YeniAsya.TV ve EuroNur.TV’nin Youtube kanalında, “Cumhuriyetin 100. Yıl Programları” başlığı altında, 27 Kasım’da gerçekleşen panelde Bediüzzaman Said Nursi’nin Ankara’ya gelişi konuşuldu.
Lütfİye Özdemir - İSTANBUL
YeniAsya.TV ve EuroNur.TV’nin Youtube kanalında yayınlanan panelde, Bediüzzaman’ın Ankara’ya gelişinde verdiği mesajlar konuşuldu.
Panel sunucusu ve Yeni Asya A.Ş. Yönetim Kurulu Üyesi Ali Demir, Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin ahirzamandaki vazifelerinden iki önemli nokta olarak İstanbul’da Meşrutiyet ve Ankara’da Cumhuriyet’in ilanına değindi. 2023 yılı boyunca bu anlamda etkinliklerinin olacağını vurgulayan Demir, “Bediüzzaman’ın diyanet, hilafet, meclis, şura, kanun hakimiyeti, adalet görüşleriyle ilgili faaliyetlerimiz olacak” bilgisini paylaşarak sözü ilk konuşmacı Yeni Asya A.Ş Yönetim Kurulu Başkanı İzzet Atik’e verdi.
Üstadın hayatından Ankara’ya geliş kısmına kadar olan bölümden bahseden İzzet Atik, “Osmanlı’nın son zamanları I.Meşrutiyet ilan edilmiş. Sultan Abdülhamid Meşrutiyet’in ilan edilmesi şartıyla tahta geçiyor. Kısa bir süre sonra dünya Fransız İhtilali’nin etkisiyle hızla değişiyor, imparatorlukların yerini ulus devletler alıyor, hürriyet akımı kitleler üzerinde tesirini gösteriyor. Avrupa’da halen devam eden kraliyetler, gücünü toplumla paylaşmaya başlamış, yeni düzene ayak uydurmaya çalışıyor. Bundan Osmanlının etkilenmemesi mümkün değil. Osmanlı aydınları da bu rüzgardan etkileniyor. Aslında Abdülhamid de yenilikçi bir şahsiyet fakat devlet için lazım olan en önemli meseleyi çözmekte inatçı davranmış. Bugün bile Türkiye’nin en çok ihtiyacı olan parlamenter sistemin tesisi için hiç çaba göstermiyor hatta fiili ile buna engel bile oluyor. Osmanlı-Rus harbinin faturasını meclise ödetiyor. İlk Meşrutiyet ilan edildiğinde mecliste farklı fikirlerde olanların Osmanlı-Rus harbinde farklı tavır almaları neticesiyle Sultan Abdülhamid parlamentoyu feshediyor ve 33 sene sürecek olan tek adamlık idaresine başlıyor” şeklinde konuştu.
Adalet ve meşvereti savundu
“İngiliz parlementosunda Osmanlıyı yıkmanın tek çaresinin toplumu Kur’an’dan uzaklaştırmak ve soğutmak olduğunun tartışıldığı ve planlandığı bir sırada Bediüzzaman’ın, İslam’ın temel prensibi olan Cumhuriyet’in tesisi için çabaladığına dikkat çeken Atik, şöyle devam etti: “Bediüzzaman, Peygamberimizin (asm) hilafetin saltanata döneceği hadisinin sırrınca Hz. Hasan’ın çekilmesiyle yarım kalmış olan Cumhuriyet’in tekrar tesisinin İslam’ın emri olan adalet, meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvetin tesisiyle olacağını hayatı boyunca savunmuştur. Bir devletin nasıl idare edileceği dersini Peygamberimizden (asm) almıştır. Cemiyetin selameti için yoğunlaştığı bir zamanda gördüğü rüyanın da tesiriyle Peygaberimizden (asm) ilim müjdesini almış, ölünceye kadar verdiği sözü tutarak, Kur’an’dan aldığı dersle hiç kimseden sual sormadan çare üretmiş. Önce Şekercihan’da ilan ettiği ‘her suale cevap verilir, her müşkül halledilir kimseye sual sorulmaz’ faaliyetiyle dikkatleri üzerine çekmiştir. Bu arada Japon Başkumandanının kıyamet alemetleriyle ilgili suallerine net cevaplar vermiş. Deccal ve Süfyan’ın mahiyetleriyle ilgili bilgiler vermiş, faaliyetlerine karşı nasıl hareket edileceğiyle ilgili uyarılarda bulunmuştur.
Meşrutiyet Allah’ın emridir
“Baskılar sonucu II.Abdülhamid Meşrutiyeti ilan eder. Üstad II. Meşrutiyeti Asr-ı Saadetle itibatlandırarak kabul edip, tahşidat yaparak birçok ulemaya rağmen Meşrutiyet’in taraftarı olur. Meşrutiyet’in İslam’a uygun olduğunu, gerekirse dört mezhebin görüşüne uygun ve İslam’a zıt olmadığını ispata hazır olduğunu ifade eder. Meşrutiyetin İslam’ın malı olduğunu ilan eder. Ve şöyle ifade ediyor Üstad: ‘Meşrutiyet meşveret-i şeriyedir. Meşrutiyet Allah’ın emridir. İstibdat tahakkümdür, muamele-i keyfiyedir, kuvvete istinad ile cebirdir, insaniyetin yok edicisidir. İnsaniyeti hayvandan daha aşağı indiren zillet ve sefalete düşüren ve her şeye sirayetle zehrini atar. İslam içinde Mutezile, Cebriye gibi dalalet fırkalarının çıkmasına sebep olandır. Meşrutiyet Allah’ın emrettiği şekilde istişare etmektir. Kuvvete bedel hayat-ı haktır, kalb-i marifettir, lisan-ı muhabbettir. Aklı kanundur şahıs değildir.
Osmanlının Avrupa’dan geri kalmasının sebebi
“Meşrutiyete dair gelen itirazlara Üstad: İslam aleminin tedennisinin sebebi dinimize riayetsizliktir. Osmanlı’nın Avrupa’da geri kalmasının sebebi dinde laubaliliğimizdir. Vatanı din ve haremeyn için severiz. Dünyayı da din için imar edeceğiz. Zira dinsiz dünyada hayır yoktur. Madem ki meşrutiyette hakimiyet millettir mevcudiyeti millete göstermek lazımdır. Milliyetimiz ise yalnızca İslamiyettir. Peygamberimizin kurduğu ve ondan sonra Hz. Hasan’ın hilafeti Hz. Muaviye’ye bırakmasına kadar olan dönemde insanlar hepsi aynı seviyede kabul edildi. Mülki milliyet meselesi hep üçüncü beşinci planda tutuldu. Tek hedef insanların tamamının mutluluğu idi. Ama 30 küsur sene sonra Hilafet saltanata döndü. Risale-i Nur Hz. Hasan’ın bırakmış olduğu hilafetin devamıdır.
Müslümanlar yeiste ittifak etmiş durumda
“Osmanlıda Abdülhamid’e karşı çıkış dine karşı çıkış gibi algılandı. Bediüzzaman Hutbe-i Şamiye’nin başında günümüzde hala devam eden sıkıntıları ifade ediyor: Müslümanların içinde ümitsizlik hayat bulmuş. Sıdk, hayat-ı içtimaiyede yok olmuş. Bugün de aynı şey var. Müslümanlar artık İslamiyetin ayağa kalkmayacağı, Müslümanların birşey yapamayacağı noktasında sanki ittifak etmiş durumda. Birbirine itimad bitmiş. Adavete muhabbet başlamış. Ehl-i imanı birbirine bağlayan rabıtaları unutmuşuz. Bugün de aynı sıkıntımız var. Her tarafta hakim olan istibdat içimizde hayat bulmuş. Cenab-ı Allah şöyle bir ayetle bize şöyle bir uyarı ve ikramda bulunuyor: Bizim yolumuzda mücahede edenlere mutlaka yollarımızı gösteririz ve hiç şüphe yok ki Allah muhsinlerle yani Allah’ı görür gibi ibadet eden mücahitlerle beraberdir. Neticede ahirzamanın son dönemini yaşadığımız bu dönemde bu kadar fütuhatı bekleyen Üstadımız umuyor ki, Kuva-yı Milliye hareketiyle tekrar İslam alemi kendisine gelsin, Kur’an’a sarılsın ve Onun emriyle yaşasın ve kıyamet kopmadan önce dünyaya İslamiyet tekrar manen hakim olsun.” Atik, Üstad’ın Divan-ı Harbi Örfi’de yargılanması ve beraat etmesi sonrası, ‘Zalimler için yaşasın cehennem’ dediğinden de bahsederek konuşmasını tamamladı.
—DEVAM EDECEK—