Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri yazdığı mektuplarda devamlı surette asayişin muhafazasına dikkat çekmiş ve talebelerine bunu tavsiye etmiştir.
Emirdağ Lâhikası’nda Nur Talebeleri asayişçidirler diye başlayan bir mektup yer alır. Bu mektuptaki ifade şöyledir: “Âsâyişi muhafaza ettiklerinin delil-i kat’îsi şudur: Altı vilâyetin altı zabıta dairesi, 600 bin talebelerin yirmi sekiz sene zarfında haksız muamelelere mâruz kaldıkları halde hiçbir vukuatlarını kaydedememeleri, hattâ Afyon Savcısının asayiş ithamına mukabil Üstadımız demiş: “Bu yirmi sekiz senede bir tek vukuatı gösterebilir misiniz? Mâdem gösteremediniz, nasıl bu ithamı ileri sürüyorsunuz?” diye Afyon’da savcıya demiş ve susturmuştur.“1
Said Nursî’nin milleti anarşilikten kurtarmak için yaptığı hizmetler de unutulamaz. Konu ile ilgili bir mektupta şöyle denilmektedir: “Ben elli altmış senedir küfr-ü mutlaka karşı imana hizmet etmek ve küfr-ü mutlakın neticesi olan anarşilikten milleti kurtarmak için bütün kuvvetimle iman hizmetindeki ihlâsın neticesi olan âsâyişi muhafaza ile, bir câni yüzünden on mâsumu zulümden kurtarmak için rahatımı, şerefimi, haysiyetimi, hattâ lüzum olsa hayatımı feda etmekle, herbir tazyikata, mânâsız, lüzumsuz şeylere karşı sabır ve tahammül ettim.”2
Emirdağ’ında “Demokrat Nur Talebeleri” imzasıyla yazılan bir mektupta da Said Nursî’nin asayeş lehine izzetini feda edebileciği ifare edilmektedir: ”Said Nursî Risale-i Nur okuyanlara, hususan bütün vilâyat-ı şarkiyedekilere Nur dersleriyle demiş ki: “Dahili asayişe ilşmek, yüzde on cani yüzünden doksan masuma zulüm ve zarar vermektir. Onun için, Risale-i Nur okuyanlara ilişmek değil, muhafaza etsinler.” İşte bu sır için siyasete ilişmiyor. Asayişi bütün kuvveyiyle muhafazaya çalışıyor. Yine bugün de, bu müessif hadiseden dolayı kaymakama hiddet etmemiş, bilâkis selâm göndererek hakkını helâl ettiğini bildirmiştir. Asayiş lehinde izzetini ve milletin ahireti için dünyasını ve hatta lüzum olsa ahiretini feda eden.”3
Emirdağ Lâhikası adlı eserde Hüseyin Avni ve Tahsin Tola ile bir Hasb-i Haldir başlığıyla yazılan bir mektupta da asayişin önemine dikkat çekilmiş ve bu konu şöyle ifade edilmiştir: “Üstadımız dedi ki: “Müteessir olmayınız. Ben de sizinle beraber olarak onları tebrik etmeliyiz. Çünkü, iki sene zarfında elli sene kadar hükûmete, vatana, millete, dine, âsâyişe hizmet ettiklerine delil-i kat’î, kerametkârâne Üstadımızın ona müracaatı olmadan Rehberin kurtulmasını arzu ettiği aynı dakikada, müsadere edilen iki yüz Rehberin bize iadesine emir vermesiyle iki yüz bin adam Rehberden istifade etmesiyle ona duâcı olması; ve Tahsin Tola’nın ehemmiyetli çalışmasıyla Sözler Mecmuası resmen Ankara’da tab edilmesiyle hem âsâyişe, hem Demokrata, hem bu vatan ve millete yüz sene meb’usluk etmek kadar faydası oldu. (...) Onun için ben onları tebrik ediyorum. Siz de onları tebrik ediniz”4
Üstad Bediüzzaman, Demokrat Parti döneminin Dahiliye Vekili Namık Gedik’i görmek ve İslâmiyetin kahramanı Adnan Bey ve Tevfik İleri gibi mühim zatlara bir hakikatı söylemek için Ankara’ya geldiğini söylediği mektubunda Risale-i Nur’un bin müdde-i umumî kadar asayişe hizmet ettiğini belirtmişti. İlgili mektup şöyledir: “Hem Risale-i Nur, Kur’ân’ın kanun-u esasiyesiyle bütün Anadolu ve vilâyât-ı şarkiyede âsâyişi temin eden Risale-i Nur’un 500 bin nüshası komünistliği susturduğu gibi, âsâyişi temin ettiğine bir delili budur ki On küsür sene evvel Afyon müdde-i umumisi, “Altı yüz bin fedakâr talebesi var. Beş yüz bin nüsha Risale-i Nur’dan neşretmiş. Belki asayişe zarar gelir” dedi. On karşı Said demiş ki: “Madem altı yüz bin fedakâr talebesi var; bu on beş senedir bana bu kadar zulüm ediliyor; bir tek vukuatı hiçbir zabıta ve mahkeme gösteremedi.” Hem dedim: Ey müdde-i umumî! Eğer bin müdde-i umumî, bin emniyet müdür kadar asayişin teminine Risale-i Nur hizmet etmemiş ise, Allah beni kahretsin.”5
İman hizmetinin asayişi muhafaza neticesini vermesi de yine Risale-i Nur’da dikkat çekilen konular arasındadır: “Aziz kardeşlerim, Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir. Menfî hareket değildir. Rıza-yı İlâhîye göre sırf hizmet-i imaniyeyi yapmaktır, vazife-i İlâhiyeye karışmamaktır. Bizler âsâyişi muhafazayı netice veren müsbet iman hizmeti içinde herbir sıkıntıya karşı sabırla, şükürle mükellefiz. “Bir câni yüzünden onun kardeşi, hanedanı, çoluk-çocuğu mesul olamaz”-işte bunun içindir ki, bütün hayatımda bütün kuvvetimle âsâyişi muhafazaya çalışmışım. Bu kuvvet dahile karşı değil, ancak hâricî tecavüze karşı istimal edilebilir. Mezkûr âyetin düsturuyla vazifemiz, dahildeki âsâyişe bütün kuvvetimizle yardım etmektir. Onun içindir ki, âlem-i İslâmda âsâyişi ihlâl edici dahilî muharebat ancak binde bir olmuştur. (...) Âsâyişi muhafazaya müsbet bir şekilde yardım ediyoruz. İşte bu gibi hakikatler itibarıyla, bize zulüm de etseler hoş görmeliyiz.6
Dipnotlar:
1- Said Nursî, Emirdağ Lâhikası, 415.
2- A.g.e, 416.
3- A.g.e, 430.
4- A.g.e, 431.
5- A.g.e, 449.
6- A.g.e, 455.