"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ne mümkün zulm ile imha-yı hürriyet

03 Mayıs 2020, Pazar
Namık Kemal: “Muin-i zalimîn dünyada erbab-ı denaettir. Köpektir zevk alan sayyad-ı bî-insafa hizmetten.” Mehmet Âkif: “Zulmü Alkışlayamam, Zalimi asla sevemem. Adam aldırma da geç git diyemem aldırırım. Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım! Zalimin hasmıyım, amma severim mazlumu.”

Y. Doç. Dr. Muammer Gürbüz’ün Risale-i Nur Enstitüsü Ankara Şubesi’nde verdiği seminerden notlar (2)

                                                                                 ***

Hürriyetin geniş bir tarifini ve çeşitli görüşleri yansıttıktan sonra, şimdi asıl konumuz olan, Türk ve Dünya Edebiyatı’nda Hürriyet kavramının nasıl işlendiğini anlatmaya ve tanıtmaya çalışacağız.

Hürriyet, insan haklarını çağrıştırır. Literatürde 1215’de Magna Carta var, İngiltere’de çıkmış. Öncesinde Batılılar tabiri caizse birbirlerini yiyorlardı. Bu yamyamlık sonrası Magna Carta, Kralın yetkilerini kısıtlamış. Az da olsa insanlara bir hürriyet getirilmiştir.

Yine Batı Orta Çağ karanlığı sonrası 1789 Fransız İhtilâli’yle kısmen hürriyet ile tanışılmış. 1948’de insan hakları beyannamesi 30 madde olarak yayınlanmış. Seyahat hürriyeti, din ve vicdan hürriyeti, insanın muhterem olduğu ve bütün hürriyetlerden yararlanması gerektiği bildirilmiş.

Fakat bütün bunlardan da önce Peygamber Efendimizin (asm) İnsan Hakları Beyannamesi olan Veda Hutbesi’ni görüyoruz. Kız çocuklarından utanılması, kız çocukların diri diri toprağa gömülmesi döneminden insanın haklarının tanındığı döneme insanlık bu sayede terfi ettirilmiş.

Peygamber Efendimiz, “Levlâke Levlâk Vema Halaktül Eflâk” Hadis-i Kudsi’sine muhatap olmuş. Kâinat onun yüzü suyu hürmetine yaratılmış ve köleliğin ve her türlü zulmün, haksızlıkların önüne ondan sonra geçilmeye başlanmış. İnsan hakları ve hürriyet konusunda bütün hak edişler Peygamber Efendimize (asm) aittir. 

Batıda modern dönemde ilk olarak hürriyet 1789 Fransız İhtilâli ile zorbalığa karşı bir duruş olarak gözüküyor.

Bizde etkisi Tanzimatla birlikte başlıyor. Bizde o zaman hürriyet yerine Farsça’dan da kaynaklanan şekliyle serbestî kelimesi kullanılmış. Yani Arapça ahrar, hür, serbest, Farsça’da azad, serbestî, Batı dillerinde Liberte, liberty. Liberalizm de oradan geliyor. Meselâ Mısır’da Tahrir Meydanı var. Bakü’de de Azadlık Meydanı var.

Tanzimat döneminden itibaren herkesi büyüleyen hürriyet kavramı pek çok harekete, yayın organına, partilere, devletlere konu ve isim olmuştur. Hürriyet, manası çok zengin bir kelimedir. Kelimelerin de insan gibi hayatları vardır. Kullanılırsa hayatlanır, çınar olur. Kullanılmaz ise, ölür gider. Tabiri caizse bu hürriyet kelimesi de yakın tarihte dallarını yukarı, köklerini aşağı saldı. Bursa’daki Ulu Çınar’a döndü.

***

Namık Kemal ve Ziya Paşa çok yakın iki arkadaş. Her ikisi de hürriyet konusunda büyük mücadeleler vermişler, eserler yayınlamışlardır.

Namık Kemal’in “Rüya” adlı bir makalesi var. Ziya Paşa’nın da “Rüya”sı var. O Londra’da görmüş rüyasını.

Esasen en mükemmel rüya Üstad Bediüzzaman’ın rüyası. Üstad, Namık Kemal’in rüyasını ilk okuduğunda on beş yaşlarında imiş. Namık Kemal’in İntibah adlı romanı da hürriyetle ilgilidir.

“Biz doğruluktan sapmış fikirlere şahit olunca,

İzzet-i ikbal ile hükümetten çekildik” diyor.

“Vatan Yahut Silistre”nin adı aslında başka. Adı yasaklandığı için bu adla yayınlanmış.

Namık Kemal’in hürriyet kasidesi “insan nasıl olunur, hürriyetin değeri nedir” sorularını cevaplandırır:

Görüp ahkâm-ı asrı münharif sıdk u selâmetten

Çekildik izzet ü ikbal ile bab-ı Hükûmet’ten

Usanmaz kendini insan bilenler halka hizmetten

Mürüvvet-mend olan mazluma el çekmez ianetten

Hakir olduysa millet, şanına noksan gelir sanma

Yere düşmekte cevher sakıt olmaz kadrü kıymetten

Vücudun kim hamir-i mayesi hak-i vatandandır

Ne gam rah-ı vatanda hak olursa cevr ü mihnetten

Muin-i zalimîn dünyada erbab-ı denaettir.

Köpektir zevk alan sayyad-ı bi-insafa hizmetten

Mehmet Âkif Ersoy da aslında bir yönüyle bir hürriyet şairidir.

Bir şiiri şöyle:

Zulmü Alkışlayamam, zalimi asla sevemem

Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem

Biri ecdadıma saldırdı mı, hatta boğarım!...

Boğamazsın ki, hiç olmazsa yanımdan kovarım

………………………

Adam aldırma da geç git!.. diyemem aldırırım.

Çiğnerim, çiğnenirim hakkı tutar kaldırırım!

Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu…

İrticanın şu sizin lehçede manası bu mu?

“İnsana sadâkat yaraşır görse de ikrah

Yardımcısıdır mazlumların Hz. Allah’’

Namık Kemal’in, Mehmet Âkif’in ve diğer hürriyet şairlerinin ortak noktaları şu: Hep sürgün ve zindan görmüşler, çile çekmişler. O sebeple dedikleri önemli. Ama en şiddetli hapis ve sürgün hayatı Üstad’ınkidir.

Süleyman Nazif de değerli bir şair ve yazar. “Kara Bir Gün’’ adlı makalesinde İstanbul’u işgal eden işgalcileri protesto ettiği için Malta’ya sürülmüştür.

Arif Nihat Asya da yakın dönem şairi, güzel şiirler yazmış. İnsanların miskinliğinden şikâyet ediyor. Bayrak şiiri gibi.

***

Soru: 1920 ve 1950 arasında hürriyeti tema edinen şairimiz var mı?

Cevap: Suya ne zaman ihtiyaç duyulur? Susuz kalındığı zaman. Sorduğunuz dönem malûm bir dönem, yani rejim baskısı artmış ve sadece övücü şairler var. Hem de “Köpektir Seyyad-ı bî insafa hizmetten” anlamında.

Din, iman namına karşı çıkan neredeyse sadece Üstad var, eserleri var. Bunun dışında dini savunmadığı halde istibdada karşı çıkanlar var elbette. Halide Edip var, “Kurt kanunu” ile Kemal Tahir var, Nazım Hikmet var. Bu dönemde Faruk Nafız Çamlıbel önemli. Mendereslerin yanında yer almış. 1960 ihtilâli sonrası o da Yassı Ada’ya sürülüyor.

Yani adaleti, hürriyeti savunmak önemli. Zulmün karşısında durmak önemli. Dinde mutaassıp, ama muhakeme-i akliyeden noksan olanlardan Üstad şikâyet ettiği gibi biz de şimdi çok muzdaribiz. Yanlış yolda giden kardeşimiz varsa ikaz etmemiz, uyarmamız lâzım. Olumlu şekilde elbette.

Ölçüye gelince; biz Haydar deriz. Ne Haydo diye aşağılarız ne de Haydar Ağa diye lüzumsuz övgü yaparız.

Demokrasiyi içselleştiremediğimizden hakkını da veremiyoruz. Hatta evde de hürriyeti ve demokrasiyi uygulamıyoruz. Kendini ıslah etmeyen başkasını ıslah edemez. Hürriyet istiyorsak önce kendi nefsimizden başlamalıyız.

Geçen bir belgeselde dünyadan “mavi, soluk, sönük nokta” diye bahsediliyordu. Koca kâinat içinde dünya bir nokta gibi. Ama insanoğlu birbirinin hakkını yemeye, hukuku hiçe saymaya devam ediyor.

Soru: Konuyla ilgili değil, ama Alman Edebiyatı’nda İslâm lehine bir duruşun ipuçları var mı? Hıristiyanlıkta Katoliklikten sıyrılıp Protestanlığa ve oradan da Tevhide dönüş konusunda bir iyileşmeden bahsediliyor.

Cevap: Goethe’nin Faust diye bir eseri var. Şeytanla Faust’un mücadelesini anlatır. Hatta onun gizli Müslüman olduğu söylentisi de vardır. Ayrıca Peygamber Efendimize (asm) büyük saygısı olduğu da biliniyor. Yakın Alman Edebiyatında da bunun ipuçları var. İtalya’da Dante’nin İlâhî Komedya’sı var. Araf’tan ve ahiretten bahseder.

Son dönemde Alman Cumhurbaşkanı’nın da İslâm’a ilgisi biliniyor.

Macaristan’da bir Papaz “canıma tak dedi artık Müslüman olmak istiyorum” demiş ve hatta adını da Mustafa Sungur koymuşlar. “Ben papazlıktan çıkayım mı?” demiş. Kardeşler “şimdi gerek yok, sen bu halinle hizmete devam et” diye öğütlemişler.

Avrupa’da, İslâmiyet hızla yayılıyor, yayılmaya devam edecektir. Ama bu biz Müslümanlara bağlı. Aslında biz İslâmiyet’i fiiliyatımızla yaşasak, Avrupa kafilelerle İslâm’ı benimseyecektir.

Soru: Hocam edebiyatın hürriyete etkisi ya da yönetimlerin hür olup olmamasının edebiyata etkisi var mı? Bu konuda neler söylersiniz?

Cevap: Çok güzel bir soru. Tabiî istibdat dönemlerinde hürriyet ihtiyacı ortaya çıktığı için bir kısım şairler de Namık Kemal gibi hürriyet şairi olmuşlar. Hürriyeti dile getirmişler.

Şimdi kural olarak şöyle düşünürüz. Hürriyet ortamında fikir hürriyeti olması hasebiyle yetenekler ortaya çıkar. Baskıcı dönemlerde ise, yetenekler baskılanır. Ancak bakıyoruz, hayatta çok tersi şeyler oluyor. Zor zamanlarda büyük yetenekler ve büyük eserler ortaya çıkıyor. Zor dönemde yetenekli sanatçılar, yazarlar, şairler aynı zamanda cesarette gösterirlerse en büyük eserlerini bu dönemlerde ortaya koyabilirler. Hem bir tür ızdırar hali söz konusu. Bediüzzaman Hazretleri de en önemli en zirve eserlerini zindanlarda yazmış. Bunun da bir hikmeti olsa gerek.

Şartları ve zamanları değerlendirenler var, değerlendirmeyenler var. Şartlar ve olaylar şahsiyetleri ortaya çıkarır. Olumlu ya da olumsuz şartlar kendi öznelerini, kendi fedakârlıklarını, hamiyetperverlerini, hürriyetperverlerini ortaya çıkarır.

Sonuç olarak, hürriyet fikrini yok edemezsiniz. “Ne mümkün zulm ile bidad ile imhay-ı hürriyet. Çalış idraki kaldır muktedirsen ademiyetten” diyor Namık Kemal. Öyle ise insanları hakikî hürriyetinden ve hürriyetin neticesi olan ihlâslı imanından yoksun bırakmak isteyenlerle meşrû dairede mücadele etmeliyiz. Neşriyat bu gayretin en büyük fırsatı ve imkânıdır.

Etiketler: zulüm, hürriyet
Okunma Sayısı: 7921
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı