"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Din ve inancın izlerini hiçbir güç silemiyor

16 Şubat 2012, Perşembe
UZUN YILLAR DİNSİZ SOVYET REJİMİNİN CENDERESİNDE SIKILAN KAFKASLARIN BU BÖLGELERİNDEN HER ŞEYE RAĞMEN İLÂHÎ DİNLERİN İZLERİ SİLİNEMEDİĞİ GİBİ, İSTER HIRİSTİYAN OLSUN İSTER MÜSLÜMAN OLSUN, İNSANLARIN KALBİNDEN ALLAH (c.c.) İNANCI VE DİN SEVGİSİ SÖKÜLEMEMİŞTİR…

TİFLİS’TE BİR MEDRESET’ÜZ ZEHRA
Tam adı, “Al Mustafa Hazreti Zehra Medresesi” olan bu camii aynı zamanda “Cuma Mescidi” olarak da biliniyor… Ancak bize Hazreti Zehra Medresesi ismi oldukça manidar geliyor ve şaşırıyoruz… Zira biliyorsunuz, Bediüzzaman Hazretleri Rus polisiyle muhaveresinde “medresemin planını yapıyorum” diyor… Hepimiz biliyoruz ki, Bediüzzaman Hazretleri’nin medreselerinin adı ise “Medreset’üz Zehra”dır… Yani Zehra Medresesi… İşte bu harika tevafuk karşısında “Subhanallah” diyorum… Cuma Mescidi olarak bilinen bu tarihi mescide ismini, bu mahallede yaşayan Azeri Müslümanlar “Hazreti Zehra Medresesi” olarak tayin etmişler… Bunu yaparken de asrın imamı Bediüzzaman’ın ruhunu belki de hoşnut ettiklerini bilmiyorlardı…
İçeri girdiğimizde medresenin avlusunda bir kurban kesilmiş olduğunu gördüm… Allah kabul etsin diyerek abdestimi alıp caminin içine girince, burada Kur’ân okuyan birine rastladım… Hiç rahatsız etmeden yanına çömeldim ve dinlemeye başladım… Kendine has bir kıraat ile belki tecvid usullerine pek uymuyordu ama oldukça lezzetli bir ahenk vardı okuyuşunda… İkimiz de sobanın yanında oturmuş vaziyette iken kıraatini bitirdi ve bana bakarak, “Yüce Rabbimiz bize kıymetli bir ömür bahşeylemiş, bunun kadrini bilmeliyiz” deyiverdi… Ben de tasdik eder bir tarzda başımı salladım ve başladık sohbete… Bu fazlaca ihtiyar olmasa da pek bir bahtiyar olan amcamızın adı Meşhedi Muharrem Dursunoğlu imiş…

GÜRCİSTAN’DA 500 BİN MÜSLÜMAN VAR
Gürcistan’da bu amcamız gibi tam 500 bin dolayında Müslüman yaşıyor… Zaten toplam nüfusu 5 milyondan biraz fazla olan Gürcistan için 500 bin Müslüman nüfus oldukça büyük bir yekun teşkil ediyor… Meşhedi amca, çok eskiden beridir Müslümanların bazı sıkıntıları olsa da buraları terk etmeyi istemediklerini söylüyor… Bir oğlunun Türkiye’de çalıştığını söyleyen amcamız, “biz burada komşularımızla, hangi dinden olursa olsun, barış içinde yaşıyoruz” diyor kendine has şivesiyle…
Türkiye’nin bölgede gerçekten güçlü bir ülke olmasını çok iştiyakla arzu ettiklerini ve bunun kendileri için de büyük bir mutluluk ve bahtiyarlık olacağını belirtiyor. “Burada Müslüman olmak zor mu?” diye sorduğumuzda ise derin bir iç çekerek, “Müslüman olmak zor değildir lakin biz kendi dinimize sahip çıkıyor muyuz?” diye cevaplıyor… Sonra da mescidin namaz vakitlerinde dolmadığından, insanların dine karşı lakayt davrandığından ve Müslümanların aralarındaki ihtilaflardan dert yakınıyor… Şii-Sünni ayrımının ne kadar yanlış olduğunu ve Müslümanların her ne olursa olsun bir arada olması gerektiğini ifade ediyor… Sonra da Irak’ta bu fitne ile yapılanları hatırlatarak, şimdi Suriye’de de benzeri bir mezhep ayrılığının körüklendiğini söylüyor ve bu fitneyi yayanlara lanet ediyor… Ben de kelimesi kelimesine Meşhedi Muharrem amcanın sözlerini tasdik ediyorum…

CAMİDE TARİHÎ KUR’ÂN NÜSHASI
Bu güzel camide bir de Hz. Osman (ra) döneminde çoğaltılan ve orijinali Topkapı Sarayı’nda bulunan Kur’ân-ı Kerim’in Taşkent nüshasının bir kopyası da özel bir mahfaza içerisinde bulunuyor…
Öte yandan her ne kadar cami restorasyon ve yenilenme geçirse de, tarihî ve otantik kimliğini muhafaza ediyor ve insanı sıcak bir şekilde sarıp sarmalıyor…
Tiflis’in bu mühim noktasında biraz ısınıp sonra soluğu hemen yakınındaki hamamların yanında alıyorum… Burası işte şehre ismini de veren sıcak su kaynaklarının bulunduğu nokta… Burada otantik ve güzel hamamlarda dileyenler şifalı ve sıcak bir banyo yapabiliyor…
Neden sonra ısrarlı bir klakson sesiyle irkiliyorum… Haydar Aliyev Parkının hemen yanında bulunan bu noktada beni tepeye çıkaran Elman Ahmedov’un el salladığını görüyorum… Kaleden bu karda kışta tek başıma başarıyla inip bir de burayı bulduğum için beni tebrik ediyor ve “Sen iyi seyyahmışsın” diyor… Daha sonra tekrar beni terminale götürmesi için bir noktada buluşmak üzere sözleşerek ayrılıyoruz ve ben şehir turuma kaldığım yerden devam ediyorum…

ŞAVARMA VEYA DÖNER
Meidani’ye geri dönüp bu sefer tam ters istikamette Özgürlük Meydanı’na doğru yürürken bunca maceranın ardından daha hiçbir şey yemediğimi hatırlıyor ve birden bire acıkıyorum… Tam da ne yerim diye düşünürken, karşıma bir “dönerci” çıkıveriyor… Bildiğimiz tavuk döneri Tiflis’te “şavarma” adı altında oldukça yaygınmış meğer… İnce lavaş ekmeğine biraz sertçe bir tavuk etinin çeşitli salatalar ve hatta süs biberi ile dürüm yapılması ve sonra tost makinesi içinde biraz bastırılarak servis edilmesinden ibaret bu leziz döner… Döner ustası genç Gürcü Nika Javaxishvili’nin elinden yiyorum bu leziz “şavarma”yı… Şavarma ismi Araplardan öğrenilmiş ama aslında muhtemelen Türkçe bir kelime olan “çevirmeden” geliyor.. Çevirme yani bildiğimiz döner… Tek farkı ise yoğurtlu bir takım mezelerle güçlendirilmesi… Bu lezzet aynı zamanda Suriye’de de çok yaygındı.. Her neyse…

KİLİSEYE AZAMİ İHTİRAM GÖSTERİYORLAR
Şavarmayı yediğim büfenin hemen arkasında büyük bir manastır ve kilise yer alıyor… Buradan sabahın çok erken saatinde geçerken çan kulesinde genç bir rahip dikkatimi çekmiş ve fotoğraflamıştım… Tam sayamadım ama birkaç kere çan çaldı ve sonra bir ritüeli yerine getirir gibi hareketlerle çan kulesinden aşağı indi… Bizim imamların eskiden minareye çıkmaları gibi bir şey bu… Tabi şimdi hiçbir imam minareye çıkmıyor zira aşağıdan mikrofonlar aracılığıyla ezan okunuyor ama çan çalmak için benzer pratik bir yöntem olmadığından olsa gerek burada gelenek hâlâ yaşatılıyor… Bu manastırda dikkatimizi çeken bir başka şey ise önünden geçen herkesin yüzünü kiliseye karşı dönerek ve esas duruşa geçerek istavroz çıkarmasıydı… İstisnasız, kadın erkek, genç yaşlı demeden kilisenin önünden geçen gürcüler aynı ritüeli gerçekleştiriyordu… Aynı hareketi daha sonra Meidani’de nehrin sol tarafında bulunan kilise için de yaptıklarını gözlemledim… Sözgelimi bir Gürcü kadın, köprüden yürürken birden duruyor, yüzünü kiliseye doğru dönüyor, istavroz çıkardıktan sonra ise yürümesine devam ediyordu… Benzer bir hadiseyi ise dönüş yolunda otobüste yaşayacaktım… Önümde oturan iki Hristiyan Gürcü çok uzaklarda bir tepenin ucundaki kiliseyi gördüklerinden hemen istavroz çıkarmışlar, yan koltukta oturan arkadaşlarını da uyararak kiliseyi göstermiş ve onun da istavroz çıkarmasını sağlamışlardı… Zaten hem burada hem de daha evvel gezmiş olduğum bütün Hristiyan memleketlerinde, her köşe başına ve her tepeye bir kilise yapmak, hadi olmadı bir haç dikmenin adeta bir tutku haline geldiğini müşahede etmiştim. Evet, kimsenin uğramadığı ücra bir tepeye bile bir kilise yapılıyor veya koskoca bir haç dikiliyordu… Sonra da insanlar buralara kutsallık atfettiği için saygı gösteriyor…

ALLAH (c.c.) HİDAYET NASİP ETSİN
Açıkçası bu hassasiyet ve ritüel hak dine inanan biri olarak beni etkiledi ve yüce Rabbimden bu insanların en yakın zamanda İslâm güneşi ile şereflenmelerini ve bu hassasiyetlerinin onlar açısından boşa gitmemesini canı gönülden niyaz ettim…
Kilise’de bu gözlemi yaptıktan sonar biraz daha yürüdüğümde bizim imam hatiplere benzer bir derslik içinde genç rahip adaylarına ders veren uzun sakallı bir rahip görüp seyre daldım… Talebeler hocalarını saygıyla dinliyor ve kapısı sokağa bakan bu dersliğin önünden geçen herkes de, büyük bir ihtiram ile içerdekileri selâmlıyordu…
Bütün bu manzaralar karşısında ve daha sonra da Tiflis’te Müslümanların da varlığını düşünerek, Sovyet rejimi altında inletilen bu milletin her şeye rağmen inançlarını bırakmadığını ve bilakis sımsıkı sarıldığını görmek ve hissetmek geleceğe dair ümit verdi doğrusu…
RUS DA DİNSİZ KALAMIYOR!
Evet burası da netice itibariyle Sovyet rejiminin bütün sertliğini iliklerine kadar yaşamış bir memleketti… Zaten her şeyde ve her yerde Sovyet izleri görmek mümkündü… Şehirlerin planlanışı, caddeler, yapılar ve insanların giyim tarzlarına kadar ciddî bir Sovyet etkisi vardı… Dinin ve inancın hor görüldüğü ve yasaklandığı Sovyet rejimlerine rağmen, Kafkaslarda bütün dinî inançların en ateşli bir şekilde hali hazırda yaşanılıyor olması aslında din hakikatinin insanlardan hiçbir surette koparılamayacağını ve inancın kalplerden söküp atılamayacağını gösteriyordu… “Rus da dinsiz kalamaz, İslâma döner” mealindeki Bediüzzaman’ın müjdesinin tahakkuk etmesini bir kez daha temenni etmiş olduk…

 2008’DEKİ RUSYA-GÜRCİSTAN SAVAŞI
Rus demişken Gürcistan en son 2008 yılında bir Rusya krizi yaşadı… Gürcistan’ın kuzeyinde bulunan Güney Osetya ve Abhazya’nın bağımsızlığı ile sonuçlanan olaylar zincirinde Rus askerleri Gürcistan’ın içlerine kadar girmiş, Gori’yi kontrol altına almış ve Tiflis’e kadar gelmişlerdi… Olaylar Gürcülerin Güney Osetya ve Abhazya bölgelerine askerî müdahalede bulunmaları ve buna Rusların karşılık vermesi üzerine başlamış ve Gürcüler çok zor günler geçirmişti… Savaş sonunda, Güney Osetya ve başkenti Tshinvali çok ağır hasar görmüş ve büyük can kaybına yol açmıştı… Gürcistan ise, Güney Osetya ve Abhazya’daki kısıtlı kontrolünü de yitirip savaşı kaybetmiş ve bu bölgeler Özerk hale gelmişti... O gün bugündür Gürcistan’ın Rusya ile arası bozuk… Diplomatik ilişkiler yok… Gürcistan’ın kuzeyini boydan boya saran Rusya bu bölgeler üzerinde etkinliğini devam ettirmek istiyor… Şu sıralar Gürcistan’ın NATO’ya üye olabilme ihtimali bile Ruslar tarafından tekrar savaş tehdidi yapılmasına yol açıyor… 2008’de yaşanan ve Kafkasları cehenneme çeviren, bir çok insanın öldüğü savaşı Tiflisliler unutamıyor… Bu konuda konuştuğumuz Gürcüler, o günlerde uçak sesleri, bombalar ve roketler sebebiyle korku dolu günler yaşadıklarını belirtiyorlar… O dönemde Gori şehri büsbütün boşaltılacak kadar Rus askerleri güneye doğru ilerlemiş ve neredeyse Tiflis’i kuşatmıştı… Eğer uluslar arası baskılar olmasa Rusya Gürcistan’ı bütünüyle işgal edebilirdi… Gürcü Cumhurbaşkanı Saakashvili’nin çaresiz anlarını hatırlayanlar olacaktır… Netice itibariyle Rusların istediği oldu ve Osetya ve Abhazya tek taraflı bağımsızlık ilan etti. Şu an bu bağımsızlığı ise sadece Rusya ve Chavez’in Venezuelası tanıyor…
Tiflis’te 2008’de yaşanan bu savaşın izleri halihazırda mevcut… Bazı binalarda, bilhassa hükümet binalarında mermi ve havan topu izleri duruyor… İnsanların zihinlerinde ise daha derin izler olduğu ortada…
Biz ise savaşı bir kenara bırakarak Tiflis’i keşfetmeye devam ediyoruz…

TİFLİS’TE GÖRECEK YER ÇOK
Tiflis pek tabii ki öyle gezilerek bitirilecek bir yer değil… Zira gerek Sovyet döneminde gerekse öncesinde, bölgede Bakü ile birlikte en önemli merkezlerden biri olmuş… Burada Puşkinler, Tolstoy’lar ve daha nice Rus meşhurlar yaşamışlar… Hal böyle olunca tarihî ve kültürel değerleri oldukça zengin bir şehir haline gelmiş… Zaten Gürcistan’ın başkenti olması hasebiyle gerek Cumhurbaşkanlığı sarayı gerekse parlamento ve bütün resmi kurumlar burada yer alıyor… Bunların yanı sıra, Tiflis Devlet Konservatuarı, Tiflis Devlet Opera Tiyatrosu (Paliaşvili Opera Binası), Şota Rustaveli Devlet Akademi Tiyatrosu, Marcanişvili Devlet Akademi Tiyatrosu, Vorontsov Sarayı (bugün Çocuk Sarayı), çok sayıda müze, Gürcistan Parlamentosu Ulusal Halk Kütüphanesi gibi mühim yapılar bu şehrin dört bir yanında yükseliyor…
6. yüzyıla tarihlenen Ancishati Kilisesi, 8. Yüzyılda inşa edilen Sioni Katedrali ve 13. Yüzyılda inşa edilmiş Metehi Kilisesi gibi tarihi yapıların yanında bir de 2006 yılında inşa edilmiş olan ve Avrupa’nın en büyük katedrallerinden biri olan Sameba Katedrali de burada yer alıyor…
Ama hiçbir yer Özgürlük Meydanı kadar Tiflis’in merkezi olamaz… Meidani’den devam edip hostelimizin de bulunduğu Leselizde Caddesi üzerinden yürüdüğünüzde Özgürlük Meydanı’na çıkarsınız… Meydanın tam ortasında ise oldukça yüksek bir sütun üzerinde devasa Aziz George (Saint George)  heykeli sizi karşılar… Aziz George aslında Gürcistan’a ismini veren kişinin ta kendisidir… Hıristiyan dünyasında en çok Gürcistan’da saygı görmüş ve Gürcistan’ın koruyucusu olduğuna inanılan bir aziz sayılmıştır kendisi... Aziz George bu yörede ilâhilere ve övgülere en çok konu olmuş azizlerin de başında gelir. Aynı zamanda Gürcistan’da adına en çok kilise inşa edilen Aziz George’dir ve bir yılın gün sayısı kadar, tam 365 kilise onun adına inşa edilmiştir. Beyaz George ikonu aynı zamanda Gürcistan’ın devlet armasında da yer alır.

ONLARIN HEYKELLERİ VE BİZİM HEYKELLER
İşte Özgürlük Meydanında yükselen ve aynı zamanda Özgürlük Anıtı olarak da bilinen Aziz George heykelinin sütunu granitten ve kendisi bronz üzerine altın kaplamadan yapılarak 2006 yılında yapımı tamamlandı… Toplam uzunluğu 35 metre olan bu heykelin sütunsuz boyu 5,6 metre… Gürcü heykeltıraş Zurab Tsereteli tarafından yapılmış ve şehre hediye edilmiş…
Gayri Müslimlerin oldukça heykelperest olduğunu bu güne kadar ziyaret ettiğimiz bütün gayri Müslim memleketlerde görmüştük zaten… Gerçi bizim memleketin de bu heykelcilikten aşağı kalır yanı yok… Her neyse…
Tiflis’i saatler boyunca adım adım gezdikten ve fotoğrafladıktan sonra artık terminale gitmek üzere taksici Elman amcayla buluşacağımız noktaya yürürken şu bizim akşamki sarhoş Sergei’ye yeniden rastladım… Nerede yaşadığını sorunca sokağı gösteren Sergei’yle de pek tabii ki ücreti mukabilinde hatıra fotoğrafı çekildikten sonra yolumuza devam ederek taksici Elman Ahmedov amcamızın taksisiyle Tiflis Terminali’ne vardım…

DEVAM EDECEK
 
UMUT YAVUZ / [email protected]
Okunma Sayısı: 1617
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • ibrahim demirkan

    16.2.2012 00:00:00

    Üstadın dedikleri bir bir çıktığını gösteren güzel bir yazı dizisi aslında Umut Yavuza birde kameran verilse internetten izlesek çok güzel olur üstadın dediği gibi leysel haberu kelayan

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı