Yüz yılı aşan bir zaman sürecinde Üstadımız yazmış, söylemiş.
Gerek eski Said eserlerinde gerekse daha sonra telif ettiği Risale-i Nur külliyatında insanlığın kurtuluş çarelerinin reçetelerini insanlık ve siyaset âleminin önüne sermiş.
Ancak insanlık ve İslâm âlemi bunlardan ne derece istifade etmiştir? Eğer önlerine koyup, yönetimlerine bu düsturlara rehber yapsalardı, bugün başlarına gelen bu feci halleri (özellikle islam âlemi) yaşamayacaklardı.
Peygamberler vazifelerine yapmışlardır, âlimler, mücedditler, evliyalar vazifelerini yapmışlar ve yapmaktadırlar. Buna rağmen hâlâ zındıka komitelerinin peşinden gidenler varsa bunda bizim yapacak bir şeyimiz olduğunu sanmıyorum.
Bediüzzaman hazretleri eserlerinde talebelerine sık sık “…vazifeni yap vazife-i ilahiye ye karışma” diye uyarmasının sebebi de budur.
Çünkü bugün itibarıyla dünyanın içinde bulunduğu karışıklık, Kur’an, sünnet-i seniyye ve Risale-i Nurun hakikatlerin öncelikle islam ve insanlık âlemine ulaştırmak başlıca vazifemiz olması gerektiğini düşünüyorum
Üstad Hazretleri, Mektubat adlı eserinde şöyle diyor; “… Evet, ben nasıl bu kış içinde baharı temenni ediyorum ve arzu ediyorum fakat irade edemiyorum, getirmeye teşebbüs edemiyorum, öyle de hâl-i âlemin salâhını temenni ediyorum, dua ediyorum ve dünyanın ıslahını arzu ediyorum fakat irade edemiyorum, çünkü elimden gelmiyor. Bilfiil teşebbüs edemiyorum. Çünkü ne vazifemdir, ne de iktidarım var.”
Meyvenin dördüncü meselesinde; İslamiyetin mukadderatıyla alakası olmasına rağmen, bütün insanların ilgilendiği ikinci dünya savaşına dahi yıllarca dönüp bakmayarak bütün mesaisini doğrudan doğruya Risale-i Nurun yazılması ve neşriyatına vakfetmesi bize bu karışık asırda neyle ilgilenmemiz gerektiği hakkında ders veriyor.
“Bu lahikalarda görüleceği gibi Nur Müellifi Aziz Üstadımız Risale-i Nur un neşri, okunup yazılması gibi bizzat nurlarla iştigale ehemmiyet vermekte, talebelerini daima teşvik etmektedir.” (KASTAMONU LAHİKASI) “Demek vazifemiz Nurlarla iştigaldir ve geçici şeylere ehemmiyet vermemek ve sabır ve şükretmektir” (14. Şua)