Menderes, öğrenci protestolarının olduğu Kızılay Meydanı’na vardığında bir gencin, kendisinin yakasından tutarak “Hürriyet istiyoruz!” diye haykırmasına mukabil “Başbakanı yakasından tutacak kadar hürsünüz işte” demişti.
İSMET İNÖNÜ: “SİZİ BEN BİLE KURTARAMAM!”
Menderes’in Sovyetler Birliği ile ticarî ilişkiler kurmak istemesini, memleketi Sovyetlere satma teşebbüsünün tezahürü sayan Halk Partililer meclisteki gerilimi de, ülkedeki karışıklıkları da arttırdılar.
Hatta Menderes’in yüce divana sevk edilmesi için meclis soruşturması açılmasını istediler.
Buna mukabil Demokratlar da ülkede yaşanan huzursuzluğun kaynağının araştırılması için Tahkikat Encümeni kurulması için kanun teklifi verdiler. TBMM’de yapılan görüşmelerde yine şiddetli tartışmalar, itişip kakışmalar oldu. Oylama neticesinde Halk Partisi’nin teklifi reddedilirken Demokrat Parti’nin verdiği 9 maddelik kanunu kabul edildi.
İsmet İnönü, meclis kürsüsünden “Şartlar tamam olduğu zaman ihtilâl meşrû bir haktır. İhtilâl meşrû bir hak olarak kullanılacaktır” diyerek Demokratları ihtilâlle tehdit etti.
Demokrat Partili milletvekillerinin sıra kapaklarına vurarak protesto etmeleri üzerine Menderes’e bakarak o meş’um sözü söyledi:
“Bu yolda devam ederseniz sizi ben bile kurtaramam.”
HÜKÜMETİ PROTESTO GÖSTERİLERİ...
Memleket, tehlikeli bir sath-ı maile girmişti artık. İsmet İnönü’ye, söylediği hakaretamiz sözlerden dolayı on iki meclis müzakeresine katılmama cezası verilmesinden ve on dört emekli general ve amiralin İnönü’yü İstanbul’daki evinde ziyaret etmelerinden hemen sonra, İstanbul Üniversitesi’nde Rektör Sıddık Sami Onar’ın, Prof. Sulhi Dönmezer’in tahrik ettiği talebeler hükümeti protesto gösterilerine başladı.
Bunun üzerine İstanbul’da sıkıyönetim ilân edildi. Menderes’in Sıkıyönetim Komutan Fahri Özdilek’i arayıp ‘Silâh kullanılmasın, göstericiler küçük gruplara bölünerek yavaş yavaş dağıtılsın’ demesine rağmen gösterilerde silâh kullanıldı, bir genç öldü, bir kişi yaralandı.
İstanbul Üniversitesi sakinleşmeden Ankara Üniversitesi karıştı. Talebelerin sokağa dökülmeleri üzerine Ankara’da da sıkıyönetim ilân edildi. Sıkıyönetim Komutanı Namık Argüç üniversiteyi kuşatıp havaya ateş açtırmasına rağmen talebeler dağılmadı.
Hadiselere asker de müdahil olduğu için meselelerin taraflarından biri olan Kara Kuvvetleri Kumandanı Org. Cemal Gürsel, siyasî ve içtimaî gerginliğin azalması, memlekette sükûnetin sağlanması hususundaki görüşlerini, Millî Savunma Bakanı Ethem Menderes’e 3 Mayıs 1960 tarihinde bir mektupla bildirdi.
“Cumhurbaşkanı istifa etmelidir. Cumhurbaşkanlığına sayın Adnan Menderes getirilmelidir. Bu muhterem zatı her şeye rağmen milletin çoğunluğunun sevmekte olduğuna kaniim. Bu sevgiden istifade edilerek kırılanların gönülleri alınmalı ve millete yeniden güven telkin edilmelidir.” 1
On beş maddelik tavsiye mektubunun birinci maddesinde bu kanaatlere yer veriliyordu. Diğerleri de sıkıyönetim komutanlarının değiştirilmesi, adı sû-i istimallere karışan bakanların görevden alınması Tahkikat Komisyonu kanununun kaldırılması, tutuklu gazetecilerin affedilmesi gibi hususları hâvi idi.
Ethem Menderes’in bu mektubu Adnan Beye vermesi gerekirken vermemesi, üstünkörü bir üslûpla bahsedip geçmesi, mektubun mahiyetini bilmeyen Menderes’in de Cemal Gürsel’i emekliye sevk etmesi yüzünden mes’ul bir makamdan yapılan mühim ikazlar muhatabına ulaşmadı.
MENDERES: “BAŞBAKANI YAKASINDAN TUTACAK KADAR HÜRSÜNÜZ!”
Günlerdir kulaktan kulağa yayılan 555 K şifresi, 4 Mayıs’ta başbakanlıkta yapılan toplantıda çözüldü. Gençlerin beşinci ayın beşinci günü saat beşte Kızılay meydanında toplanacaklarını öğrenen Menderes, önceleri radyodan konuşma yaparak gençleri sükûnete davet etmeyi düşündü ise de vazgeçti.
Vazgeçmesi durmak değil, gösterici gençlerin üzerlerine gitmek mânâsı taşıyordu. Nitekim 5 Mayıs günü saat beşte, Cumhurbaşkanı Bayar ve İçişleri Bakanı Namık Gedik’le birlikte Kızılay Meydanı’na gittiler. Onlar meydana varmadan meydanın dolduran koro halindeki ses dağladı Menderes’in duygularını.
“Olur mu böyle olur mu?
Kardeş kardeşi vurur mu?
Kahrolası diktatörler
Bu dünya size kalır mı?”
Kahır kendine ve hükümetine idi. Bunun farkındaydı ve bir grup gencin gözünde de olsa böyle göründüğüne üzülmüştü. Ama Menderes’i daha çok yaralayan şey, Rus saldırıları karşısında destanlar yazarak direnen millete mâl olmuş anonim Osman Paşa Marşı’nın bestesinin böylesine yalan ve iftira dolu hadiselere malzeme yapılmış olmasıydı.
Gergin ruh hâlinin kırgınlığı içinde girdi Kızılay Meydanı’na. Meydan gençlerle doluydu. Hak, hürriyet, eşitlik, adalet diye haykırıyorlar; cumhurbaşkanının, hükümetin istifasını dile getiren sloganlar atıyorlardı. Hiç tereddüt etmeden aralarına daldı.
“Ne istiyorsunuz?”
Sosyalist dünya görüşüne sahip Kemalist derneklerden müteşekkil Fikir Kulüpleri Federasyonuna bağlı bir gençlik teşkilâtına mensup Vedat Dalokay veya Deniz Baykal 2 olduğu söylenen bir genç, Menderes’in yakasını toplayıp çekiştirerek avaz avaz bağırdı:
“Hürriyet istiyoruz.”
“Başbakanın yakasını toplayacak kadar hürsünüz işte.”
Menderes’in cevabı duyanları şaşırtmaya yetti. Başbakanın aralarında olduğunu anlayan gençler hareketlendi. Bir grup ‘İstifa, istifa’ diye bağırırken diğer bir grup ‘Yaşa, Varol!’ diye nara atınca meydanda Menderes’e karşı olanlar kadar taraftar gençlerin de varlığı ortaya çıktı. Gençlerin birbirine girmelerine mani olmak isteyen emniyet mensupları araya girip Menderes’i, Bayar’ı, Namık Gedik’i meydandan uzaklaştırdılar.
“ÇARE OLACAKSA İSTİFAYA HAZIRIM”
Hadiseler, bilhassa Ankara’da ve İstanbul’da okun yaydan çıktığını gösteriyordu. Şartlar böyle olunca kimse hadiselere; hakka, adalete, hukuka uyarak müdahale etmeyi düşünmüyordu. Cumhurbaşkanı Bayar’ın sertlik yanlısı tavır ve sözleri de o kanaat sahiplerine cesaret veriyordu.
Hadiselerin vahametine rağmen tehevvüre kapılmayan Adnan Menderes, yapılacak müdahalelerin ve hareketlerin adalete, hukuka uygun olmasını sağlamak için hukuk profesörü Ali Fuat Başgil’i Ankara’ya dâvet etti.
O İstanbul’dan gelince de Çankaya Köşkü’nde Cumhurbaşkanı Bayar’ın, Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun’un, Ankara Sıkıyönetim Komutanı Namık Argüç’ün, bakanlardan Samet Ağaoğlu’nun, Namık Gedik’in, Fatin Rüştü’nün, Refik Koraltan’ın iştiraki ile bir toplantı tertipledi.
Yapılan müzakerelerde Başgil, Tahkikat Encümeni kanununun geri çekilmesini, bazı askerler gençlerle birlikte hareket ettiği için göstericilere sert müdahale edilme cihetine gidilmemesini, uzun zamandır çoğunluk için çalışıldığından ihmal edilen profesör, yazar, gazeteci, subay gibi aktif olan aydın çevrelerin gönüllerinin alınmasını teklif etti.
Bayar, Ali Fuat Başgil’in tekliflerine karşı çıktı. Nümayişçilere sert müdahale edilmesini, kalabalığı kışkırtanların yakalanıp cezalandırılmalarını, hükümetin de böyle hareket ederek askerin, polisin arkasında olduğunu göstermesi gerektiğini söyledi. Onu sükûnetle dinleyen Menderes tekrar Başgil’e döndü.
“Hocam gerginliğin azalması için sizce acilen yapılması gereken iş nedir?” dedi.
“Hükümet derhal istifa etmeli, meclisteki ılımlı milletvekillerinden müteşekkil yeni bir hükümet kurulmalı” dedi.
“Çare olacaksa ben istifa etmeye hazırım” dedi Menderes.
“İstifa etmek hükümetin çaresizliğini gösterir. Ben istifayı kabul etmem. Hükümet görevine devam edecektir” dedi Bayar.
Ali Fuat Başgil, demokrasi ile idare edilen Batı ülkelerinde içtimaî gerginlikleri azaltmak için böyle çarelere başvurulduğunu anlattı. Söz alan Zorlu, Menderes’le yaptığı yurt gezilerinde halkın gösterdiği coşkun ilgiyi nazara verdi ve istifa etme teklifine karşı çıktı. Hususî toplantıya katılan diğer bakanlar da benzer kanaatler ifade ettiler. Neticede, Tahkikat Encümeni’nin kapatılması ve 1960 yılının güz aylarında erken seçime gidilmesi kaydı ile hükümetin vazifeye devam etmesine karar verildi.
Bu karar, uzun zamandır istifa etmeyi düşünen Menderes’i biraz rahatlattı. Muhalefetin tahrikleri ve talebe hadiseleri devam edecek gibi göründüğü için Ankara’da veya İstanbul’da kaldığı takdirde hislerini teskin edemeyeceğini anlayınca, böyle hâllerde her zaman yaptığı gibi yine halkın arasına karışarak moral bulmaya karar verdi.
Demokrat Parti’nin iktidara gelişinin sene-i devriyesi olan 14 Mayıs 1960 tarihi iyi bir vesile oldu. Onuncu yılı kutlamak için deniz yolu ile İzmir’e gitti. Gece Çanakkale’den geçerken motorlarla, sandallarla boğaza açılan insanların ellerindeki fenerleri sallayarak kendisine tezahüratta bulunmaları Menderes’i duygulandırdı.
Sabah saatleri olmasına rağmen İzmir’de kendisini takriben iki yüz bin kişi karşıladı. Üzerinde hâlâ İstanbul’un, Ankara’nın gerginliği vardı. Bilhassa profesör unvanlı, rektör sıfatlı, yaşını başını almış insanların yalan yanlış haberlerle talebeleri kışkırtıp boykota teşvik etmelerini, halktan kopukluğun ve şahsî menfaatini memleket menfaatinin üstünde tutmanın tezahürü olarak görüp yadırgadı.
Dipnotlar:
1- Taha Akyol, Babam Adnan Menderes, Doğan Kitap, İstanbul-2011, s. 28.
2- Bu Vatana Kastedenler, Yeni Asya Yayınları, İstanbul-1977, s. 64.