Üstad Hazretleri, Türkiye ve dünya şartlarını da dikkate alan bir mücadele biçimi geliştirmiş ve temeline “müsbet hareket anlayışı”nı yerleştirmiştir. Yani yanlışa ve yanlışçılara asla teslim olmadan, mücadeleyi ilmî ve fikrî platformlarda sonuna kadar sürdürme anlayışı.
Nur hizmetini daha yakından tanıma ve Türkiye’nin son elli, elli beş yılını Nurculuk perspektifinden değerlendirmek için...
“MÜSLÜMAN SAYIMI”
Çok insafsızca tenkitlere başladılar. Bizi mason uşaklığından tutun da münafıklığa, fasıklığa kadar, “Ahirette büyük mesuliyet altına girme”ye varıncaya kadar suçlamalarda ileriye gittiler. Hatta, işi “Müslüman sayımı” yapmaya kadar götürdüler. Yani, ülkedeki Müslüman nüfusu MNP’ye verilen oy sayısı ile ölçtüler. Onlara göre, Türkiye’deki Müslüman sayısı MNP’nin aldığı oy sayısı kadardı.
Bu durumda, bize yapılan suçlamalara karşı aynı şiddette cevap vermesek dahi, yine de ciddî münakaşalar oluyordu. Seçim zamanları bu daha fazla kızışıyor, tansiyon yükseliyordu.
Bir başka sıkıntımız da o zaman Zübeyir Ağabeyin haricinde bulunan ağabeylerimizin Zübeyir Ağabey gibi meselelere kesin tavır koymamalarıydı. Onların da ağabeylerin bu durumlarını istismar etmeye çalışmalarıydı. Ağabeyleri sık sık ziyaret ediyorlar, bünyemiz içinde onlara karşı geliştirilen tavır ve tenkitlere tedbir almaya çalışıyorlardı. Yani: “Bunlara fazla hücum etmeyin. Bunlar da mübarek kardeşlerimizdir. Tamam, yanlış yaptılar, ama üzerlerine bu kadar da gitmeyin, böyle kesin tavır koymayın” gibi sözleri, maalesef ağabeylerin ağzından duyuyorduk.
Onlar da bu durumdan cesaret alarak daha fazla yanlarına gidip-geliyorlardı. Maksatları, cemaat tarafından geliştirilen tavrın etkisini kırmaktı. Dışarıya karşı, hareketlerinin cemaat tarafından kabullenildiği görüntüsünü vermek ve kuvvet kazanmaktı.
İşte bu noktada, yine Zübeyir Ağabey devredeydi ve kat’iyen buna açık kapı bırakmıyordu. Ben de onunla beraber bulunduğumdan ne gazete noktasında, ne de beşerî münasebetlerde kat’iyen taviz vermiyorduk. İlişki kurmuyorduk.
Üstadın mesleği noktasında, Risale-i Nur’u bilen ve anlayanlar o hassasiyeti genel manası ile gösteriyorlardı, fakat ağabeylerin aşırı şefkati, “Onlarla da iyi geçinelim” şeklindeki düşünceleri bir takım sıkıntıları beraberinde getiriyordu.
HÜRRİYETÇİLİK ANLAYIŞI
Esas itibarıyla en büyük yanlışlık “yüksek İslâm siyaseti”ni bilmemek veya tam olarak kavrayamamaktır. İslâmın Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat görüşüne zıt bir tarzın içine girmektir.
Hâlbuki Üstadın İslâm siyaseti noktasında anlayışı onlardan çok farklıdır ve Üstad Hazretleri bu anlayışının dayanağını, doğrudan Asr-ı Saadet’ten almış, ölçü olarak Asr-ı Saadet’i kabul etmiştir. Bu zihniyet ise ölçü olarak, Kur’ân’ın sabit düsturları yerine değişen dünya şartları içinde cereyan eden uygulamaları alıyorlardı.
Bunlardan ilki Arap âlemindeki uygulamalardı. İlk örnek aldıkları hareket Kaddafi’nin Libya’da gerçekleştirdiği ihtilâlden sonra ortaya attığı İslâm sosyalizmi fikri idi. Hâlbuki Kaddafi Baasçıydı, yani Arap sosyalistiydi. Çünkü sonradan yayınladığı Yeşil Kitap isimli kitabında yer verdiği fikirlerine bakılınca, adeta Çin’de uygulanan komünizm tarzında görüşleri olan bir insandı. Tabiî sonradan, biz bu durumu ortaya koyunca, ondan koptular. Ama bu sefer de İran devrimine takıldılar.
İran’da ihtilâl oldu, Humeyni başa geçti ve İran İslâm Cumhuriyeti kuruldu. Bu sefer tuttular İran’a yöneldiler: “Humeyni rehberimiz, Erbakan liderimiz” gibi sloganlar geliştirdiler.
Arap sosyalizminden kurtuldular, bu sefer yine Ehl-i Sünnet dışı kabul edilen Şia’nın arkasına takıldılar.
Şia’da, “Din demek siyaset demek, siyaset demek din demek”tir. Zaten Ehl-i Sünnetten ayrılmasının temel dayanağı, bu “imam”lık meselesidir.
Ehl-i Sünnette siyaset, din alanının bütünü anlamına gelmez. Üstad Hazretleri’nin tarifi ile, bir Müslümanın düşüneceği, hakkında endişe edeceği en son şeydir siyaset. Çünkü, İslâmın % 99’u iman, ahlâk, ibadet, fazilet gibi şeylerdir. % 1’i siyasete mütealliktir.
Üstad Hazretleri’nin siyaset, yani devlet idaresi anlamında siyasete bakışında Kur’ânî temel unsurlar söz konusudur. Üstad Hazretleri, gerçek anlamda hürriyet, adalet, eşitlik, seçim, liyakat ölçülerinin devlet yönetiminde hâkim olmasını savunmaktadır. Temel insan hak ve hürriyetleri açısından en mükemmel esasları, Kur’ân’ın getirdiğini vurgulamaktadır. Devlet yönetimi bakımından demokrasinin, hukukun üstünlüğü anlayışının İslâm’a uygun olduğunu savunmaktadır. Bu iddiasını dört hak mezhepten getirdiği delillere dayandırmakta, esaslarını da eserlerinde ortaya koyarak ispat etmektedir.
Müsbet hareket ve radikalizm
Zamanla Millî Görüşçüler, İran özentisi dolayısıyla, Şia anlayışında normal sayılan “radikalizm”e saptılar. Çünkü bu anlayışa göre İslâmî olmayan idareye karşı kuvvet uygulamak silâhlı mücadeleye girmek, baş kaldırmak bir kuraldı.
Bu noktada Ehl-i Sünnete bakıldığında radikal tutumlara yer olmadığı görülmektedir. Ehl-i Sünnet anlayışında yanlışlıkların, her şeye rağmen uyarısı, bir görevdir. Ancak bununla yetinilmiştir. İsyan meşrû sayılmamıştır. Zaman içinde sabırla halletme ve düzeltme yoluna gidilmesi öngörülmüştür. Kardeşi kardeşe kırdırma ve silâhlı mücadele gibi yollar, büyük ölçüde ne Osmanlıda, ne diğer devletlerde görülmemiştir. Zalim idareciye karşı ayaklanma, onun zulmü dolayısıyla ortaya çıkan durumdan daha kötü sonuçlara, daha büyük zulümlere sebep olacağı değerlendirmesi ile sıcak karşılanmamıştır. Sonuçta Müslümanların birbirine kırdırılması gibi bir sonuç ortaya çıkacağı için, böyle bir durumun daha büyük zulümlere sebep olacağı endişesi taşınmıştır. Gerçi bir takım “olabilir” fetvalarına rağmen, yine de öyle idareye susmanın bile, baş kaldırmaktan daha ehven olacağını kabullenerek, radikal tedbir ve düşüncelere meyledilmemiştir.
Bu bağlamda Üstad Hazretleri, Türkiye ve dünya şartlarını da dikkate alan bir mücadele biçimi geliştirmiş ve temeline “müsbet hareket anlayışı”nı yerleştirmiştir. Yani yanlışa ve yanlışçılara asla teslim olmadan, mücadeleyi ilmî ve fikrî platformlarda sonuna kadar sürdürme anlayışı. Bu arada silâh, sopa, kaba kuvvet bu mücadele anlayışında yer bulmuyor; meşrû müdafaa durumu hariç.
Üstad Hazretleri bu düşüncesini bilfiil hayata geçiriyor ve zamanla onun bu çizgisinden yürüyecek bir cemaat da meydana geliyor. Bu, şu demek oluyor:
Üstad Hazretleri ve talebelerine yapılan zulümler, anlık öfke gösterileri halinde ortaya çıkacak radikal hareketleri değil; aksine ideallerini takip noktasında daha fazla gayret verecek ilâve bir enerjiyi doğuruyor. Daha fazla kitap okuyarak, daha fazla kitap dağıtarak, daha fazla insanı Nur Talebesi yaparak zalimlerden tam intikam almış olunuyor.
Fotoğraf: Yeni Asya - Arşiv
YARIN: Parti tercihi ölçüleri