEHMET ALİ KAYA
Giriş:
İnsanın yaratılış amacı Allah’a iman ve ibadettir. İbadetin başı kalbî amel olan imandır. Kalben inanan bir insanın inancı doğrultusunda Allah’a teslim olmasına da Müslüman olmak denir. Müslüman olanın ise Allah’a ibadetin başı olan namazı kılması, senede bir ay oruç tutması, zengin ise zekât vermesi, ömürde bir defa da hacca gitmesi şarttır.
Bütün ibadetlerin başı iman olduğu için inanmayan hiçbir amelle mükellef tutulamaz. İbadet ancak iman ile farz olur. İnanç noktasında zaafa uğramış olan bu zamanda toplumda ibadet azalmış, ahlâk bozulmuştur. Yine zamanımızda cehalet ilimden kaynaklanmaktadır. Halktan çok üniversite çevresinden inkâr sedaları yükselmektedir. İlim ve fen inkâra delil gösterilmektedir. Halbuki ilim gerçekleri bulmak içindir; kâinatta en açık gerçek ise yaratıcının varlığıdır. Ama ne var ki ilim ispata yönelik olması gerekirken inkâra alet edilmek istenmektedir. İnsanlar kendi elleri ile yaptıkları menfaat putlarına esir olmuşlar ve onlara tapınmayı başarı saymaktadırlar.
İşte bütün bunlar zamanımızın “Cahiliye Dönemi” olduğunu göstermeye yeter de artar. Çünkü cehalet bilmemek değil, yanlış bilmektir. Yanlışı savunmaktır. Cahiliye dönemi demek okuma-yazma bilmemek değildir. Okuma yazması olmayan nice ilim ve irfan sahipleri olduğu gibi, okumuş yazmış nice cahiller de vardır. Hatta cehaletin bir mertebesi vardır ki, bu mertebeye insan ancak ilimle ulaşabilir. Şeytanın sapmasının sebebi de bu değil midir?
Kur’ân’da cahiliye tabiri “İrtica” anlamında kullanılmıştır. İrticanın ise Kur’ân-ı Kerîmde dört temel ayağı vardır. Birincisi, Allah’a şirk koşmak ve Allah’ın işlerini şeriklere vermektir. İkincisi, ırkçılık ve kabilecilik taassubudur. Üçüncüsü, imansızlık ve ırkçılıktan kaynaklanan zulüm ve haksızlıktır. Dördüncüsü ise, müstehcehlikten kaynaklanan ahlâksızlıktır.
20. Asrın modern toplumlarında da “Cahiliye”nin bu dört temel unsurlarını açıkça görmekteyiz. Bu haliyle asrımızla “Cahiliye Dönemi” arasında büyük bir benzerlik göze çarpmaktadır.
İnançsızlığa ve cahiliye adetlerine karşı takip edilecek en iyi metot Peygamberimizin (asm) takip ettiği “İman ve Kur’ân hakikatlerini” ilân ve neşretme metodudur. İmanın olmadığı ve şüphelerle zaafa uğradığı, farzların terk ve ihmal edildiği bir yerde tarikatın takip ettiği nafile ibadetler ve ahlâkî öğütlerle bir yere ulaşmak mümkün değildir. Dinsizliğe karşı, ancak iman hakikatlerinin izah ve ispatı yoluyla mukabele edilebilir.
İşte Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin takip ettiği ve Kur’ân-ı Kerîmin iman hakikatlerini neşretmesinin sebebi budur. Takip ettiği metot da Sahabelerin takip ettiği metot ve yoldur. Bunun için “Risale-i Nur mesleği, tarikat değil, hakikattir. Sahabe mesleğinin bir cilvesidir. Bu zaman tarikat zamanı değil, imanı kurtarmak zamanıdır” demektedir.
İşte bu mütevazı araştırmamızda “Sahabe Mesleği nedir?” sorusuna cevap bulmaya çalışmaktır. Bu sorunun cevabını sahabenin hayatından, Kur’ân-ı Kerîm âyetlerinden ve Risale-i Nur eserlerinden tarayarak ortaya koymaya çalışacağız. Tevfik ve hidayet Allah’tandır.
1. RİSALE-İ NUR’UN MESLEĞİ:
“Risale-i Nur mesleği, tarikat değil, hakikattir. Sahabe mesleğinin bir cilvesidir. Bu zaman tarikat zamanı değil, imanı kurtarmak zamanıdır”
Bediüzzaman Hazretleri insanın yaratılış amacı doğrultusunda her Kur’ân-ı Kerîm’e göre her şeyin hakikatini bizlere göstermiştir. İnsan kimdir, niçin bu dünyaya gönderilmiştir? Dünyanın hakikati ve mahiyeti nedir? Kâinat neden ve niçin yaratılmıştır? Ölüm ve mahiyeti nedir? Öldükten sonra cismanî bir hayata neden ihtiyaç vardır ve nasıl olacaktır? Yeniden dirilmenin keyfiyeti nasıldır? Cennet ve Cehennemde bedenî hayat nasıl olacaktır? Bütün bu suallerin cevabını aklî ve mantıkî deliller ile ispat ederek izah etmiş ve işin hakikatini göstermiştir. Bunun için “Risale-i Nur’un mesleği tarikat değildir.” Bir hocayı ve bir şeyhi taklit etme mesleği değildir. Her okuyan bizzat aklındaki ve kafasındaki bütün sorulara ikna edici cevabı alacak, her şeyin hakikatini anlayacak, şüpheleri gidecek ve aklı, kalbi tatmin olacak ondan sonra bilerek şuurlu bir şekilde iman ve ibadete yönelecektir.
İşte sahabe mesleği budur.
Çünkü sahabeler Peygamberimizden (asm) Kur’ân-ı Kerîm’i öğreniyorlar ve anlamadıklarını sorarak kafalarındaki şüphelerini gideriyorlar, ondan sonra sağlam bir iman ile Kur’ân ve iman hizmetine koşuyorlar, başkalarının imanlarını kurtarmaya çalışıyorlardı.
Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri “Taklidi kırılmış ve imanları şüpheye düşmüş olan bu asır insanına” Kur’ân-ı Kerîm’in iman hakikatlerini izah ve ispat ederek imanları kurtarma ve şüpheleri izale etme yolunu göstermiştir. Bundan dolayı “Sahabe mesleğinin bir cilvesi” olan Risale-i Nur mesleğini ortaya çıkararak “İman kurtarmayı” mesleğinin esası yapmıştır.
Böylece sahabe mesleğinin bir cilvesi olan “İmanı Kurtarma” hizmetini başlatmıştır.
Risale-i Nur mesleği olan Sahabe Mesleği:
1. Kur’ân’ın i’câzını gösterir. Böylece imana ve Kur’ân’a hizmet eder.
2. Manevî bir mürşit olup, ilmî olarak hakaik-ı imaniyeyi izhar eder.
3. Tarikat değil hakikattir; bir mürşitten değil doğrudan doğruya Kur’ân’dan, Kur’ân âyetlerinden tereşşuh eden bir nurdur. Ne doğunun ilminden ve ne de Batı’nın fenninden alınmamıştır.
4. İman hakikatlerinin izahı ve ispatı olduğu için “Sair tarikatlar ve meslekler gibi mağlûp olmaz, perde altında hizmet etmez, bid’alara müsamaha göstermez, te’vilat ve bir nevi tahrifat içinde hizmet etmeye asla müsaade etmez.
5. İmandan sonra “Takvâ”yı esas alır. Günahlardan kaçınma Nur Talebelerinin prensibidir.
6. Farzlara ve sünnetlere azamî riayet etmek ve büyük günahlardan çekinmek esastır.
7. Sahabelerde bulunan “Kardeşlik” Uhuvvet esastır. Peder-evlât, şeyh mürit ilişkisi yerine “Haliliye ve Hıllet mesleğini esas alır. Bu ise “en yakın dost, en fedakâr arkadaş, en güzel takdir edici yoldaş ve en civanmert kardeş olmayı” gerektirir.
8. İhlâs, yani Allah rızası dışında hiçbir maddî ve manevî menfaati amaç edinmemek temel prensiptir.
Sahabelerin takip ettiği temel prensipler bu esaslarda toplanmıştır. Risale-i Nur Mesleği de bu esasları yeniden tesis ederek bu asırda “Sahabe mesleğini” yeniden açmıştır.
2. İMANA HİZMET:
2.1- Sahabeler İmana Hizmeti Esas Almışlardır:
Hz. Ebu Bekir (ra) iman ettikten sonra o zamana kadar nazil olan Kur’ân âyetlerini ve sûrelerini ezberledi. Anlamlarını Peygamberimizden (asm) öğrendi. Gizli olarak yakınlarına, tanıdıklarından müsait gördüklerine anlatmaya başladı. Tüccar olduğu için hem alış veriş için gelen köleler ile hamde saygın biri olduğu için Mekke’nin ileri gelen soylu ve saygın aileleri ile çok iyi ilişkiler içinde idi. Temiz fıtratlı ve güzel ahlâklı olanlarını iyi tanıyordu. Fıtratı İslâm’a müsait olanları gizlice imana dâvet ediyor ve onlara Kur’ân okuyordu. Sordukları soruları ve öğrenmek istediklerine bildiği hususlarda cevap veriyor, bilmediklerini de akşam olunca Peygamberimizden (asm) öğreniyordu. Gönlü İslâm’a ısınan ve Müslüman olmak isteyenleri de geceleri Peygamberimiz (asm) ile görüştürerek şüphelerini ve tereddütlerini gidermeye çalışıyor iman etmelerini sağlıyordu.
Hz. Ebubekir (ra) Peygamberimizle (asm) görüştüğü andan itibaren tereddütsüz iman etmiştir. İman ettiği günden itibaren de hayatını İslâm’a adamıştır. Mekke döneminde insanların iman etmeleri için elinden geleni yapardı. Bunun için evini tahsis etmişti. Hz. Osman bin Affan (ra), Sa’d bin Ebi Vakkas (ra), Abdurrahman bin Avf (ra), Zübeyir bin Avam (ra), Talha bin Ubeydullah (ra) gibi Aşere-i Mübeşşereden sayılan meşhur sahabelerin evine giderek ve evine dâvet ederek iman etmelerine sebep olan odur. Servetini Müslümanlar için harcamıştır. Hz. Bilâl-i Habeşi (ra), Habbab bin Eret (ra), Lübeyne, Ebu Fukeyhe, Âmir, Zinnire, Nehdiye, Ümm-ü Ubeys gibi kölelere İslâmı anlatan da kölelikten ve müşriklerin işkencelerinden kurtaran da Hz. Ebubekir’dir (ra). Bunun için Peygamberimiz (asm) “Bütün insanların imanı bir kefeye, Hz. Ebubekir’in (ra) imanı diğer kefeye konsa, Ebubekir’in (ra) imanı ağır gelir” buyurmuşlardır.
Hz. Ali (ra) küçük yaşında tevhidin hakikatini anlayarak, düşünerek aklıyla iman etmiş ve Peygamberimizin (asm) yanından hiç ayrılmayarak iman dâvâsına canla-başla destek olmuştur. Peygamberimizin (asm) akrabalarını uyarmasında, Kureyşi imana dâvet etmesinde Hz. Ali (ra) bütün organizasyonlarda organizatör olarak görev yapmıştır. Kur’ân-ı Kerîm’in nazil olmasında gelen vahiyleri sahabelere ulaştıran, Peygamberimiz (asm) ile sahabeler arasında irtibatı sağlayan hep Hz. Ali (ra) olmuştur. Mekke’ye gelen yabancıları başta Hz. Ebu Zer (ra) olmak üzere Peygamberimiz (asm) ile gizli olarak görüştüren Hz. Ali (ra) idi. İman ve Kur’ân hizmeti için hayatını ortaya koyan, hatta müşrikler Peygamberimizi (asm) yatağında öldürmek için plan yaptıkları zaman Peygamberimizin (asm) yatağına yatan Hz. Ali (ra) olmuştur.
Fotoğraf: Yeni Asya
-DEVAM EDECEK-