"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İnönü: Beni Nurcular yıktı

21 Ağustos 2018, Salı
1965 seçimlerinin böyle sonuçlanmasında Nur Talebelerinin büyük etkisi olmuştu. Bu durumu, bizzat İnönü kayda geçirmişti. Seçim sonuçları alındıktan sonra şu beyanatı vermişti basına: “Beni Nurcular yıktı.”

Nur hizmetini daha yakından tanıma ve Türkiye’nin son elli, elli beş yılını Nurculuk perspektifinden değerlendirmek için

1965 seçimlerinde durum farklıydı. Demokrat taban, yanıltıldığını gördü ve AP saflarında bir araya geldi. Böylece AP bu seçimde tek başına iktidar oldu. Bu iktidarın hem ekonomik, hem sosyal sonuçları, hem de İslâmî gelişmenin hızı ve yaygınlaşması bakımından 12  Mart 1971 Muhtırasına kadar geçen süre, ne kadar Türkiye ve halkının yararına işlediğini ortaya koyan veriler ortadadır. Zaten muhtıranın ana gerekçesi, AP’nin irticaya taviz vermesi olarak belirtilmişti. Ayrıca “Atatürk İlke ve İnkılâpları”nın elden gitmesi de önem sırası bakımından aynı dereceyi bu ilk gerekçe ile paylaşmaktaydı, her darbe ve ihtilâlde olduğu gibi...

1965 seçimlerinin böyle sonuçlanmasında Nur Talebelerinin büyük etkisi olmuştu. Bu durumu, bizzat İnönü kayda geçirmişti. Seçim sonuçları alındıktan sonra şu beyanatı vermişti basına: “Beni Nurcular yıktı.”

O seçimlerde, cemaat olarak aktif olarak rol oynadık. Daha fazla çalıştık. Çünkü 27 Mayıs’tan sonra dindarlar ve Nur Talebeleri çok sıkıntı çekmiş, zulüm görmüşlerdi. Dolayısıyla iktidarın mutlaka değişmesi gerekiyordu. Yani CHP’nin ve o anlayışın elinden kurtarılması lâzımdı. Bu da, ancak fiilen çalışmakla mümkün olacaktı. Bu inançla, herhangi bir yayın organına sahip olmamanın dezavantajı da dikkate alınarak çok gayret gösterildi.

Her Nur Talebesi, Adalet Partisinde toplanılması lâzım geldiğini diğer dindar gruplara devamlı şekilde telkin etmek üzere geceli-gündüzlü gayret gösteriyordu. Seçim sonuçları açıklanınca AP’nin tek başına iktidar olduğu anlaşıldı ve bizi yakından takip ettiren İnönü de, bu çalışmaya işaret etmek için Halk Partisinin yenilgisini, “Beni Nurcular yıktı” açıklaması ile belirtti.

NUR TALEBELERİ, AP VE DEMİREL

Seçimlere az bir zaman kala, 1964 yılı içinde Ragıp Gümüşpala vefat etti. Bu durumda AP yeni genel başkanını seçme hazırlıklarına başladı. Adaylar arasındaki Sadettin Bilgiç’i Bekir Ağabey tanıyordu. Bu tanışıklık Milliyetçiler Derneğinden geliyordu. Bekir Ağabey Nurları tanımazdan önce orada görev yapmıştı. Demirel’i henüz tanımıyorduk. (...)

Yarış başladığında şöyle bir durum ortaya çıktı:

Partide çalışan Mehmet Turgut, İdris Yamantürk, Cemal Külahlar gibi şahıslar da Bekir Ağabeyin arkadaşlarıydı.  Bekir Ağabeye, “Siz Süleyman Beyi tanımıyorsunuz. Süleyman Bey iyi bir insandır. Adalet Partisinin kurulması da Süleyman Beyin Kavaklıdere’deki evinde gerçekleşmiştir. Medenî cesarete sahip, kafası çalışan, kaliteli bir insandır” diye bilgiler vermişler.

Bu bilgiler dikkatlerimizi Demirel üzerine yönlendirdi. Seçim konuşmaları, Genel  Kurulda yapılan konuşmalar ve genel değerlendirmeye yönelik veriler bakımından iki adayı karşılaştırınca Demirel’in bu göreve Sadettin Bilgiç’ten daha lâyık olduğunu tespit ettik. Demirel hitabet, istidat ve kabiliyet yönüyle daha üstündü.

O genel başkanlık seçimi, Demirel’i tanımamıza sebep olmuştu.

ANAYASA NİZAMINI KORUMA KANUNU

Şahsen yüz yüze tanışmam ise Anayasa Nizamını Koruma Kanunu dolayısıyla gerçekleşti:

İhtilâlden sonra gündeme getirilen bu kanun tasarısı İnönü döneminde kanunlaştırılamamıştı. 1965 seçimlerinden sonra AP iktidarına, bu tasarının kanunlaştırılması noktasında baskılar yapılmaya başlamıştı. Sonuçta tasarı Meclis Genel Kuruluna indirilerek çıkması için gayret sarf ediliyordu. Bekir Ağabey, tasarının kanunlaştığında büyük sıkıntılar getireceğini tesbit etti. Zübeyir Ağabey, “Gidin, Süleyman Demirel’le görüşün. Bu kanun Müslümanları fevkalâde sıkıntıya sokuyor. Bu kanunun çıkmaması noktasında görüşün” dedi. Bu arada İttihad da yayına başlamıştı veya başlamak üzereydi.

Bekir Ağabeyle -başka isimler de olabilir- birlikte gittik, “Bu tasarı kanunlaştırılmamalıdır. Çünkü bu tasarı uygulamada ‘Allah’ demenin bile suç sayılacağı bir durum meydana getirir. Yoruma açık birçok unsuru barındırmaktadır. Böyle ucu açık, net ifadeler taşımayan maddeler daima Müslümanların aleyhinde kullanılmıştır. Dolayısıyla Müslümanlar bundan çok zarar görür.

“Evet, siz komünizm, ‘İslâm, şeriat’ hakkında kanun çıkarıyor, dengeli olmaya çalışıyorsunuz, ama komünizmle İslâmı aynı kefeye koyarak yanlış yapıyorsunuz.

“Komünizm bir tehlikedir, ihtilâlciliği vardır. Ama İslâm bir din olduğu için komünizmle beraber aynı şekilde değerlendirilemez” dedik.

Hatırımda kaldığı kadarıyla Süleyman Demirel de özet olarak şunları söyledi:

“Ben de sizin kanaatinizdeyim; ama Milli Güvenlik Kurulu bu kanunun, mutlaka çıkarılmasını istiyor. Bize baskı yapıyorlar Bekir Bey. Yani şu anda yapacağımız bir şey yok.”

O günün şartlarında ihtilâlin etkisi hâlâ sürüyordu. Bunun en açık belirtisi Senato ve Milli Birlik Komitesinde yapılan konuşmalardı. 1965 seçimlerinde AP iktidarı kazansa bile asker ve Milli Birlik Komitesinin iktidarı onlara vermeyeceğinden bahsediliyordu. Bu gibi açıklamalar, öyle dokundurarak, telmih yoluyla falan değil açıktan söyleniyordu. İhtilâl zihniyetinin ne kadar kendilerine güvendiğini gösteren bir davranış biçimiydi bu durum. Hatta tekrar bir ihtilâl olacağını üstüne basa basa söylüyorlardı.  Tabiî bundan dolayı da demokratlarda çekingenlik, ürkeklik vardı. “Acaba tekrar bir olay olur mu?” diye. Bundan dolayı da Adalet Partililerin Milli Güvenlik Kuruluna karşı direnecek güçleri yoktu.

İNÖNÜ GİRİNCE AYAĞA KALKTILAR

Demirel’den, bir seferinde, bu durumu açıklayacak bir anısını dinlemiştim: “İlk Başbakan olduğumda MGK’da şöyle bir durumla karşılaşmıştım. “İlk Milli Güvenlik Kurulu toplantısına katılmak için toplantı salonuna girdim. İnönü henüz gelmemişti. (O dönemde MGK toplantılarına ana muhalefet partisinin lideri de katılıyordu.) Başta kuvvet komutanları olmak üzere hiç bir asker yerlerinden bile kıpırdamadılar. “Bir süre sonra İnönü içeri girdi. Hepsi ayağa kalktılar. Bu bir ‘tavır koyma’ydı. Çok üzüldüm. Hatta o gece, uykum kaçtı. İstifa etmeyi dahi düşündüm. Çünkü böyle bir tavır, doğrudan doğruya millet iradesine karşı takınılan bir tavır hükmüne geçmekteydi. Bu durumda şahsım önemli değildi. Ben, milletin büyük bir çoğunlukla iktidara getirdiği bir partinin genel başkanı olarak başbakan olmuştum. Yani beni millet başbakan seçmişti.

“Çok düşündüm. Sonradan bende şu kanaat meydana geldi: ‘Böyle istifa etmekle de mesele hallolmaz. Ben iyi bir siyaset takip ederek ve bu anlayışla mücadele ederek durumu tersine çevirmeye çalışmalıyım. Salona başbakan girdiğinde, bunlar ayağa kalkmalı, İnönü geldiğinde değil. O hale getirmeliyim. Askerle, paşalarla daha yakından alâkadar olmalıyım’ dedim.”

Demirel, başka bir seferinde yaptığımız sohbet sırasında, bu konuda aldığı mesafeyi de şu şekilde aktarmıştı:

“Bu düşüncemi büyük ölçüde başardım.”

YARIN: Demirel niye aradı?

FOTOĞRAF: YENİ ASYA-ARŞİV

Okunma Sayısı: 9656
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı