"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hürriyet olmazsa kabiliyetler yok olur

23 Aralık 2018, Pazar
Zira, hürriyet olmazsa insanın bütün insanî özellik ve kabiliyetleri yok olur. İradesini ve aklını kullanamayan bir insan elbette insan olma özelliğini kaybetmiş demektir.

NAMIK KEMAL’İN HÜRRİYET KASİDESİ VE BEDİÜZZAMAN DİZİ-3

***

“Ne gam pür-âteş-i hevl olsa da gavgâ-yı hürriyet 

Kaçar mı merd olan bir cân için meydân-ı gayretten...”

“Hürriyet mücadelesi korkunç ateş olsa da bizim için dert değil; hamiyetli mert bir insan basit bir hayat için hak ve hürriyet uğruna mücadele meydanından kaçmaz.”

Bediüzzaman’ın “Ey Hürriyet-i Şer’î! Öyle müthiş ve fakat güzel ve müjdeli bir sadâ ile çağırıyorsun; benim gibi bir şarklıyı tabakat-ı gaflet altında yatmışken uyandırıyorsun. Sen olmasaydın ben ve umum millet zindan-ı esarette kalacaktık. Seni ömrü ebedÎ ile tebşir ediyorum” (ESDE, Hürriyete Hitap, s. 170.) dediği hürriyet için “Ben ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam” diyerek hürriyet mücadelesinde Namık Kemalden daha ileri derecede hürriyeti müdafaa etmektedir.

Bediüzzaman “En büyük ders, doğruluk yolunda ölümü istihkar dersi vermektir” diye en büyük cebbar ve zalimlere karşı hakikati haykırmaktan geri durmamıştır. Divan-ı Harb-i Örfî’de Hurşit Paşa’ya, Rus orduları komutanı Nikola Nikolaviç’e, İstanbul’u işgal eden İngiliz kumandanı General George Milne’e ve Ankara’da Mustafa Kemal’e karşı “İzzet-i İslâmı muhafaza etme tavrını göstermiş idam tehditlerine ve ölüme karşı defalarca meydan okumuştur. “Yerinde ölmek için bu hayat lâzımdır” diyen çekinenlere karşı da “Aşinayız; bize bigânedir endişe-i mevt / Adl–ü hak uğruna nezreylemişiz canımızı” mısraları ile cevap vermiştir. (ESDE, Divan-ı Harb-i Örfi, s. 115.)

“Kemend-i can-güdâzı ejder-i kahr olsa cellâdın 

Müreccahdır yine bin kerre zencîr-i esâretten...”

“Cellâdın can yakan kemendi acımasız ejderha gibi olsa yine bin defa esaret zincirinden daha iyidir.”

Namık Kemal bu beyti ile esir yaşamaktansa hürriyet için canı feda etmek gerektiğini veciz bir şekilde ifade etmiştir. Zira, hürriyet olmazsa insanın bütün insanî özellik ve kabiliyetleri yok olur. İradesini ve aklını kullanamayan bir insan elbette insan olma özelliğini kaybetmiş demektir. Dünyaya Allah’ın insana verdiği kabiliyetlerini geliştirmek ve Cennete lâyık hale getirmek için gelen insan bu kabiliyetlerini ancak hürriyet içinde geliştirebildiği için bütün peygamberler insanları insanların esaretinden kurtarmak ve hür hale getirmek için mücadele etmişler ve zamanlarının müstebit yöneticilerini asla desteklememişlerdir. Peygamberimiz  (asm) Mekke müşriklerinin baskı ve zulümlerinden kurtarmak ve hür bir zeminde imanlarının gereği olan tebliğ ve ibadeti yapabilmek için sahabelerini önce Habeşistan’a sonra Medine’ye hicret etmelerine izin vermiş, sonra Allah’ın emri ile kendisi de istibdat ve zulümden hürriyete hicret etmiştir. Daha sonra savaş ortamını Hudeybiye Antlaşması ile barış ve hürriyet ortamına taşımıştır. İslâm bu barış ve hürriyet içinde ruhlara ve akıllara kendisini kabul ettirerek insanlığı hak ve hidayete irşad etmiştir. Bu hürriyet ve barış ortamında Müslümanlar maddî ve manevî bakımdan terakki ve tekâmül etmişlerdir.

Bu sebeple hürriyet bütün terakkiyatın membaı ve müşevviki olmuştur. Yine bunun içindir ki Bediüzzaman “Hüriyete Hitap Nutkunu” 1908 Hürriyet ilânının üçüncü günü Sultanahmet Meydanı’nda daha sonra Selânik ve Kosova meydan mitinglerinde tekrar etmiş ve  “Ey Hürriyet-i Şer’î! Öyle müthiş ve fakat güzel ve müjdeli bir sâdâ ile çağırıyorsun; benim gibi bir şarklıyı tabakat-ı gaflet altında yatmışken uyandırıyorsun. Sen olmasaydın ben ve umum millet zindan-ı esarette kalacaktık. Seni ömrü ebedî ile tebşir ediyorum” (ESDE, Hürriyete Hitap, s. 170.) demiştir.

“Felek her türlü esbâb-ı cefâsın toplasın gelsin 

Dönersem kahpeyim millet yolunda bir azîmetten...”

“Felek denilen zamanın müstebit yöneticileri ve onları destekleyen gafil insanların tamamı her türlü eziyet araçlarını toplasın, her nevi eza ve zülmü yapsınlar; millet yolunda hürriyete hizmet dâvâsından dönersem kahpeyim.”

Bediüzzaman Hazretleri “şairlerin zamanın müstebit yöneticileri sena eden şiir ve kasideler yazmasına ne diyorsun?” sorusuna Suriye’li şair Ebu Temâm’ın bir beytini okuyarak şöyle cevap vermiştir:

Sual: Çok âlim ve şairler, zamanlarında büyük hâkimleri ifratla senâ etmişler. Hâlbuki o hâkimlerin çoğuna müstebid nazarıyla bakıyorsun? Demek iyi etmemişler.

Cevap: “Şiirin koyduğu o kaide ve yollar olmasaydı, yüce şeyleri yapan ustalar o şeylerin nasıl yapılacağını bilemezlerdi” (Suriyeli Ebu Temâm) kâidesince, onların niyetleri ümerâyı seyyiattan lâtif bir hile ile vazgeçirmek ve onlara hasenat arkasında müsabaka için garip bir bahşiş-i şairâneyi ortaya koymak... Lâkin o bahşiş koca bir milletin sırtından alındığından, istibdatkârâne hareket etmişlerdir. Demek çendan niyette iyi etmişler, lâkin amelde yanlış gitmişler. 

Sual: Neden?

Cevap: Zira, kaside ve bazı teliflerinde büyük bir kavmin mehâsinini mânen garat edip, bir müstebide verip ve ondan gösterdiklerinden şu noktadan bilmeyerek istibdadı alkışlamışlar. (ESDE, Münâzarât, s. 265.) şeklinde cevap vermiştir. Namık Kemal hürriyet konusunda yöneticileri doğrudan uyardığı ve yöneticilerin baskılarına gazete lisanı ile ikaz edip halkı da uyandırdığı için Bediüzzaman onun bu yönünü çok takdir etmiştir.

“Anılsın mesleğimde çektiğim cevr ü meşakkatler 

Ki ednâ zevki a’lâdır vezâretten sadâretden...”

Bu hürriyet aşkı yolunda çektiğim sıkıntılar, acılar anılsın, bunun en basit zevki bile bana teklif edilen vezirlikten sadrazamlıktan daha yücedir.”

Namık Kemal, Hürriyet mücadelesi için “Encümen-i Şûrâ” üyeliğinden ayrıldığı gibi Fransa’ya gittiği zaman Abdülhamid’in Paris Büyükelçisi aracılığı ile Ahrarlara “Hürriyet Mücadelesi’nden” vazgeçmeleri için teklif ettiği makam ve mansıpları da elinin tersi ile itmiştir. Ama ne ki Mizancı Murad olarak bilinen Mizan Gazetesi’nin sahibi Mekteb-i Mülkiye hocası Mehmet Murad Dağıstanî Abdülhamid’in teklifini kabul ederek İstanbul’a dönmüş, ama iki sene sonra pişman olarak yeniden Paris’e gitmiş ve mücadeleye kaldığı yerden devam ettirmiştir.

Gerek Mizancı Murad, gerekse Namık Kemal ömürlerini milletin hürriyeti için harcamış ve tüketmiş, millete fedakârlık yolunda Namık Kemal de, Mizancı Murad da sürgün hayatı yaşamışlardır. Bediüzzaman bu sebeple her ikisini de takdir etmekte ve eserlerinde onlardan sena ile bahsetmektedir.

“Civân-merdân-ı milletle hazer gavgadan ey bî-dâd 

Erir şemşîr-i zulmün âteş-i hûn-i hamiyetten...”

“Ey adaletsiz zalim, milletin yiğitleriyle kavga etmekten sakın! Senin zulmünün kılıcı hamiyet kanının ateşinden erir, yok olur.”

Şair burada hürriyet ateşini söndürmek için baskı ve zulüme yönelen yöneticileri ikaz ediyor. Sizin zulüm kılıcınız hürriyetperverlerin millete fedakârlık ateşi karşısında erir yok olur diyor. Gerçekten de Namık Kemal 1888’de vefat ettiği için 1908’de ilân edilen Hürriyet’i göremedi. Nihayet Ahrarların yaktığı hürriyet ateşi 30 yıllık istibdad döneminin ortadan kaldırılmasına, Hürriyeti ilân edilip Meclis-i Mebusan’ın tekrar açılmasına vesile olmuştu. Ancak bu defa da Hürriyet adına iktidara gelip istibdada yönelen İttihad ve Terakki’nin kuvvetli istibdadı memlekete abanmıştı. Onun arkasından Cumhuriyet en büyük hürriyettir” diyen Cumhuriyetçilerin “İstibdad-ı Mutlakı” hükmetti.

İnsanlığın ve özellikle Müslümanların aradığı Hürriyet-i Şer’iye bir türlü gelmedi, ancak 1950’de Demokrat’ların halkın oyu ile iktidara gelmesinden sonra gerçek hürriyet havası oluşmaya başladı. Bu defa da İttihad ve Terakki’nin müstebit kanadı olan CHP’nin Demokrasi adına “Ordu-Millet elele” sloganı ile yaptıkları ihtilâller ile hürriyetin hamisi ve olmazsa olmazı olan Demokrasi katledildi. Bunu da yine Demokrasi adına, demokrasiyi güçlendirme vaadi ile yapıldı. 1997’den sonra ise bu defa Dindarlık ile Demokratlık adına “Dindar Demokrat” kadrolarla dindarlık ve demokratlık alet edilerek istibdadın en dehşetlisi bu millete yaşatılmaya devam ediyor.

Bediüzzaman bütün bu olacakları hissettiği içindir ki bizleri ikaz ederek garazkârların hürriyet ve demokrasiyi istismar edeceklerini haber vermekte ve gerçek hürriyete sahip çıkılmasını istemektedir. Hürriyete Hitap’ta hürriyet için “Eğer hakkıyla seni rehber etse, ağrâz-ı şahsî ve fikr-i intikam ile sizi lekedar etmezse..” (ESDE, Nutuk, 170.) diye hürriyet ve demokrasinin fikr-i intikam ve şahsî husûmet ve garazlara alet edilebileceğini haber vermektedir ki maalesef bu durumları yaşayarak görmekteyiz. 

Bediüzzaman “Ey ebnây-ı vatan! Hürriyeti su-i tefsir etmeyiniz; tâ elimizden kaçmasın ve müteaffin olan eski esareti başka kapta bize içirmekle bizi boğmasın!” (ESDE, Nutuk, s.173.) diye de vatandaşları ikaz etmektedir.

Ama bütün bunlara rağmen fıtrat-ı insaniyenin istediği ve aradığı, Namık Kemal, Ziya Paşa, Mizancı Murad, Prens Sabahattin ve Bediüzzaman gibi dindar ve hamiyetli insanların yaktığı Hürriyet ateşi parlamaya, istibdat ve zulmü ortadan kaldırmaya devam edecektir. Namık Kemal bir sonraki beytinde bunu ifade edecektir.

“Ne mümkün zulm ile bî-dâd ile imhâ-yı hürriyet 

Çalış idraki kaldır muktedirsen âdemiyetten...”

“Zulm ve işkence ile hürriyeti ortadan kaldırmak mümkün değildir; eğer gücün varsa insanoğlundan idraki kaldırmaya çalış da görelim...”

Gerçekten de hüriyeti zulüm ile işkence ile ortadan kaldırmak mümkün değildir. Bir insanı hapse atabilirsiniz, fakat dimağını, aklını, ruhunu asla hapsedemezsiniz. İnsanda akıl durduğu sürece hürriyet aşkı sönmeyecektir. Zira akıl ona durmadan hürriyeti ihtar edecektir. İnsanın fıtratındaki hürriyet arzusu zulüm ve baskı ile yavaşlatılabilir, durdurulabilir; fakat tamamen imha edilemez.

DEVAM EDECEK

Okunma Sayısı: 3843
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı