12 Mart’a karşı olmak meselesinde, cemaat olarak müttefiktik. Cemaatî anlamda ayrılığımız yoktu. Mücadelemize devam ettik.
Nur hizmetini daha yakından tanıma ve Türkiye’nin son elli, elli beş yılını Nurculuk perspektifinden değerlendirmek için...
Adalet Partisi 1965 seçimlerinde % 53 oy alarak 240 milletvekili çıkarmış ve hükümeti tek başına kurmuştu. Dört senelik istikrarlı bir dönemden sonra gelen 1969 seçimlerinde de Adalet Partisi % 46.5 oyla 256 milletvekili çıkarmış yine hükümeti tek başına kurmuştu.
Bu kadar istikrarlı dönem -27.10.1965 ile 19.03.1971 arası-Türkiye için lüks! olacaktı her halde, ağababalar öyle karar vermiş olacaklar ki, muhtıra öncesi, 1970’de Adalet Partisi’nin içinden Ferruh Bozbeyli liderliğinde bir Demokratik Parti çıkarıldı. Bu, istikrara vurulan en büyük darbeydi. İktidar gücünü zayıflatmıştı. Daha sonra muhtıraya doğru süreç kartopu gibi büyüyerek aktı.
26 Ocak 1970’de Millî Nizam Partisi kurulmuştu. MHP zaten kendini devam ettiriyordu. Bu arada anarşi sokağa dökülmüştü. CHP bir taraftan, Nizam Partisi bir taraftan, MHP diğer taraftan iktidara yükleniyordu. Bu durumdan, “Kurt dumanlı havayı sever” hesabı bir takım çevreler rahatlıkla istifade ediyordu. Sokaklarda kavgalar, gürültüler başlamıştı. Bunu fırsat bilen, başta Halk Partisi ve ordu birleşerek, “İrtica hortluyor, Türkiye anarşi içine girdi. Bu iş normal tarzda Adalet Partisi ile yürümez. AP-CHP koalisyonu lâzımdır” gürültüleri çıkardılar.
Tabiî o günün şartlarında AP-CHP koalisyonu hiç mümkün değildi. Çünkü tam birbirine zıt ve hiçbir asgarî müştereki bulunmayan, dünya görüşleri ayrı olan, geçmişten, âdeta kan dâvâsı gibi gelen husûmet, düşmanlık meselesi olduğundan mümkün değildi. O günün CHP’si Marksistlerle beraberdi.
Ecevit, “Toprak işleyenin, su kullananındır” diyordu. Bütün Marksist teşkilâtları CHP kanadı altında bulunduruyordu. AP’nin de en zayıf olduğu bir zamandı. Çünkü hepsi birden hücum ediyordu.
Bu arada MHP, “Vatanı biz kurtaracağız; bu hükümet, komünizmin, Marksizmin hakkından gelemez. Öyleyse bunun hakkından biz geliriz” diye devleti yok sayarak, komünizmle mücadele konusunda kendi teşkilâtlarıyla üniversitelerde ve sokaklarda mücadele veriyordu. Kendi ifadeleriyle, 12 Eylül öncesi “beş bin şehit” vermişlerdi.
Bu durum tansiyonu devamlı yüksek tutuyordu. Nizam Partisi ise yavaş yavaş teşkilâtlanıyordu.
Ordu bu durumu fırsat bildi. Aslında 1971 Muhtırası solun sağa yapmış olduğu bir hareketti. O zaman CHP Kocaeli milletvekili olan Nihat Erim’i partisinden istifa ettirdiler tarafsız (!) bir başbakan yaptılar.
Nihat Erim başbakan “tayin” edilince yurt içinde ve dışında ne kadar solcu, Marksist fikir adamı varsa hepsini Türkiye’ye getirtti. Hükümette görev verdi. Tabiî bu Türkiye için kötü bir şeydi.
İhtilâl aslında sağa karşı yapılmış bir hareketti. Sonra hedef değişti. İhtilâlin hedefini değiştiren sebeplerden biri, bu görüşmede ortaya çıkan fikir olabilirdi. Fakat tek sebep o değildi. Çünkü bana göre ihtilâlin yön değiştirmesinin asıl sebebi, iplerin hükümetin kontrolünden çıkmasıydı.
Deniz Gezmiş ve benzeri gruplar, anarşistliklerine ve sokak hareketlerine devam ettiler. Nihat Erim hükümetini dinlemediler.
Nihat Erim hükümeti, Sadi Koçaş gibi bir takım insanlar, âdeta basın yoluyla veya özel olarak bu gruplara yalvarıyorlardı:
“Yapmayın, etmeyin. Bakın işi berbat ediyorsunuz. Bu işi demokratik yoldan halledeceğiz; ama siz bu fırsatı, bu imkânı bize vermiyorsunuz. Siz böyle sokağa dökülürseniz -ki dökülüyorsunuz böyle cinayetler işlenirse o zaman bu ihtilâli yapanları da üzerinize çekeceksiniz.”
12 Mart’a karşı olmak meselesinde, cemaat olarak müttefiktik. Cemaatî anlamda ayrılığımız yoktu. Mücadelemize devam ettik.
Kısa bir zaman sonra anarşistler, hükümeti dinlemedi. Bakanlar kurulu ikiye ayrıldı. “On Birler” diye bir grubun, Marksist olan Karaosmanoğulları, Sadi Koçaş gibi isimlerin, Nihat Erim ile araları açıldı. Çünkü bunlar, devamlı şekilde anarşizmi himaye etmek cihetine gidiyordu.
Bunlar, 12 Mart Muhtırası’nı verenleri itham ederek hükümetten istifa ettiler. Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç başta olmak üzere, kuvvet komutanları, bunların aleyhinde bir bildiri neşrettiler. On Birleri ağır bir dille itham ettiler.
İhtilâlci iki grubun arası açılıyordu. Bu durum müdahalenin seyrinin değiştiğine işaretti.
Daha sonra Nihat Erim gitti, Ferit Melen kabinesi geldi. 1973’de seçim oldu; ama farklı bir hükümetle oldu bu.
Seçimlere doğru, Nihat Erim ve takımının hedeflediği CHP’yi demokratik yoldan iktidara getirme senaryoları piyasaya sürüldü.
Stratejinin sıralaması şöyle idi: Önce AP bölünmüştü. Demokratik Parti hareketi yaşanmıştı. AP sarsılmış, ama iktidardan düşürülememişti. Sonra 12 Mart Muhtırası devreye girmişti. Bir müddet önce MNP ortaya çıkmıştı. Muhtıradan sonra yurtdışına çıkan Erbakan 1973 seçimlerine doğru ülkeye getirilmiş ve MSP (Millî Selamet Partisi) kurdurulmuştu. Seçimlerde tek başına bir AP iktidarı çıkması istenmediği gibi, CHP iktidarının garantilenmesi sağlanmaya çalışılıyordu.
Adalet Partisi’ne düşmanlıkta Demokratik Parti; CHP, MNP ve MHP’den geri değildi. Fazlası bile vardı. CHP fazla zarar veremiyordu. Çünkü CHP’nin geçmişte sabıkası vardı, günahı büyüktü. Millet onun tenkitlerine fazla aldırmıyordu. Fakat sağ cepheden dindar, milliyetçi, demokrat kabul edilen partilerden gelen hücumlar, Adalet Partisi’nin demokrat tabanı üzerinde daha etkili oluyordu.
Demokratik Parti’nin ve MHP’nin gücünün AP’yi yeteri kadar hırpalamaya yetmeyeceğini gören CHP ve taraftarları, demokratik yoldan CHP’yi iktidara getirebilmek için, Erbakan’ı İsviçre’den getirip, anlaşma yapıp, parti kurdurdular. Çünkü Erbakan da, AP tabanından oy alacaktı.
Biz o zaman bunu gazetede manşete taşıdık:
“Erbakan buraya maksatlı getirildi. Maksat, “Adalet Partisi’ni bölmek ve CHP’yi tek başına iktidara getirmektir” diye.
Devam ettik:
“Eğer CHP, buna rağmen tek başına iktidara gelemezse, CHP ile MSP koalisyonu hedeflendi.”
Biz bunu açık şekilde yazdık. Nitekim bizim dediğimiz şekilde oldu.
Hatta Millî Selamet Partililer, ayağa kalktılar:
“Ne demek yani, böyle bir mesele olur mu, siz niye bize böyle iftira atıyorsunuz?” dediler.
Biz, “Siz burada alet oluyorsunuz. CHP’yi tek başına iktidar yapacaksınız. Yapamazsanız da bu sefer koalisyonla iktidara geleceksiniz. Buradaki hedef, 12 Mart Muhtırası’nda içeriye alınmış beş binin üzerindeki anarşistin affını size çıkarttırmak ve faturayı size ödetmektir” şeklinde cevap verdik.
Bize çok yüklendiler, “İftira ediyorsunuz” diye. Ama olaylar, bizim öngördüğümüz şekilde cereyan etti.
O partinin içinde bulunan insanların hedefi samimî idi; ama Erbakan ve bazı onun yakın çevresi İsviçre’de anlaşma yapmışlardı.
Aslında, Anayasaya göre MNP yöneticileri, Muhtıradan itibaren beş sene parti kuramazlardı. Millî Nizam Partisi’ni mahkeme kapatmıştı ve siyaset yasağı getirilmişti. Ama bunlar, kendileri “her şey oldukları” için, yani tabanı çok önemsemediklerinden, Süleyman Arif Emre’ye Millî Selâmet Partisi’ni kurdurdular. Sonra hemen Erbakan’ı partiye aldılar. Göstermelik bir kongre yaparak, göstermelik ilk genel başkan Süleyman Arif Emre yerine Erbakan’ı partinin başına getirdiler.