"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hiç kimseye düşman olmadık

11 Eylül 2018, Salı 00:17
Üstadımızdan aldığımız ders ve terbiye ile hiçbir zaman düşmanlık beslemedik, düşman olmadık. Ehl-i iman arasında, düşmanları sevindirecek bir kavgaya girmedik.

Nur hizmetini daha yakından tanıma ve Türkiye’nin son elli, elli beş yılını Nurculuk perspektifinden değerlendirmek için...

Bu anlamda, karşı tarafla ilişkiler konusunda Müslümanlar arasında bir kafa karışıklığı söz konusu idi. Aslında bu kafa karışıklığı, azalmasına rağmen hâla sürmektedir. Kafa karışıklığı,  Kur’ân’ın, “Hıristiyan ve Yahudileri dost edinmeyin” emrinin doğru anlaşılamaması açısındandı.

Müslüman kardeşlerimiz gayr-i Müslimlerle dostluğa şiddetle karşılar. Onlara karşı  düşmanlıkla mukabele ediyorlar. 

Hocalar, o hükmü olumsuz anlamda telkin ediyorlar. Hâlbuki Üstad Hazretleri, bu ayet-i kerimenin yorumunu, olumlu anlamda yapıyor. Hele bu asır,  bize, onlarla dost olmayı âdeta emrediyor. Çünkü teknoloji onların eline geçmiş, kuvvet, silâh, ekonomi bakımından da Müslümanlara fark atmışlar. 

Üstad, “Teknolojiyi buraya taşıyabilmemiz, ancak dost olmakla olabilir” diyor.

İnsanlar, devletler, ülkeler sürekli düşmanlık halinde bulunamazlar. Bu, “devamlı harbe hazır halde bulunma gereği”ni doğurur ki,  böyle bir duruma hiçbir ekonomi dayanamaz. Öyleyse içeride de, dışarıda da uygun zemini bulup teknolojiyi, bilgi birikimini almak zaruridir. Bu da, dostluğu gerektirir.

Bu sadece dostluktur. Kur’ân’da yasaklanan bu değildir. Bu, onların Hıristiyanlık veya Yahudiliklerini sevmek, o sıfatlarıyla dost olmak değildir. Barışı sağlamak ve teknolojinin aktarılması noktasında onlarla dostluk kurmak demektir.

Bu anlayışın, ya da yorumun sahibi Üstad Hazretleridir. O bu konuya şöyle yaklaşmaktadır:

Üstad, “Buna itiraz edenlere, en susturucu cevabı dinimiz vermiştir.  Dinimiz, erkeklerin, gayrımüslimlerden dinini değiştirmeyen,  ehl-i kitap olan kadınla evlenmesine müsaade etmiştir. gayrımüslim bir hanımın olsa onu sevmeyecek  misin?” der.

Bu sorunun cevabı olumludur: “Elbette seveceğim!”  şeklindedir.

“Peki, o zaman Kur’ân’ın bu emrine muhalefet etmiş olmuyor musun?”

Bu soru karşısında kafası karışana Üstad şöyle yol gösteriyor:

“Sen hanımını sevdiğin zaman, Yahudi ve Hıristiyan olduğu için değil, ‘kadınlık sıfatı’ açısından seviyorsun. Böyle bir sevgi veya dostluk ise Kur’ân’ın yasakladığı dostluk kapsamına girmiyor.”

Bizim Avrupa, Amerika ile dostluğumuz bu çerçevede olmalıdır. Onlara dostluğumuz, Yahudi veya Hıristiyan oldukları için değil, ilim  ve teknolojideki  birikim ve zenginlikleri için olmalıdır ve öyledir de. Bizim dostluğumuz, bu açıdandır. Bu da Kur’ân’ın nehyinde yoktur.

Ayrıca, Üstadımızın ifadesiyle,  dinsizlik, anarşizm, komünizm belâsı açısından, “inkâr-ı Ulûhiyete karşı ittifaklar yapılması lâzımdır. Medar-ı münakaşaya sebep meseleler bir kenara bırakılmalıdır. Aksi hâlde bu musibet, hepimizi tek tek yutacaktır.”

Dolayısıyla biz de bu cümleden olarak, koyu Hıristiyan bir gazete olan Christian Science Monitor ile haberler noktasında anlaşma yaptık. Gayet tabiî, yine Müslüman kardeşlerimize bunu anlatmak mümkün olmadı. Büyük hücumlara maruz kaldık: “Vay be! Şunlara bakın! Hıristiyan bir gazeteyle anlaşma yapıyorlar” diye üzerimize geldiler.

Bütün bunlar riskli işlerdir. Fakat yapılması zarurî olan bu işleri zarardan, ithamdan, hatta cemiyetten  

dışlanmaktan da korkmadan yapmak gerekir. Bunları cemaat olarak, Üstadımızın arkasından giderek başardık, ama bunların faturasını da ödedik.

İnsanlar aynı noktaya sonradan gelse de -yirmi otuz sene sonra her yaptığın yenilik, bir takım insanları aleyhe geçiyor. Tenkide uğruyorsunuz,  avam-ı mümininin kafasını karıştırıyorlar. Çünkü onlar da konuyu bütünüyle  ele alamıyor, değerlendiremiyorlar. 

Bizse onlara, Üstadımızdan aldığımız ders ve terbiye ile hiç bir zaman düşmanlık beslemedik, düşman olmadık. Hiçbir zaman, bu tutumları muhatap kabul ederek kavgalara, münakaşalara girmedik. Tenkitlere devam edilmesine rağmen, vatana, millete, insanlığa yapılması lâzım gelen şeyleri yapmaktan da geri durmadık ve sabırla sonuçları bekledik. Ehl-i iman arasında, açık olarak düşmanları sevindirecek bir kavgaya girmedik. Biz kuvvetliydik, istesek karşılık verebilirdik. Hâlbuki onlar bizi tahrik ediyor ve tahrip ediyordu. Öyle ölçüsüz gidiyorlar ki bizi kâfir, münafık, mason ilân edebiliyorlardı.

MÜSTEHCEN NEŞRİYATA KARŞI TOPLANTILAR YAPTIK

Bu anlamda bir başka faaliyet alanımız olan büyük toplantılara örnekler vermek isterim. Bir dönem, 70’li yıllar, Türkiye’de müstehcenlik hızlı bir gelişme içine girmişti. “Bu gidişi biraz yavaşlatmak, en iyisi, mümkünse durdurmak, bu mücadeleyi de geniş kitlelere yaymak gerekiyor.  Bunu nasıl yapmalıyız?”  diye çok düşündük ve neticede o zamanlar için İstanbul’un en geniş spor salonu olan Spor ve Sergi Sarayında açık oturum yaptık. Panel düzenledik. Yeşilçam’dan konuşmacılar getirdik: “Gelin, anlatın meselenizi”  dedik. Kendi konuşmacılarımız da vardı.  Bu da bir kısım çevreler tarafından çok yadırgandı. “Ne demek, böyle ahlâksız kadınları getirip, burada konuşturuyorsunuz. 

Masum insanları da toplamışsınız oraya...” diye kızdılar bize.

Biz,olayları tek taraflı değerlendirmedik hiçbir zaman. Onlar gelsinler, fikirlerini savunsunlar, söylesinler. Çünkü savunduğumuz fikirler, zaten güçlü. Masumların olumsuz bir şekilde etkilenmesi gibi endişeye yer yok. Düşünce ve fikriyatımızın ne kadar kuvvetli ve sağlam; onlarınkinin ise ne kadar çürük ve zayıf olduğunu göstererek insanımızın moralini yükseltiyoruz. Kaldı ki; gelenler dahi bulundukları ve düştükleri halden memnun olmadıklarını belirttiler. 

Üstadımızın, böylelerinin ruh halini anlatan çok güzel bir ifadesi var:  “O sefahat ve dalâlet ehli, isteyerek oraya girmiş değil, düşmüş çıkamıyor” diyor. Yardım eline muhtaç olduklarını belirtiyor. Ayrıca kendileri de bu gerçeği itiraf ettiler.

Bu bizim için hakikaten büyük bir gelişmeydi. Kendi taraflarımıza da kuvvetli bir mesajdı. “Bakın ey millet, ey ahali! Sizin burada gördüğünüz bu insanlar burada isteyerek almıyorlar. İçine düşmüş çıkamıyorlar. Bunlara müşfik eller lâzım. Böyle bir el bekliyorlar. Bu insanların hepsi kötü değiller. Bu işi,  içine bir kere düştükleri için yaptıklarını söylüyorlar.  Sinema sanatını olumsuzluklara alet ederek icra etme zorunda olmadıklarını onlara anlatacak ve bu imkânı onlara sunacak ellere ihtiyaçları var” diye mesajımızı veriyorduk.

Şimdi görüyoruz, bizim otuz sene evvel vermeye çalıştığımız bu mesajı, ancak şimdi algılayarak harekete geçenler var. İşin garibi bunlar, o zaman bizi kınayanlar.

DAVASINI İFADE EDEN KAZANIR

İkinci bir örnek, 1980’de Ankara’da anarşi meselesinde tertiplediğimiz panel. O da büyük bir başarıydı. Koskoca spor salonunu doldurduk. Her taraftan takdirler, tebrikler geldi.

Çünkü biz öyle toplantılara tek seslilik için değil, çok seslilikle yaklaştık. O zaman Cemal Kutay’dan tutun birçok farklı görüş sahibi insana kadar, pek çok ileri geleni çağırdık. “O Atatürkçü,  öteki  bilmem  ne,öteki solcu” demedik. “Gel sen de konuş, sen de gel... Biz de konuşalım”  dedik. Çünkü fikre karşı en güzel silâh yine fikirdir. Çünkü değerleriyle beraber, fikrimizin üstünlüğü, mukayeseli olarak ortaya çıkıyor. Zaten bana göre insanın şahsiyetini geliştiren, imanını da kuvvetlendiren hadise budur.

Ne oluyor? Bakıyor ki,  “Fikrim zayıf değilmiş. Onların fikir babalarına bizim en zayıf insanımız bile yetişiyor.”  Evvelâ bunu söylüyor. Kendine güveni artıyor. Kimliğini buluyor.

Fotoğraf: Yeni Asya - Arşiv

Okunma Sayısı: 4781
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı